Gazetelerde Emlak Konut'un 60'ıncı yıla vurgu yaparak yer alan bir reklamı var. Herhalde 60'ıncı yıl ile Türkiye Emlak Kredi Bankasının kuruluş tarihi esas alınmış.
Köklerinin eskiliğinden övünç çıkarma. Ancak bu gövdenin 60 yıllık tarihinde başlangıç noktası olan T.Emlak ve Kredi Bankası’na ne oldu diye sormazlar mı? Bu bankanın hazin sona eren tarihinin son günlerinin bir değerlendirmesini bundan 12 yıl önce Dünya Gazetesi’ndeki köşemde (Emlak Bankası’nı Ne Yapmalı? 6 Haziran 2001) yapmıştım. Konuyu bu açıdan ele almayacağım.
Belirttiğim reklamlarda Manhattan gibi bir gökdelenler yığını yer alıyor. Bu resme bakan dikkatli bir göz buranın batı Ataşehir olduğunu anlıyor. Çok değil bundan on yıl önce bu siluetin olduğu yere İstanbul Büyükşehir Belediyesi Anadolu yakası şehirlerarası otobüs terminali yapmak istiyordu.
Bu ilanlar ve onlarda yer alan resim vesilesiyle bugün bir nostalji turu yapmak istiyorum. Çünkü Ataşehir olgusu ile bir yerlerde, eski de olsa bir tarihlerde iş yaşamımda kesişmişlik var.
1980 li yılların başında Rahmetli Kemal Ilıcak (ve çok sayıdaki şirketi) Yapı ve Kredi Bankası’nın (YKB) kredi müşterisi idi. Hem 12 Eylülden sonraki dönemde ve hem de sivil rejime geçilip ANAP seçimi kazanıp Turgut Özal da başbakan olunca işleri bir türlü rayına girmedi ve düzelemedi (bunun nedenleri bugünkü yazıyı ilgilendirmiyor). YKB ile bu ilişkisi nedeniyle Rahmetli Kemal Beyi yakından tanımak olanağım oldu ve ölene kadar da temasımız bir şekilde sürdü.
Burada kendisini rahmetle anmadan ve mekanı cennet olsun demeden geçemeyeceğim bir insan idi.
Ilıcak gurubunun YKB ye olan borçlarının faizleri bile ödenemiyordu. Bu da hem mevzuat hem de YKB’nin bilançosunun görünümü açısından sorun yaratıyordu. 1985 yılında YKB ve Rahmetli Ilıcak bu borçların tasfiyesi için anlaştılar. Buna göre Ilıcak grubu elindeki Birlik Emlak ve Okent adılı iki şirketin hisselerinin tümünü Yapı ve Kredi Bankasına devredecek idi. Yapı ve Kredi Bankası da buna karşılık hem Ilıcak Grubunun YKB ye olan (birikmiş faizleriyle 11 milyar liranın biraz üstündeki) borcunu silecekti hem de gurubun diğer bazı bankalara olan ve miktarı 5 milyarı liranın biraz üstündeki borçlarını da kapatacaktı. Bu konudaki anlaşma yada protokol Osman Berkmen ve benim tarafımdan imzalandı. Bugün bu tür rakamlar bir anlam ifade etmeyebilir, ancak o tarihlerde YKB’nin 10.000 kişiden oluşan işgücünün bir yıllık personel harcaması 10 milyar civarında idi ve ödenmiş sermayesi de 5 milyar idi. Bu da rakamın göreli boyutu hakkında bugünler için bir fikir verebilir.
Birlik Emlak ve Okent adlı iki şirket bugün Ataşehir olarak nitelediğimiz bölgeye yani 4,5 milyon metrekarelik araziye sahip idiler. Aktiflerinde başka bir şey yoktu ve sadece birer gayrimenkul şirketi idiler. O tarihlerde YKB’nin mali işleri, gayrimenkul ve hissedar işleri bana bağlı idi. O iki şirketin hisselerinintümünü YKB ye aldık. Şirketlerin tek ortağı YKB idi ve uzun süre de tek Yönetim Kurulu üyesi olarak şirketlerin her işi ile ben ilgilenmek durumunda kaldım.
Tabi o günlerde Turgut Özal başbakan idi ve muhtemelen Rahmetli Ilıcak’a ve o günlerde yazarlığı sıkı bir muhalif olarak sürdüren eşi Sayın Nazlı Ilıcak’a da çok kızıyor olabilirdi. İşlemi yaptığımız kamu oyunda duyulmuştu. Ben de Rahmetli Ilıcakla temas halinde diğer bankalar ile borçlar konusunda mutabakat sağlamaya çalışıyorduk. O sırada bana Ilıcak gurubunun diğer bankalara olan borçlarının ödemesinin yapılmaması yönünde sözlü bir talimat geldi. Eğer bu borçları ödemez isek diğer bankalar gurubun üzerine gelecek ve bu Rahmetli Ilıcak için telafi edilemez sonuçlar yaratacak idi. Ben bu protokolün altında benim imzam var ve büyük kurumlar verdikleri sözün arkasında dururlar, taahhütlerini yerine getirirler diyerek bu talimatı dinlemedim ve diğer bankalara olan borçları kapattım. Bu talimatın nedeni politik bir baskı sonucu olup olmadığı hakkında bir bilgim yok.
Rahmetli Ilıcak buradaki arsaları değişik kişilerden almıştı ve Hazine ile de davalık idi. Aklımda kalan ihtilaflı kısım 1 milyon metrekareye yakındı. İşin ilginç yanı o günkü geçerli mevzuat nedeni ile Hazine arsaların mevcut sahibini değil eski sahiplerini muhatap alıyordu. O günlerde malik-evvel ve maliki-i sani gibi kavramlarla epey düşüp kalktım. Eski sahiplerin yani malik-i evvellerin vekaleti de Rahmetli Ilıcak’ın avukatı olan Ali Çekiç de idi. O da rahmetli oldu. O günlerde TEM açılmamış, FSM köprüsü yapılmamış idi. Bu arsalara nasıl girilir çıkılır belli değil; girebilecek bir yol bile yok idi. İstanbul’un hemen yanı başında ama kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdi. Bugün halen yerinde duran Bakkalköy’deki Halin yanından ancak arsaya ulaşabiliyor idik. Arsanın nerede başlayıp bittiğini bile o günlerde hayal etme zorluğu vardı. Rahmetli Ilıcak bana ” Çamlıca tepesine çık ve oradan bak; arsayı kuşbakışı seyredersin dedi. Ben de dediğini yaptım. Bugün olsa bir helikoptere binersiniz arsayı tepeden gezersiniz. O günlerde Helikopter vardı da biz mi kullanmadık desek yeridir.
Bugünlerde nasıl TOKİ ve Emlak Konut’un gözdesi olan müteahhit ve girişimciler varsa o günlerde Rahmetli Özal’ın gözdeleri ve papatyaları vardı. Bunlardan birisi de ESKA adlı şirketin iki ortağından birisi olan Selim Edes idi. YKB olarak biz bir şekilde bu arsalarda onunla iş yapma durumunda kaldık. Ali Üstay ve ESKA ortak girişim gurubuna Birlik Emlak ve Okent şirketlerinin hisselerinin % 70 ini devrettik. Devirin karşılığı ise ne zaman alınacağı belli olmayan 65 milyar ile bu arsalarda yapılacak binaların % 12 sini alacaktık. Bir yerde kat karşılığı bir satış. Şirketin geri kalan % 30 unu da YKB’nin iştiraki olan Bayındırlık İşleri adlı bir şirketimize devrettik.
Krediler departmanı bu vadeli satışlar da kredidir bankanın kredi limitlerini aşan miktarlar söz konusu bunu biz Hazineye soralım dediler. Böyle bir şeye hiç gerek yoktu. Çünkü işlemler krediler departmanlarında değil Genel müdürlük muhasebe birimlerinde yapılıyor idi ve onların yetki ve sorumluluklarının dışında bir konuydu. Hazineden olumsuz yanıt geldi. Ancak zor kuralları bozardı. Biz bu işlemleri yapmak durumunda idik. Bankanın yönetim kurulu bu konuda bir karar almaktan çekindi, kaçındı ve genel müdürlüğe yetki veren genel bir karar aldı. Banka da yazıyı dikkate almadan işlemleri tamamladı. Bankanın o günkü genel müdürü mutat olmayan uzun bir izin aldığından bütün bu işlerin yapılması ve imzalanması Osman Berkmen ile bana kaldı. Alacağımızı ve arsaların güvenliğini sağlamak için de şirketlerin ana sözleşmelerini değiştirdik payları grupladık; YKB ye yönetim kurulu üyeliği verdik ve önemli işleri de ( bu şirketlerin kredi kullanması, varlıklarının ipotek ve rehini ile satışı gibi konularda) YKB temsilcisi olan üyenin olumlu imzasına bağladık.
Bu arada Hazine olan ihtilaf da sürüyor idi. Selim Edes bunu Özal ile görüşüp belirli bir miktar arsa bırakıp sulh olmak istedi. Ancak Maliye Bakanlığı buna o günlerde olumsuz görüş verdi ve dava sürdü. Bu davanın sürmesi de projenin yaşama geçirilmesini zorlaştırıyor idi. Bu arada yurtiçi ve dışındaki projeleri için ESKA T.Emlak kredi Bankası ile Anadolu Bankası’nın birleşmesinden oluşan Emlakbank’tan kredi kullanıyordu. Önce Hazinenin açılan davayı kazanması ile terk edilen araziler kamu tarafından Emlakbank’a verildi. Ardından ESKA’nın problemli ve iflasa kadar giden süreci başladı. Bu süreç karmaşık ve tarafı çok olan bir süreç oldu. Önce YKB’nin arsa payı %7,40 a indirildi ve daha sonra da ortadan kaldırıldı. YKB burada yapılan 90 lı yıllardaki inşaatlardan sembolik bazı paralar aldı o kadar. Devlet adım adım kamu gücünü kullanarak deyim yerinde ise bir özel bankanın hakkını elinden aldı ve müsadere etti. Bu süreçleri ve gelişmeleri bir başka yazımda biraz daha ayrıntılı ele alırım belki.
Uzun yıllar Ataşehir arsaları Emlakbank tarafından üvey evlat muamelesi gördü. Ardından AK parti ve TOKİ tarafından yeniden keşfedildiler ve büyük bir rant çarkının aracı oldular. O arsaları Rahmetli Kemal Ilıcak bir süre, 20 yıl kadar daha elinde tutabilmiş olsa idi kendisi ve mirasçıları bugün ülkemizin en zengin kişilerinden birisi olurlardı. Yapı ve Kredi Bankası da kontrol eden ortağının sorunları olmasa orayı elinden çıkarmasa idi bugün YKB böylesi bir varlıkla en az üç YKB edecek bir varlığa ulaşırdı. Tam tersine Rahmetli Ilıcak kredileri karşılığında aldığı varlıkları nakde yada likit varlığa dönüştürememesi YKB bilançosunda önemli eksikliğe yol açtı ve sonunda sahip değiştirdi.
Ağlayanın malının gülene yararı olmaz deseler de 4 milyon metrekarelik arsadan Ilıcak ailesi en azından borçlarını ödedi ama YKB’nin elinde hiç bir şey kalmadı. Ben bu arsada bina yapıp yüksekten uçan yapımcıların, müteahhitlerin ileride ne olacaklarını merak ediyorum. Emlak Konut da borçlarını yüklenmediği bir terekenin ismi ve onun varlıkları ile bugün kendisine bir övünç payı çıkarıyor.