Prefabrike yapıların yeni bir uygulaması olan prefabrike hücre sistemleri, kullanılmayan konteyner ya da konteyner benzeri birimlerden oluşuyor. Lego gibi üst üste konarak oluşturulan binalar hem depreme karşı güvenli, hem de ucuz olarak biliniyor.
Modüler yapı kavramı, uluslararası ve ulusal literatürde “prefabrike hücre sistemler” olarak biliniyor ve prefabrike yapıların alt maddelerinden birisi olarak geçiyor. Bu sistemler artık kullanılmayan taşıma konteynerlerinin değerlendirilmesi ya da konteyner benzeri yapıların üretilmesiyle oluşturuluyor.
Türkiye’de 99 depreminin ardından, evlerini kaybeden birçok aile prefabrike evlerde yaşamaya başlamıştı. Japonya’daki tsunami ve depremin ardından da, benzer bir yol izlendi; konteyner benzeri ya da konteynerlerden bozma minimalist birimler, ucuz fiyatlara afetzedelere satıldı. Ancak hücre sistemli yapılar, 2000’lerin ilk yıllarından beri travmatik çağrışımlardan uzaklaşarak farklı mimari yapılar olarak değerlendiriliyor. Öğrenciler için minimalist bir yaşam alanı sunan evler, her birimi birer dükkan olan alışveriş merkezleri ve ofisler olarak da karşımıza çıkabiliyor.
Prefabrike gibi, ama değil
İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Doç. Dr. Elçin Taş, bir çeşit prefabrike yapı olan hücre sistemlerinin Türkiye’de modüler yapılar olarak bilindiğini söylüyor. Taş, “Hücre sistemler, duvar panelleri ile döşeme panellerinin birleştirilmesinden oluşuyor. Hücreyi oluşturan elemanlar fabrika ortamında üretilip birleştirildikten sonra, geriye tesisat, kaplama, cam, kapı ve pencere eklenmesi kalıyor” diyor.
Modüler binaların, geleneksel tekniklerle inşa edilmiş binalarla aynı ömre sahip olduğunu belirten Taş, hücre sistemli yapıların avantajlarını ise şöyle açıklıyor: “Fabrikada, hava koşullarından etkilenmeyen bir ortamda inşaat imkanı, zamandan tasarruf sağlıyor. Bu sayede kalite ve üretkenlik artışı olur. Bu sistemlerde sonradan tesisat, kaplama, doğrama gibi işlerin yapılmasına gerek kalmaması, şantiyede geçen montaj süresinin kısalmasına neden oluyor. Ayrıca standart tip ürünler üretildiğinden, ürün başına maliyet de düşüyor. Ürünlerin defalarca sökülüp tekrar takılabilme özelleri de, sahip oldukları avantajlardan birisi.”
Bununla beraber hücre sistemlerinin dezavantajları da olduğunu belirten Taş, “Bu sistem, görsel anlamda belirli bir kalite anlayışı ve arayışı içinde olan tasarımcıların ve kullanıcıların tercih ettikleri bir durum değildir. Ayrıca ürünlerin monte edileceği yere taşınması sırasında karşılaşılan problemler, taşıma maliyeti, monte edilirken vinç gerektirmesi, bu sistemlerin dezavantajları olarak gösterilebilir” diyor.
Keetwonen Öğrenci Yurdu
Amsterdam’da bulunan yurt binaları, Tempo Housing şirketinin eseri. 4 blokta toplam 1000 yaşam alanından oluşan yurt binaları 5’er kattan oluşuyor. Çelikten yapılmış yaşam birimlerinin, önünde ve arkasında bulunan pvc camlar sayesinde doğal ışık alması sağlanıyor. Ayrıca her birim hırsızlığa karşı güvenli kilitlerle, banyolara yerleştirilen lavabolar, duşlar, tuvaletler ve aynalarla teslim ediliyor. Her birimin yerleri ve tavanlarına, xps ısı yalıtımı, ses yalıtımı ve yangına karşı da yalıtım uygulanmış oluyor. Blokların çatı kısmında ise, yağmur sularını toplayan, daha sonra onları pis su için tekrar değerlendiren bir yapı kullanılmış. 2005 Ekimi’nde yaşamın başladığı yurt binalarında restoranlar, mağazalar, çamaşırhaneler gibi alanlar da yer alıyor. Her katta birimlerin dışına monte edilmiş yürüyüş alanları ve merdivenler bulunuyor.
Container Mall Alışveriş Merkezi
9 kattan oluşan bina, Lot-Ek firmasının tasarımı. New York’taki 42. sokak ve 5. caddelerin kesişiminde yapılması planlanan alışveriş merkezinde, her bir birim farklı bir mağazaya ev sahipliği yapıyor. Konteynerler tam olarak üst üste konmadığından, hem binanın dış görüntüsü farklılaşıyor, hem de içeri hava girmesi ve sokağın görülmesi sağlanıyor. 5 kattan oluşan binada, mağazalar arasında oluşan boşluklarda iskele şeklinde yürüyüş koridorları ve merdivenler bulunuyor.
The Riverside Building
Bina, Londra’daki Thames nehri kıyısında, Trinity Buoy Wharf bölgesinde bulunuyor. Mimarlığını A.B.K Architects firmasının yaptığı bina, Urban Space Management organizasyonunun geliştirdiği Container City projesi dahilinde inşa edilmiş. Millenium Dome isimli sergi alanının karşısında bulunan ve 2005’te tamamlanan bina, sadece 8 günde yapılmış. 73 konteyner kullanılarak yapılan 5 katlı binada 22 ofis ve stüdyo bulunuyor. Binanın ön kısmı tamamen camlı olarak ve balkonlu yapılmış. Konteynerler arası geçiş koridorları da dışarıda bulunuyor.
Ex-Container Project
Yasutaka Yoshimura Mimarlık firmasının yaptığı proje, Japonya’da deprem ve tsunamide evlerini kaybedenler için tasarlanmış. Tayland’da monte edilerek Japonya’ya taşınan evler, firmanın Bayside Hotel isimli oteldeki tasarımları sadeleştirmesiyle oluşturulmuş. 2 tarafında penecereler bulunan birimler, isteğe göre üst üste ya da yan yana konularak, 3 farklı yaşam birimi oluşturuluyor. 28-60 metrekare arasında değişen 3 yerleşim modelinin fiyatları da 3 milyon-5 milyon yen (yaklaşık 60 bin-100 bin TL) arasında değişiyor. Ex-container’ın internet sayfasından yapılacak minimum 1000 yenlik (20 TL) bağışlar kabul ediliyor.