Diren Barok!

Günümüzdeki geçmişe öykünen yapıların aksine döneminin mimari anlayışını sergileyen AKM'nin macerasını Cumhuriyet Arşivi'nden izledik.

AKM’nin temelleri 1946 senesinde atıldı, ödenek yokluğu sebebiyle tamamlanamadı. Bayındırlık Bakanlığı’na devredilince 1956’da Hayati Tabanlıoğlu’nun tasarımıyla inşaat tekrar başladı. Uzun yıllar süren inşaat tamamlandıktan sonra yapı 1970’te Arthur Miller’ın Cadı Kazanı oyunu sahnelenirken yandı. Tabanlıoğlu öncülüğünde tekrar yapıldı. 2008’den beri tadilat nedeniyle kapalı. Kültür ve Turizm Bakanlığı projeyi ikinci bir talimata kadar durdurdu. Gezi protestoları sırasında modern cephesi yapının farklı potansiyellerini işaret ederken, Başbakan Erdoğan ise tarihe öykünme alışkanlığını “zorunlu olarak” Barok’tan yana seçerek, AKM’yi yıkıp yerine Barok bir opera binası yapılacağını söyledi. İstanbul’un Cumhuriyet dönemine tanıklık eden, kentin kalbindeki AKM’nin akibeti ne yazık ki belirsiz…


Yüksek Mimar ilanı – 30 Nisan 1955

“Alman firmasının opera binası için yaptığı teklif” – 13 Ocak 1956 (Metin Ergin)

“(…) Alman firmasının teklifleri arasında, yanlış bir zihniyetin tesirile 1200 kişilik inşa edilen salonun 1500 kişiye çıkarılması ve dünyanın en mütekamil 5 bölümlü sahnesinin inşa edilmesi de mevcuddur. Bu suretle İstanbul Operası, 25 milyon dolara çıkan Berlin (Staatstheater) ve 20 milyon dolara mal olan yeni Viyana Operasından sonra Avrupanın en modern opera binası olacaktır.

Opera binasını tamamlamak için D.I.A. Firmasından başka Krupp, Siemens, Aege ve İtalyan firmaları da teklifte bulunmuşlardır. Fakat bunlar içinde yalnız D.I.A. İle İtalyan firması anahtar teslimine yanaşmakta, diğerleri inşaat veya tesis kısmına tali olmaktadır. (…)”


3 Mart 1960


12 Mayıs 1963


“22 yıldır süren Opera inşaatında şimdi de işçiler greve başladı” – 16 Kasım 1967

“Temeli atılalı 22 yıl olan ve hala bitirilemediği için Türkiyenin en uzun inşaatı rekoru kıran İstanbul Operası binasının sahne kısmında çalışan 22 işçi dün sabah greve başlamıştır.

50 metre boy ve 50 metre derinlikte olan, inip çıkan ve dönen, demir konstrüksiyondan yapılan sahnenin müteahhidi, Avustralyalı Wiener Brückenbau U. Eisenkonstrüsksiyon şirketi, toplu sözleşme yapmadığı için işçiler greve gitmiştir.”


25 Mart 1969


7 Nisan 1969

“Opera” – 16 Nisan 1969 (Burhan Felek)

“12 Nisan 1969 cumartesi akşamı İstanbul Operası açıldı. İstanbulun Opera binasının 23 senelik bir yapılış tarihçesi vardır. Geçende de yazdığım gibi gelen valinin gidenin izini takip etmemesi yüzünden geciken inşaat masrafı zamanla arttı.. Belediye de bunun üstesinden gelemiyeceğini anladı. İnşaatı hükümete devretti.. bu dediğim iş aağı yukarı 20 senelik dava.. sonra.. Opera natamam bina olarak Taksimde durdu, durdu, durdu.. o esanada planları değişti. Felsefeler değişti.. el değişti, zihniyet değişti ve bugünkü hale geldi.

12 Nisan 1969 gecesi henüz etrafiyle ziyaret edemediğimiz Operayı gördük. Beğendik, sevindik. Çeşmebaşı balesiyle, Aida operasını seyrettik..Biz ki Kuşdilinde veya Papazın çayırındaki salaşlarda Komik Hasan Efendiyi görmekten bu yana yetişmiş ve çok şükür bu binayı ve içinde oynananları görmüş bi rkimseyiz. İstanbul Operası gibi Avrupanın sayılı büyük ve modern operasında sahneye 150 kişi çıkaran Aida operasının Türk artistleri tarafından oynanması ne demek olduğunu biz biliriz. Onun için göğsüm kabardı.. sizin de kabarsın!

Bu Opera, Türkiyede tek parti rejiminden tutun da ihtilalci ve demokrasiye kadar her rejimin, Halk Partisinden tutun da Demokrat Parti, Milli Birlik Komitesi, ,ntikal hükümetleri, birinci, ikinic, üçüncü, dördüncü koalisyonlar ve Adalet Partisi devirlerinde her birinin az çok yardımını, himmetini, hiç değilse iyi niyetini görmüş bir eserdir. Demek ki bütün cepheleriyle her siyasi toplumun onda payı vardır. O bakımdan bunu siyasi maksatlarla yermeye, zedelemeye kalkmak, gerçekten bir milli eseri siyasi hırs uğruna hırpalamaktır. (…)”


27 Nisan 1969


28 Şubat 1970


“Kültür Sarayı gece yandı” – 28 Kasım 1970

“20 ay önce hizmete açılan Kültür Sarayı, dün saat 22.50’de çıkan bir yangın sonunda, olay yerine koşuşan binlerce İstanbullunun gözyaşları arasında yanmış, milyonlarca liralık zarar gelmiştir. Yangın, Arthur Miller’in ‘Cadı Kazanı’ oyunu sırasında çıkmış ve alevler kısa zamanda binayı sarara, 23 yılın emeğini bir anda ortadan silmiştir. Alevler, ikinci katta tiyatro salonunda, sahnenin üst bölümünde başlamıştır. (…) Görgü tanıkları, alevlerin sahne fonlarını ani olarak tutuşturmasından yangının başladığını söylemişlerdir. Belirtildiğine göre, sahnedeki elektrik kontağı, yangına sebep olmuştur.”

“Yanan Kültür Sarayının sigortası yok” – 29 Kasım 1970

“Önceki gün saat 23’te tutuşan Kültür Sarayı dün de için için yanmaya devam ederken yapılan soruşturmada binanın sigortasız olduğu ortaya çıkmıştır. Bu arada, fuayede teşhiredilmekte olan IV. Murat’ın eşyalarından; zırhı, miğferi, kılıcı ve idman taşının yanmadığı anlaşılmıştır. Ortada olmayan, kaftan, entari, Kur’an ve Berat’ın çalındığı iddia edilmektedir. Geçirdiği krizden sonra basın mensupları ile konuşan Cüneyt Gökçer: ‘Elektrikteki kısa devre yüzüden çelik perde düzeni ile otomatik yangın söndürme cihazları da görev yapamaz hale geli’ demiştir.”


29 Kasım 1970


“Yangın Var!” – 29 Kasım 1970 (Nadir Nadi)

“Kanalizasyonu olmayan bir şehrin opera nesine gerek diye yıllar yılı tartıştık. Sayın İnönü’den destek gören rahmetli Lütfü Kırdar’ın ağır basmasiyle nihayet yapıma geçildi. İşi Belediye üzerine almıştı. Çok partili rejimde çalışmalar ağır yürüyordu. Demokratlar iktidara geldikten sonra büsbütün yavaşladı. Hatta bir süre durur gibi oldu. Belediyenin parası çıkışmaz olmuştu. Uzun pzarlıklar sonunda yarım kalmış yapı devlete aktarıldı.

Ve işte uğruna milyonlar harcanan ve tam 23 yılda tamamlanan eser önceki gece bir saat içinde yanıp gitti.

Döndük dolaştık şimdi gene başladığımız noktaya geldik: Ne kanalizasyonu, ne de operası olan 2,5 milyonluk bir şehirde oturuyoruz. ‘İlkönce hangisi?’ diye artık yeniden rahat rahat tartışmaya koyulabiliriz. Sorunlarımızı teker teker ele almamız gereken teknik konular üzerinde derleyip toparlamak olanağı bulunsa idi, onlara çözüm yolu bulmak herhalde bir hayli kolaylaşırdı.

Oysa sorunlarımız her şeyden önce toplumsal yapımızın özü ile ilgilidir ve bu yapı düzelmedikçe biz hiçbir eksiğimizi gideremiyeceğimizi, hiçbir derdimize deva bulamıyacağımızı iyice bilmeliyiz. (…)”


3 Şubat 1971


“İstanbul Kültür Sarayı’nın adı, ‘Atatürk Kültür Merkezi’ oldu” – 7 Kasım 1971

“‘Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz’ diyen Kültür Bakanı Halman ‘Kültür Sarayı’nın adının ‘Atatürk Kültür Merkezi’ olarak değiştirildiğini ve Cumhuriyetin 50. yıldönümüne kadar tamamlanacağını bildirmiştir.”


21 Mayıs 1972


“Onarımı için 45 milyon gereken Atatürk Kültür Merkezine 8 milyon harcanabildi” – 21 Ağustos 1972

“(…) Atatürk Kültür Merkezi onarımını yöneten Bayındırlık Bakanlığı Büyük Yapılar ve Projeleri İstanbul Bölgesi Müdürü Hayati Tabanlıoğlu, bugüne kadar Bayındırlık Bakanlığınca sağlanan yaklaşık oarak 8 milyon liralık ödenekle binanın ancak dış etkenlerden korunabilir bir duruma getirilebildiğini belirterek şu bilgiyi vermiştir:
‘Binanın yeniden hizmete açılması için gerekli onarım işleri bütün teknik ayrıntılarıyla planlanmış ve gelecek yıllarda geçici taahhürlere bağlanmak üzere yetki verilmesi beklenmektedir.'”


27 Kasım 1976

“109 milyona inşa edilen Kültür Sarayı 130 milyona onarılıyor” – 16 Ekim 1975 (Yalçın Pekşen)

Eski adıyla Kültür Sarayı, yeni adıyla Atatürk Kültür Merkezi’nin onarım inşaatını yürüten Mimar Hayati Tabanlıoğlu, ‘Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer’ atasözüne iyi bir örnek oluşturuyor.

Planlarını çizdiği ve hemen hemen meslek yaşamının tamamını vererek inşa ettiği Kültür Sarayı’nın yanması üzerine şimdi öyle bir alarm ve güvenlik sistemi yapmış ki, bu sistem yüzünden oyuncular sahnede sigara bile içemeyecekler. Çünkü sahnenin hemen üstünde bulunan otomatik alarm sigara dumanından bile etkilenecek ölçüde duyarlı. Yine sahnede hafif bi rsıcaklık oluşsa, oyuncuların üzerine tonlarca su boşalacak.

Hayati Tabanlıoğlu, 1973 yılı başından beri onarmaya çalıştığı Atatürk Kültür Merkezi’nin aşağı yukarı 1 yıl sonra hizmete girebileceğini söylüyor.

Farklar ve benzerlikler

Yeni bina ile eski Kültür Merkezi arasında en büyük farkın tahtadan kısımların azalılışı olduğunu belirten mimar her yeri betonlaştırılan binasa sadece tavanlar, salondaki dekorlar ve koltuk yanlarının tahtadan yapıldığını söylüyor.”

Bu tarihten sonra yapının açılışına dair bir habere rastlamadık. 2008 yılından itibaren yenileme yapıldığı söylenerek kapalı olan yapı prostestoların ana sahnelerinden biriydi. Estetik kaygılar bir kenara bırakılsa da, kent hafızasında önemli bir yere sahip AKM’nin yıkılması, özellikle son yıllardaki “Yıkarak Yapma” anlayışını gelenekselleştirmede bir basamak olacaktır.

Etiketler

Bir yanıt yazın