Bugün Düzce Depremi'nin 14. yılı. 17 Ağustos Gölcük Depremi'nin üzerinden fazla vakit geçmeden 12 Kasım 1999'da Düzce Depremi felaketi yaşanmıştı.
17 Ağustos’ta olduğu gibi 12 Kasım’ın da bilançosu ağır oldu. Binlerce insan hayatını kaybetti, bir o kadarı da yaralandı. Ardarda yaşanan felaketlerden sonra “deprem öldürmez, bina öldürür” anlayışı kabul oldu. Her platformda sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamanın önemine vurgu yapılırken yerel ve merkezi idarelerce deprem konusunda gösterilen hassasiyet belli ki Afet Yasası’ndan öteye gidemedi. Bugünün en tartışmalı konularından biri olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ancak 2011’de hazırlanıp yürürlüğe girdi. Başta deprem gibi birçok felakete yönelik bir umut olarak yola çıkan afet yasası bugün kentsel dönüşüm projelerinin temel bağlayıcısı oldu. Jeofizik mühendislerinin sıkça tekrarladığı gibi coğrafi konumundan ötürü deprem kuşağında kalan Türkiye’de afete yönelik bulunan tek çözüm maalesef sadece afet yasası oldu.
Yasanın hangi amaçlarla yola çıkılıp nasıl sonuçlar doğurduğu çokça tartışıldı ancak afet sonrası kentsel alanların nasıl tasarlanacağı konusunda gelişme kaydedilemedi. Sağlıklı ve güvenli konutların üretilmesi için denetimler sıklaşırken afet sonrası yaşam alanları ise çadırkentlere/ konteynırkentlere hapsedildi. Sağlıksız yaşam koşullarından ötürü yayılan hastalıklar, çadırkentlerde elektirik kontağından çıkan yangınlar felaketin de felaketi oldu. Depremzedeler için yeni yaşam alanları kurgusu maalesef geçici barınma çözümlerinden veya tektip kalıcı konutlardan öteye gidemedi. Bunun son örneği ise Van Depremi ardından depremzedelere sunulan kalıcı konutlar oldu.
Devlet depremzedelerin barınma hakkını mülk sahipliliğine bağlayarak çözüm sununca da mağduriyetin en ağırını kiracılar yaşadı. Bundan da vahimi, zaman ilerledikçe konteynır kentlerden tahliyeler başladı, cami, kreş, çamaşırhane, çocuk oyun parkı gibi hizmetler de bir bir kaldırıldı. Ev sahiplerine TOKİ konutları bir seçenek olarak sunulurken evsizler ise bu durumda en dezavantajlı kesimi oluşturdu.
2001 yılında, deprem felaketinde kiracı olan evsizler biraraya gelerek Evsiz Depremzedeler Konut-Yapı Kooperatifi çatısı aldında birleşti. Çadırkentler veya prefabrik evlere sıkışmış yaşamlarını yeniden kurgulamak için biraraya gelen kiracılar kendi yaşam koşullarına uygun yaşam alanları inşa etmek için uzun yıllardır hukuk mücadelesi veriyor. Depremde mülk sahibi olanlara tanınan hak kiracılara tanınmayınca “herkes depremzede, herkes hak sahibi” diyerek işe koyuldular.
Kooperatife üyelik şartları ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu. Kendilerine tahsis edilecek bir alanda kollektif bir şekilde kendi yaşam alanların üretme amacıyla yola çıkan kooperatife üye olabilmek için kişinin kendisinin ve ailesinin mülk sahibi olmaması ve konutların yapımında bizzat çalışmayı taahhüt etmeleri gerekmekte. Düzceli Evsiz Depremzedeler, ekonomik ve ekolojik yönlerden uygun; tasarım ve teknik detayları kullanıcıların gereksinimleri yönünde geliştirilecek ve bu amaçla topluluğun yaşantısını dikkate alan akılcı çözümlerle güçlendirilecek ‘birlikte’ bir konut-yaşam projesi gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Yakın zamanda AFAD, Afet Sonrası Geçici Barınma Üniteleri başlıklı bir yarışma açtı. Yarışma, afet sonrası acil ve geçici barınma koşullarının güvenli ve sağlıklı bir zemine oturtulabilmesi açısından oldukça önemli. Fakat Türkiye’de şimdiye kadar yerel ve merkezi yönetimler tarafından ele alınmayan konu ise afet sonrası depremzedelerin yaşam alanlarının nasıl kurgulanması gerektiğiydi. Bunun başlı başına bir kent yönetimi ve planlaması iş olduğu gözden kaçırıldı.
Amerika gibi afet felaketlerini ardarda yaşayarak kentleri yerle bir olan ülkeler ise bu konuda biraz daha deneyimli. New York’ta Sandy Kasırgası sonrası kentin hasar görmüş alanlarının yeniden tasarlanması için Architecture for Humanity oluşumunun ortaya koyduğu planlama çalışması bu çabaların bir örneği. Bu, sadece hasar görmüş alanların yenilenmesi çalışması değil, aynı zamanda uzun dönemli bir yeniden inşa projesinin nasıl olması gerektiği konusunda kafa yoran bir girişim. Sandy Kasırgası sonrası New York ve New Jersey kentleri için Architecture for Humanity ile American Intitute of Architects işbirliğiyle uzun dönemli bir planlama çalışması başlatıldı. Bu çalışmada barınma için konut tasarlamanın dışında bir yaşam alanının nasıl yaratılabileceği hakkında farklı disiplinlerden gönüllüler kapsamlı bir proje hazırlayarak faaliyete geçiyor.
Afet için önlem almak ne kadar önemliyse yaşanan bir felaketin yaralarının geçici çözümlerle değil de kapsamlı bir programla iyileştirilmesi o kadar önemli. Türkiye’de depremzedeler için konteynırkentler veya toplu konutlar inşa etmenin ötesine geçilmesi için ortaya çıkan potansiyellerin değerlendirilmesi bundan sonrası için atılacak en önemli adım olarak görülmeli.