Duvardibi’nin 51. Özel Sayısı: “Mekan”

Gazete Duvar’ın enformatik içeriklerin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli düşünsel, uzmanlığa dayalı metinler sunma gayretiyle derlediği Duvardibi, korona virüsü salgınıyla birlikte daha yoğun tartışılan konulardan birini kapağına taşıdı: mekan.

Elli birinci sayısı Tezcan Karakuş Candan, Halil Ecer, Ceren Şimşek, Ruteba Doğan, Hakkı Yırtıcı, Pınar Yurdadön, Aksu Bora, Nilgün Toker, Gözde Pehlivan, Yiğit O. Özdemir, İclal Ayşe Küçükkırca, Aytekin Türkoğlu imzalı yazılardan oluşuyor.

51. sayıda yer alan yazılar;

  • Pandemi, kent, mekan, yaşam ve gelecek, Tezcan Karakuş Candan 
    “Sağlık sorunu tek başına hastaneler yapmakla çözülemez, yaşam alanlarının sağlığı koruyucu olması bir gereklilik. Pandemi süreci bu açıdan hepimizin yeniden düşünmesine olanak sağlıyor, yeni ve güzel gelecek ütopyaları kurmak ve bizi esir alan bu döngüden kurtulmak için.”
  • Balkonun yaşama katılması, Halil Ecer
    “Pandemi ile karantinalar ve sokağa çıkma sınırlamaları balkonu hayati bir noktaya taşımıştır. Balkonlar artık salt hava alma mekânları olarak değil aynı zamanda kolektif eylemlerin gerçekleştiği alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.”
  • Eve dönüş, Ceren Şimşek
    “Salgın döneminde teknolojinin de etkisiyle, dış dünyayı evlere sığdırdık; hatta evlerimiz dış dünya tarafından işgal edilmiş bir durumda bile diyebiliriz. Evin içeri ve dışarıyı ayıran duvarları, yalnız kalabilmenin alanı oluşu zedelendi.”
  • Evinize hoşgeldiniz, Ruteba Doğan
    “Evde kal kısmı tamam, ama şimdi ne yapacağız, nasıl yürüteceğiz sorusu cevapsız. Evin tadını çıkar temennisine kahve, kitap, çay, çiçek, uyku bir yere kadar derman olabilir, olabilir mi? Neye, nereden tutunacağını bilemeyenler sağlıklı olduğu için şükrederken yarını nasıl idame ettireceğinin kaygısıyla kıvranıyor.”
  • Mekan ne ise toplum o olur!, Hakkı Yırtıcı
    “Kayyımların pervasızlığının, güveninin arkasında ne olabilir diye düşünüyorum. Birincisi, atananların devletin bir parçası olarak iktidarın sürekliliğine inancı, ikincisi ise kulaklarında sürekli çınlayan “devletin itibarından tasarruf olmaz” sözleri. Bu ancak, kendisini devlet sanan hastalıklı bir zihniyetin ürünü olabilir.”
  • Doğanın ‘doğal’ olduğu safsatası, Pınar Yurdadönen
    “Dağlar taş ocaklarına, dereler hidroelektrik santrallere, ormanlar otoyollara, kıyılar otellere, göller millet bahçelerine konu olurken doğal olan bir şey varsa o da doğanın sınıflı toplumda para-meta-para ilişkisindeki yeridir.”
  • Evde kalmak, eve sığınmak, evden çıkmak, Aksu Bora & Nilgün Toker
    “Prof. Dr. Aksu Bora ve Prof. Dr. Nilgün Toker Covid-19 sürecinde ‘Evde kal’ çağrılarıyla ‘evin dönüşümü’nü, ‘sosyal medyanın görünürlük haline gelişini’ ve ‘hayat eve sığar’ meselesini tartıştı.”
  • Hepimiz aynı şantiyedeyiz!, Gözde Pelivan
    “Şu açık ki ulusal başarı olarak kamuoyuna pazarlanan inşaat projelerinin ölçeği, aslında kural dışılıkların ve kentli yaşamına saldırının ölçeğidir. Bunun da ötesinde, farklı örneklerde görüldüğü gibi, büyük ölçekli kentsel projeler devletin sermaye lehine “atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” koşulları ivedilikle yaratmasını sağlayan kullanışlı bir araçtır.”
  • Dışı sizi, içi beni yakar: Bir Beyoğlu serencamı, Yiğit O. Özdemir
    “Beyoğlu’na kültürel anlamda esnekliğini veren iki şeyden biri ticaretse, diğeri de birbirleriyle ticaret yapan pek çok farklı arka plandan insan grubuna ev sahipliği yapması. Kapalıçarşı esnafı arasında pek fazla bulunmayan gayrimüslim nüfus, Beyoğlu’nun direği. Devrim sonrasında kaçıp gelen Beyaz Ruslardan, Engizisyon sürgünü Seferad Yahudisi ailelere her dönem her coğrafyadan göç almış.”
  • Bir evsizlik hikayesi: Suriçi, Diyarbakır, İclal Ayşe Küçükkırca
    “Bereket kadar çok kullanılan başka bir kelime de düzendir. “İnsan istiyor bir düzeni olsun, bir düzen kuramıyorum. İnsan eşya alıp evine atmak ister, bir elbise dolabı bile yok elbiselerimizi koyalım, valizlerde çuvallarda o şekilde…” Bu cümleler 2020 yılında sarf edildi, evlerini kaybettikten hemen sonra değil, 4 yıl sonra… Genelde hiç düzeni yıkılmayanların dudak büktüğü bir şeydir düzen.”
  • Savaşa mekansal mesafe barışın koşullarını belirler, Aytekin Türkoğlu
    “Türkiye’de savaşı sürdürmenin olumsuzluğunu elbette ülkenin tamamı sırtlamak zorunda kalmaktadır ancak son yıllarda Kürt şehirlerinde yürütülen savaş, mekansal mesafeyi tamamen kapatmış, sevdiklerinin bedeninin yitimini mekansal bir şahitlikle ortaya koymuştur. Savaş, artık kendi taşralarında sevdiklerinin cansız bedeni teslim edildiğinde ölü bir bedenle karşılaşma seremonisi ile tanışılan zihinsel bir tasavvur değil, kendi kentlerinde ölümün ve şiddettin ahlaki normlarını dahi tayin eden bir çıplaklığa dönüştü.”

 

Etiketler

Bir yanıt yazın