Oktay Ekinci, yazısında, deprem bahanesiyle inşa edilen yapıların doğayı tahrip edeceğini söylüyor.
“Milli ekonominin temeli tarımdır. Memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Daha önemlisi ise çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir nedenle gözden çıkartılmamasıdır.”
Atatürk bu sözleri 1 Kasım 1937’de, TBMM’nin 5’inci dönem açılış konuşmasında söylemiş… Alışılagelenden daha uzun olan bu konuşma Gazi’nin Meclis’e son seslenişiydi; adeta “vasiyet”i gibi…
Şimdi de 15 Kasım 2011 günlü Cumhuriyet’teki “Yeni Afet Yasası Taslağı”yla ilgili haberden bir bölümü okuyalım: “Taslağa göre mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayır vasıflı taşınmazlara, muhtemel afete maruz bölgelerdeki ailelerin nakledilmesi ve kamu yatırımlarının yapılması amacıyla vasıf değişikliği yapılabilecek.”
Yani “deprem” bahanesiyle, tarımın gelişmesi ve çiftçi ailelerinin geçinebilmesi için korunmaları zorunlu olan alanları, başta TOKİ’ninkiler olmak üzere doğa düşmanı beton yığınları işgal edecek.
Nitekim aynı habere göre taslakta özetle şunlar da yer alıyor: “TOKİ veya ilgili belediyeler, afet alanlarında kamu ve özel sektör işbirliği ile kat veya hasılat karşılığı inşaat yapabilirler.”
Demek ki aynı alanlarda, üstelik “müteahhit mantığı”yla ve “kamu yatırımı” adı altında daha kim bilir neler yükselecek!..
Biliyorsunuz, topluma ait arazileri satın alan ya da TOKİ veya belediyelerle “kâr ortaklığı” kuran girişimcilerin de buralardaki rant amaçlı ticari inşaatlarına “kamu yatırımı” denilen bir süreçten geçiyoruz.
Oysa daha iki hafta önceki ölüm yıldönümünde “Ulu Önder”imiz olarak andığımız Atatürk, yaşamının son resmi konuşmasında özetle ne demişti; “tarım toprakları hiçbir nedenle yok edilemez”.
Planlama unutuldu
Kaldı ki yine taslaktaki ifadeyle “muhtemel depreme maruz bölgelerdeki aileler” için meralara, yaylaklara, otlaklara dokunmadan da yapılaşma alanları bulunabilir. Adına “planlama” denilen ama egemen siyasilerin asla akıllarına bile getirmedikleri bilimsel çalışmalarla tarım ve hayvancılığın yaşam kaynakları yok edilmeden depremi göğüsleyebilecek yeni yerleşmeler gerçekleştirilebilir.
Peki, bu neden yeğlenmiyor?
Planlamayla çözüm bulmak yerine yasayla yeni yağma alanları yaratmak neden?
Cumhuriyet’in Ankara bürosundan Murat Kışlalı ile Fırat Kozok’un derledikleri haberin manşeti yanıtı özetliyor: “Rant İçin Engel Kalkıyor.”
Hele üst başlık, tümüyle “emlakçi zihniyet”le hazırlanmış yasa taslağının “gerekçe”sini açıklamaya da yetiyor: “Hükümet, uygulamaya sokamadığı düzenlemeleri Afet Taslağı’na deprem gerekçesiyle soktu.”
Peki, tarım ve hayvancılığa bu “garez” neden?
Atatürk’ün vasiyetini açıkça “çiğneme”nin ardında ne var?
Depreme hazırlık adı altında bir başka ve daha büyük “felaket”lere yol açmak; yani ulusun kuşaktan kuşağa beslenme kaynaklarının “kurutulması”na neden olmak; nasıl bir kalkınma anlayışıdır?
Yanıtını, “çünkü sömürgeci Batı, ülkemizin tarım fukarası olmasını istiyor” şeklinde vermek istemiyorum… Türkiye’yi yönetenler, siyasal amaçları ne olursa olsun, sonuçta “bizim insanlarımız” olduklarına göre, ülkeye, ulusa ve gelecek kuşaklarımıza karşı “duyarsız”, “duygusuz” ve “sorumsuz” olabileceklerini kabul edemiyorum.
Bir başka kabul edemediğim de planlama bilimini yok sayan böylesi bir yasayı düzenleyebilecek kadar “bilinçsiz” olabilecekleri… Çünkü aralarında Türkiye’nin, hatta dünyanın ünlü üniversitelerinden mezun olanlar; bilmem kaç dil bilenler; “ayaklı ansiklopedi” denebilecek türden “bilgi küpü” olan danışmanlar da var.
Hiç değilse onların -eğer “vitrin”lik değillerse- deprem bahanesiyle tarım alanlarımızın böylesi yağmalanmasını öngören bu taslağa engel olmaları gerekmiyor mu?