Dünyanın En Güzel Restoranları

Reine & La Rue

Ariana's Persian Kitchen
Resmi orijinal boyutunda göster

Ariana's Persian Kitchen

Reine & La Rue

Cristal Room_Baccarat Zénith Chandelier
Resmi orijinal boyutunda göster

Cristal Room_Baccarat Zénith Chandelier

Cristal Room

Ariana's Persian Kitchen
Resmi orijinal boyutunda göster

Ariana's Persian Kitchen

Madi Hiyaa

Madi Hiyaa

The Oreum

The Oreum

Riviera Fuga

Cristal Room

Riviera Fuga

Ladurée Champs-Élysées
Resmi orijinal boyutunda göster

Ladurée Champs-Élysées

Ladurée Champs-Élysées
Resmi orijinal boyutunda göster

Ladurée Champs-Élysées

Dünyanın En Güzel Restoranları

Prix Versailles, dünyanın en güzel restoranları listesini açıkladı.

Prix Versailles,  2024 Dünyanın En Güzel Restoranları Listesini açıkladı. Yaratıcılığa, yerel mirasın yansıtılmasına ve ekolojik verimliliğe aynı anda hizmet eden ve çevrelerinde olağanüstü izler bırakan yakın zamanda açılmış veya yenilenmiş on altı yapının listesi aşağıda yer alıyor.

“Dünyanın en güzel restoranları mimariye ve onun insanlarla olan ortaklığına bir övgü. Bu bağlamda, misafirperverlik sadece mutfak deneyimi ile değil, aynı zamanda ortamın tekilliği ile de artar. Hem tasarımcıların hem de restoran işletmecilerinin sanatı, bütünün tutarlılığına, ferahlığına ve uyumuna katkıda bulunma becerilerinde yatmakta. İyi ve güzelin peşinde koşan bu muhteşem yemek mekanları, aynı zamanda doğa ve kültürün hayranlık uyandıran bir eşleşmeyle bir araya geldiği mekanlar.”

1. Ariana’s Persian Kitchen

Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri

Fotoğraf: Ariana’s Persian Kitchen

Kaşan, İran çöllerinin ortasında yer alan ve seramik ustalarının yeteneğiyle altın çağını yaşamış, görkemli bir vaha. Şef Ariana Bundy, Dubai’de açtığı Ariana’s Persian Kitchen için ilham kaynağını, 300 yıllık evini yenileyerek keşfettiği bu şehirden almış. Kaşan’ın tarihi, restoranın tasarımında etkili olmuş.

Göz alıcı renkler ve doğal ışık, vitray pencerelerde ve geleneksel perdelerde dans ederken, beyaz mermer zemin üzerinde parıldayan desenler oluşturuyor. Özellikle gül suyu, nane, tarçın ve portakal çiçeği gibi İran farmakopesinin en eski bileşenlerinin kullanıldığı restoran konsepti, otlar ve çiçeklerin damıtılmasıyla tamamlanıyor. G.A Group tarafından tasarlanan mekanda konuklar, zengin ve karmaşık tatlarla duyularını keşfederken, Ariana Bundy, burada kadınsılığı gerçek bir ihtişamla kutluyor.

2. Reine & La Rue

Melbourne, Avustralya

Fotoğraf: Reine & La Rue

Melbourne Stock Exchange, 1891 yılından bu yana, şehrin finans ve hukuk bölgesinin önemli bir yapısı olarak Queen ve Collins caddelerinin kesişiminde yer alıyor. Gotik mimarisiyle dikkat çeken bu tarihi bina, bir zamanlar ticaret katına ev sahipliği yapmış ancak uzun yıllar boyunca kullanılmadan terk edilmiş.

Akin Atelier ve Roger Beeston Architects tarafından hayata geçirilen restorasyon ve dönüşüm projeleri, bu tarihi yapıyı modern bir işlevselliğe kavuşturmuş. Proje, 130 kişilik bir restoran, 30 kişilik bir açık avlu ve sekiz kişilik bir şarap barı (La Rue) gibi mekanlarla mekansal çeşitlilik sunuyor. La Rue, restoranın görkemli atmosferinden zıt bir şekilde, sade ve rahat bir ortamda tasarlanmış, çağdaş tasarım unsurları ise sütunların simetrisini ve tavandaki detaylarıyla uyumlu bir biçimde ana koridorda kullanılmış. İnsan ölçeğine odaklanan bu tasarım yaklaşımı, mekanın mimari ciddiyetini ve etkileyici yüksekliğini dengeleyerek, mekanın hem estetik hem de fonksiyonel olarak uyumlu bir deneyim sunmasını sağlıyor.

3. Tuju

São Paulo, Brezilya

Fotoğraf: Tuju

Sao Paulo’daki Şef Ivan Ralston’ın restoranı, mutfak konseptini hava durumu ve mevsimsel değişimlerle ilişkilendirerek farklı menüler sunuyor. Angelo Bucci ve Raul Pereira’nın mimarlık ofisi tarafından tasarlanan mekan, Jardim Paulistano bölgesinde yer almakta olup, üç kat boyunca yükselen bir dikey bahçe ile çevrelenmiş.

Restoranın zemin katında, beş metre yüksekliğinde cam duvarlarla çevrili bir şarap barı ve iç veranda bulunuyor, bu alanlar konuklara birinci kattaki yemek odasına ve açık mutfağa geçmeden önce serin bir geçiş noktası sunuyor. Tasarımda, Brezilya kültürüne ait ahşap ve mobilya unsurları, mekanın kimliğini güçlendirmekte ve yıl boyunca karakterli bir atmosfer yaratıyor

4. Cristal Room by Anne-Sophie Pic

Hong Kong, Çin

Fotoğraf: Anne-Sophie Pic

1855 yılında, Baccarat kristal üreticisi, ilk kez katıldığı Paris Exposition’da e Grand Medal of Honour’ı kazanarak prestijini pekiştirdi. 170 yıl sonra, Hong Kong’un kozmopolit yapısında, dünyanın en fazla Michelin yıldızına sahip kadın şefi Anne-Sophie Pic’in Cristal Room Restoranı, Fransız sanatının, mühendisliğinin ve işçiliğinin çağdaş bir ifadesi olarak tasarlanmıştı.

Victoria Harbour’a bakan bu mekan, Gilles & Boissier mimarlık ofisinin öncülüğünde, Baccarat kristallerinin ışıkla etkileşimini vurgulayan bir estetik anlayışıyla şekillendirilmiş. Restoranın iç mekanında, bir avize, optik illüzyon etkisi yaratacak şekilde, aynaların yansımasıyla alevler içinde bir görünüm elde ediyor. Tüm Baccarat ürünlerinin temeline dayanan ateş unsuru, mekâna derinlik ve ruhani bir atmosfer katarak mutfak deneyimini vurguluyor.

5. Tomacado Hong Kong

Hong Kong, Çin

Fotoğraf: Tomacado

Tomacado, farklı şehirlerdeki şubeleriyle “bir şehir, bir çiçek, bir restoran, bir tema” konsepti üzerine kurgulanmış. Bu yeni şube, Liang Architecture tarafından tasarlanmış olup, tasarımda Hong Kong orkidesi ilham kaynağı olarak kullanılmış ve mekanın hem görkemli hem de samimi bir bahçe atmosferine dönüştürülmesi amaçlanmış.

İç mekanda, stilize edilmiş doğal unsurlar öne çıkıyor. Özenle yerleştirilmiş çiçek buketleri, büyük çiçek heykelleri ve gerçek hayattan daha büyük kağıt çiçeklerden oluşan unsurlar, mekanın görsel zenginliğini artırıyor. Romantik ve hoş kokulu bir atmosferin hâkim olduğu mekanda, masalar her bir bölgenin anlatımına uygun olarak düzenlenmiş. Tasarım, mekanın duygusal etkileşimini ve estetik bütünlüğünü destekleyecek şekilde planlanmış.

6. Virador Beach Club

Papagayo Peninsula, Costa Rica

Fotoğraf: Jorge Borja

Virador Beach Club, ilk kez ziyaret edenler için, kumlar üzerinde yer alan yapısının yıllar içinde değişmeden kaldığı izlenimi veriyor. Ancak, restoran ve teraslı yükseltilmiş havuz, projede gerçekleştirilen genişleme ve dönüşümün modern eklemeleri. Bu süreçteki zarif tasarım, Meksikalı mimar Jorge Borja‘nın yaklaşımıyla elde edilmiş. Borja, çevresel bağlamla uyumlu bir tasarım stratejisi benimseyerek yeni yapıyı, doğal çevresiyle bütünleştirerek zamansız bir görünüm yaratmış.

Modern malzemelerden yerel taş ve ahşap, yapının estetik değerini artırarak, doğal unsurlarla uyum içinde yer alıyor. Mimarideki çağdaş malzeme kullanımı, yapının organik ve doğal bir bütünlük içinde olmasını sağlıyor. Ayrıca, projenin çekiciliği, Meksika ve Costa Rica esintilerinden ilham alan mimarisi ile Doğu Akdeniz mutfağının birleşiminden doğan kültürel çeşitliliğe dayalı bir deneyimsel zenginlikten kaynaklanıyor.

7. Blanc

Paris, Fransa

Fotoğraf: Masahiko Takeda

Rue de Longchamp’taki giriş cephesi, yontma taşlarla uyum içinde kullanılan asil malzemelerle mekanın tasarımına entegre olmakta. Mimar Kengo Kuma, Japon geleneklerini 21. yüzyıl perspektifiyle yorumlayarak, malzeme bilgisiyle estetik anlayışını birleştirmiş. Bu tasarım, Michelin yıldızlı Şef Shinichi Sato ile işbirliği yapılan Blanc restoranında somutlaşıyor.

Mekana adım atıldığında, dar ve derin şekli konukları, ışık ve tonlamalarla yönlendiren bir yoldan ceviz barına ulaştırıyor. Ana yemek odası, ahşap tonozlarla vurgulanmış, sakin bir ortam sunmakta. Gizlilik ile şeffaflık arasında bir denge kuran cam baloncuk içindeki masa, yemek deneyimini tiyatroya dönüştürüyor. Ayrıca, bronz kaplama koridor, mutfak ve tadım odası arasında sahne benzeri bir geçiş yaratıyor.

8. Ladurée Champs-Élysées

Paris, Fransa

Fotoğraf: Ladurée Champs-Élysées

2022’de 160. yılını kutlayan Maison Ladurée, Paris’in prestijli caddelerinden birinde yer alan 75 numaralı mekanında, rafine bir yaşam tarzının mimarisi olarak öne çıkıyor. Bu kültürel ikonun her yenilenme süreci, bir başyapıt restorasyonunun titizliğiyle ele alınmakta olup, bu restorasyon süreci Malherbe Paris’e emanet edilmiş. Paris’in merkezinde bir çiçek bahçesi yaratma arzusu, tasarımcı Anne Vitchen’ın hayal gücüyle, bitkilerden ilham alan bir estetik kompozisyon halinde somutlaşmış. Çiçeklerin bolluğu, doğa öğelerini Belle Epoque döneminin Art Nouveau akımı ile bütünleştirerek Empresyonist sanatçılarla zengin bir bağlantı kurmakta.

Tasarım programı dahilinde 180 kişilik ana restoran alanı, kış bahçesi, müzik odası, kafe ve tatlı barı gibi işlevsel bölümler bulunmakta olup, Ladurée’nin Fransız makaronları ve çay salonu kültüründeki öncü rolünü destekleyici duyusal bir estetik anlayışı benimsenmiş.

9. Riviera Fuga

Paris, Fransa

Fotoğraf: Riviera Fuga

Latince “kaçış” anlamına gelen “Fuga” konsepti, Seine Nehri üzerinde konumlanan bu yüzen restoranla şehir yaşamından uzaklaşmak için eşsiz bir mekan sunuyor. JP Demeyer & Co, Nice’in ünlü Promenade des Anglais sahilindeki 1960 ve 1970’lerin tentelerinden esinlenerek parlak mavi ve sarı çizgili mermer detaylarla mekanın atmosferini Fransız Rivierası’ndan bir parça taşır gibi tasarlamış. Bu tasarım unsuru, mekana nostaljik ve sofistike bir estetik katmış. Gemi güvertesini anımsatan alanlarda kullanılan halat sütunlar, vernikli masalar, tekne sandalyeleri ve şezlonglar, yat kulübü tarzıyla uyumlu bir mekansal kurgu oluşturuyor.

Restoranın İtalyan-Japon füzyon mutfağı, dekorasyonda kullanılan bordo, mavi, hardal ve koyu yeşil tonlarındaki geniş halının yarattığı ferahlatıcı bahçe hissiyatıyla vurgulanmış. Bu detaylandırılmış estetik, misafirlere adeta bir kartpostalın içinde, güneşli bir Riviera’daymış gibi hissettiren özgün ve sürükleyici bir atmosfer sunarak mekânın deneyimsel değerini artırıyor.

10. Beefbar

Milano, İtalya

Fotoğraf: Beefbar

Milano’nun tarihi merkezi Corso Venezia, yalnızca birçok seçkin butiğe değil, aynı zamanda göz alıcı özel konaklara, zarif iç avlulara, özenle yontulmuş cephelere ve sakinlerin dinlenebileceği peyzaj düzenlemeleri yapılmış park ve bahçelere ev sahipliği yapıyor. Bu seçkin lokasyonda, 11 Corso Venezia’da yer alan Beefbar Milan, Humbert & Poyet mimarlık ofisi tarafından İtalyan kafe kültürüne bir övgü niteliğinde tasarlanmış. Bir zamanlar mimar ve tasarımcı Mario Bellini’nin stüdyosu olarak kullanılan bu alan, piskoposluk mimarisinin zarif detaylarını sergileyen bir yapı içerisinde konumlanmış.

Mekanın yüksek, tonozlu tavanı ve tarihi miras unsurları, alana zamansız bir atmosfer kazandırırken, detaylara gösterilen özen, İtalyan mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtıyor. Monaco merkezli mimarlık ofisi tarafından Paris ve Atina’da açılan Beefbar’lardan sonra Milano’da hayat bulan bu proje, çağdaş İtalyan estetiğine şıklık ve işlevsellik katarak günümüz kafe deneyimini yeniden tanımlıyor. Milano’nun opera, moda, mimari ve tasarıma olan köklü ilgisini somutlaştıran Beefbar Milan, şehrin yaratıcı enerjisiyle güçlü bir uyum içindedir ve bulunduğu konumla adeta rezonansa giriyor.

11. The Oreum

Goyang, Kore

Fotoğraf: Jisoo Park

Dajoo Architect, Seul’ün yoğun kentsel dokusundan kaçış arayan sakinler için The Oreum‘da, doğaya referans veren duyusal bir mekan deneyimi kurgulamış. Zemin katta yer alan geniş sazlık alanlardan yükselen merkezi merdiven, modern bir huş ormanı yorumuyla tasarlanmış. Su ve sis öğelerinin birleşimiyle, sakinleştirici bir atmosfer yaratılarak dağ mağarası hissi uyandıran bir alan yaratılmış.

Üst kata ulaşıldığında, beyaz bir bulut denizi betimleyen açık ve sakin bir alan ziyaretçileri karşılıyor. Bitişikteki alanda, yaklaşık 100.000 inci parlaklığındaki bulut benzeri nesne, yeşil ışıkla vurgulanarak mekânın atmosferini güçlendiriyor. The Oreum, sadece bir dinlenme veya yemek alanı olmanın ötesinde, konuklarına adeta havada süzülen bir deneyim sunarak yemek deneyimine duyusal ve mekansal bir boyut kazandırıyor.

12. Auyl

Almatı, Kazakistan

Fotoğraf: Damir Otegen, Zarine Zoman, Yulo Khan

Auyl, Kazakistan’ın yakın tarihini ve geleneksel kültürünü, Sovyet modernizminin bir anıtı olan eski bir konutun mimarisiyle birleştirerek özgün bir deneyim sunuyor. Bu yapı, başlangıçta Aktau’da inşa edilmiş olup daha sonra Almatı’nın Medeu dağ bölgesine taşınarak işlevsel bir tarihi bağlam kazanmış. Bir zamanlar SSCB’nin önde gelenlerinin yabancı konukları ağırladığı bu yapı, Kazakistan’ın sosyal ve kültürel mirasının bir kesitini modern bir yorumla bir araya getiriyor.

Şef Ruslan Zakirov adına NAAW ve Dunie Design mimarlık ofisleri tarafından tasarlanan Auyl, açık mutfak çevresinde konumlandırılmış, ziyaretçileri Kazak kültürünün asırlık geleneklerine farklı açılardan yönlendiren alanlar oluşturuyor. Modernize edilmiş geleneksel bir yurt formundaki bu yapı, mekana giren ziyaretçileri, yumuşak ışık ve gölgelerin yarattığı adeta kutsal bir atmosferle karşılıyor. Göçebe ve pagan geleneklerinden esinlenen Orta Asya mutfağının yenilikçi bir yorumu olan Auyl, hem mekansal hem de kültürel anlamda farklı bir perspektif sunarak ziyaretçilerine anlamlı bir deneyim vadediyor.

13. Madi Hiyaa

North Malé Atoll, Maldivler

Fotoğraf: Joe Chua Agdeppa

Antik Yunan dünyasında, bilinen dünyanın sınırlarının Oceanus Nehri ile çevrelendiğine ve bu sınırda insan dünyasının bulanıklaştığı, mitolojik varlıkların belirdiği inancı hakimdi. Bu kavramdan esinlenen Maldivler’deki Madi Hiyaa yapısı, yerel ekosistemi ve mitolojiyi sentezleyerek, çevresindeki lagünde süzülen Pateobatis fai (pembe yüzgeçli vatoz) siluetlerinden ilham alan özgün bir biyomimikri ile tasarlanmış.

Atelier Nomadic tarafından tasarlanan yapının formu, bir dizi paraboloid ve hiperbolik sütun ile çatı makasından oluşan biyoiklimsel bir bambu çerçeve sisteminden meydana gelmekte olup, bu yapısal düzenleme vatozların iskelet yapısını stilize ediyor. Aynı zamanda bu sistem, iskele boyunca uzanan ve kiremit kaplı döngüsel bir “kuyruk” aracılığıyla binayı mercan adasına bağlıyor ve ziyaretçileri karşılıyor. Nomadic Resorts’un doğal çevreyle uyum içinde kurguladığı bu restoran, mekanın özüne nüfuz ederek peyzajla bütünleşen bir mimari çözüm sunuyor, doğayla etkileşimli ve mitolojik referanslarla zenginleşmiş bir mekânsal deneyim oluşturuyor.

14. Harudot

Chonburi, Tayland

Fotoğraf: DOF Sky I Ground

Mimari tasarım, kültür ve doğayı bir araya getirme yeteneği, bir mimarın uzmanlık alanındaki zirveye ulaşmasını sağlıyor. Bu beceri, özellikle yemek mekanları gibi sıkça prototipi üretilen alanlarda daha belirgin hale geliyor. Idin Architects, Chonburi sahil kentinde yer alan Harudot kahve dükkanını tasarlayarak geleneksel sınırları aşan bir yaklaşım sergilemiş. Yapı, Nana Coffee Roasters zincirinin sahibi ile nadir bitkiler uzmanı olan bir arsa sahibinin işbirliği ile hayata geçirilmiş.

Harudot, ziyaretçilerine yalnızlık ve huzur arayışı içinde bir sığınak sunuyor. Yapının tasarımı, iç mekandaki zarafetiyle ruhani bir atmosfer yaratmakta ve mekanın sakinliğini vurguluyor. Japonca’da “bahar” anlamına gelen “Haru” kelimesi, mekanın başlangıcını simgelerken, tasarımın amacı da doğanın dinlendirici etkisini iç mekanla birleştirmek. Bu tasarım, sakin bir ortamda derin düşüncelere dalmayı mümkün kılan bir deneyim sunuyor.

15. Nusara

Bangkok, Tayland

Fotoğraf: Jinnawat Borihankijanan

Mimarlar genellikle dış manzaraları bir çerçeve gibi sunma arzusunu dile getirir. Bu yaklaşımda, dışarıdaki manzara, ziyaretçilerin veya bina sakinlerinin gözünde bir tabloya dönüşür. TasteSpace mimarlık ofisinin tasarladığı Nusara, bu konsepti Bangkok’un tapınakları ve diğer mimari ögelerini geniş ekran bir sinema perdesine dönüştüren pencere düzenlemeleriyle hayata geçiriyor. Ancak restoranın mimari paradoksu, dört kat boyunca yayılan iç mekanların her birinin Tayland kültürünü ve zanaatkarlığını yansıtan duyusal bir yolculuğa dönüşmesi.

Restoranın resepsiyon alanındaki “kumaş kütüphanesi”, Şef Thitid Tassanakajohn‘un terzi büyükannesine bir saygı duruşu olarak tasarlanmış. Mekanın her katında, Budizm’in sanatsal geleneklerinden ilham alarak yerleştirilen zarif tekstiller, mekana kutsal bir sanat hissiyatı ve yumuşak bir ışıltı katıyor. Altın varaklı desenler, dokuların arasından ince bir şekilde parlayarak mekanın atmosferini zenginleştiriyor. Nusara, her katında ziyaretçilerini, restorandaki miras ve tasarımın birleşiminden doğan lezzetli bir deneyimle tanıştırmaya davet ediyor.

16. Ilis

New York, Birleşik Devletler

Fotoğraf: ILIS

Danimarkalı Şef Mads Refslund’un Brooklyn’deki 420 m²’lik eski bir endüstriyel hangarı bir restorana dönüştürme fikri, geleneksel restoran tasarım anlayışlarını sorgulayan bir yaklaşımdı. Şef, Kaliforniyalı mimar Grant Blakeslee ile işbirliği yaparak, Ilis adlı restoranda kavramsal ve fiziksel tasarımın merkezine “gösteri mutfağı” yerleştirmeyi önerdi. Bu tasarımda, şefler ve servis personeli, işçi ve sanatçılar gibi bir performans sergileyerek, mutfak ve yemek servisindeki hareketleriyle mekanın atmosferini biçimlendiriyor. Restoran adı, tasarımın kavramsal bağlamını simgeleyen ateş ve buz elementlerinin Danca karşılıklarından türetilmiş.

Tasarımda, mekanın önü ve arkası arasındaki sınırlar bulanıklaştırılmış ve sürekli bir görsel akış sağlanmış. Yüksek tavanlardan asılan pirinç ve deri konik aplikler, her bir yemek masasına odaklanarak, her yemeği görsel bir odak noktası haline getiriyor. Apliklerin ışık ve gölge oyunları, masaların çevresinde kontrollü bir kaos etkisi yaratırken, mekanın içindeki atmosferi dramatize eder. Bu unsurlar, şeflerin mutfakta gerçekleştirdiği yaratıcı süreçle birleşerek, ziyaretçilere hem görsel hem de işitsel bir deneyim sunuyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın