Emre Arolat, Han Tümertekin ve Nevzat Sayın ile Mimari Deneyim ve Felsefe Üzerine

YTÜ Mimarlık ve Tasarım Kulübü'nün etkinliğinde bir araya gelen Emre Arolat, Han Tümertekin ve Nevzat Sayın ile mimari deneyimleri ve felsefeleriyle ilgili zevkli bir söyleşi gerçekleştirildi.

{video475 src=”http://player.vimeo.com/external/30725934.mobile.mp4?s=38c0cf1400afa7b17f581ba6cd6460a1″}

{video475 src=”http://player.vimeo.com/external/30727106.mobile.mp4?s=8d1102162772ae56207d40572e491cd7″}

{video640 src=”http://player.vimeo.com/external/30729438.sd.mp4?s=d84eb8368fbeb243f5b60887b4afdb7d”}

{video640 src=”http://player.vimeo.com/external/30734251.sd.mp4?s=e77eb8e024447f75c23360610b293051″}

{video640 src=”http://player.vimeo.com/external/30731034.sd.mp4?s=fa01238f0cb773e25fd7e22d09a1fed1″}

Söyleşi Emre Arolat’ın sunumu ile başladı. Arolat esprili bir şekilde etkinliğin posterine yorum yaparak, kafa ile ellerin birbirinden ayrıldığı imaj için “Düşündükleriyle yaptıkları bir değil der gibi bir hali var bu posterin” diyerek ofisin işlerini, bir kaç kavramsal başlık kullanarak sunumu üzerinden anlatmaya başladı.

Öncelikle EAA’nın nasıl kurulduğu, Arolat Mimarlık’tan nasıl ayrıldığını, mimarinin nasıl olacağı yönünde olmasa da, mimarinin ve ofisin nasıl yönlendirileceği yönünde kuşak çatışmaları yaşadıklarını aktardı. Günümüzde ise ofisin çıkardığı işlerin genelde farklılaştığına dikkat çeken ve bunun dışarıdan eleştiri aldığını belirten Arolat “Binaların aynı mimarın elinden çıkmaması gibi bir durum söz konusu. Bu da dışarıdan sürekli eleştirilen bir durum” diyerek ofisi dışarıya açtığına inandığı sergilerden bahsetti. Bunlardan güncel olan “An/Moment” ile ilgili, düzensiz olduğuna dair eleştiriler aldıklarını belirten Arolat, “Ofis o anda nasıldıysa sergi de öyleydi. Adı üzerinde an.”

Bir Tasarım Problemi Olarak Kamusal Alan
Ardından güncel projeleri ile ilgili örnekler sunan Emre Arolat, ofis içerisinde kamusal alanı bir tasarım problemi olarak ele aldıklarını, eğer bir proje geldiyse üzerine yaptıkları tartışmaların 8-10 saat sürdüğünü ve bunun belki de Arolat Mimarlık’tan en büyük farkları olduğunu belirtti. “Anne ve babamın ofisinde bu yoktu. Biz ise sürekli oturup tartışıyoruz. Bu insanı besleyen felsefi bir tartışma ortamı. Sürekli tasarım toplantıları yapıyoruz. Belki de bu yüzden artık bir tasarımın bir imgeye dönüşmesi eskisinden daha fazla vakit alıyor ki bu eleştirdiğimiz bir gerileme. Bir de bizi artık iş veren çok detay çiziyorsunuz diye eleştiriyorlar. Eskiden teşekkür ederlerdi,” dedi.

İmgelerin Sarsılması
Yaptıkları projeler ile beklentileri değiştirdiklerini belirten Arolat, “Örneğin Bodrum’da trend olan 500 metrekare evler yapmadık. Gizli köşeleri olan evler yaptık. Satılacağına başta inanmadılar fakat satılınca bu sefer popüler olan bu tarz evler oldu,” dedi. İmgenin sarsılması meselesine bir örneğin de Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi‘nin olduğunu, bu yapının aslında “tipsiz bir yapı olduğunu” söyleyen Arolat, zaten yansıtmak istediklerinin ve sarsmak istedikleri imgenin de Dinçkök grubu’na da bizzat söyledikleri, Yalova’nın bir arka bahçe gibi kullanıldığı fikri olduğunu belirtti. Kültür merkezi hakkında birçok tartışmanın yapıldığını birçok bakanın eleştiride bulunduğunu belirten Arolat, Başbakan açılışa gelip “He iyiymiş,” dedikten sonra ise kültür merkezinin meşrutiyet kazandığına dikkat çekti.


Bodrum Vicem Konutları

Raif Dinçkök Kültür Merkezi


Çoğu Mimarın Sevdiğinin Aksine Ben Felsefeci Gibi Davranmayı Sevmem

Söyleşinin konusunun mimari deneyimler ve felsefe olmasının bir yandan kendisini tedirgin ettiğini söyleyerek söze başlayan Han Tümertekin, günümüz mimarlarının çoğunun birer felsefeci kadar fikir sunduklarını fakat kendisinin böyle bir yetkinliğe sahip olmadığını ayrıca tasarımlarını yaparken, böylesine bir felsefi ve pratik bağlantı kurulamayacağına dikkat çekerek sunumunu işleri üzerinden değil, sadece kendisine ilham veren bir obje üzerinden yapacağını belirtti.

Haliç’te balıkçıların oltalarını koymak için kullandıkları çok basit bir makine olan objenin, bir tasarımın nasıl olması gerektiğini hatırlatarak kendisini etkilediğini anlatan Tümertekin, “Hayatın içinden bir kere. Kendileri bir ihtiyaç için üretmiş. Biri olması gerektiği için empoze etmemiş. Balığı bundan sonra böyle tutacaksınız diye vermemiş ellerine. Hayatın onlarca sorunundan birini çözmek için, doğal yöntemlerle üremiş. Ayrıca zamanla da çeşitlenmiş,” diyerek bu objenin ofisinde bulunduğunu ve kendisine tasarımın her zaman hayatın içinden ve gerçek olması gerektiğini hatırlattığını belirtti.

Dünyayı Bir Şekilde Görüyorum ve Onun İyi Olduğuna İnanıyorum
Konuşmacılardan en son söz alan Nevzat Sayın kendisinin dünyayı bir şekilde yorumladığını, onun iyi olduğunu düşündüğünü, zamanla dünyanın oraya gitmesini umduğunu ve, sosyalizme inandığını, kendisini dinleyenlerin onu böyle değerlendirirlerse memnun olacağını söyleyerek sunumuna başladı.

Sunuma geçmeden önce de Yıldız Teknik Üniversitesi’ne girişte güvenlik kontrollerinin ne kadar rahatsız edici olduğuna vurgu yaparak “Türban için, harçlar için, yemek için, sosyal haklar için herşey için bir şey yapıyorsunuz. Bu felaket. Şu anda herhangi bir iş merkezine bile böyle girilmiyor. Çok ayıp. Nereye geldiniz? Ne kadar kalacaksınız? Yıldız’a gelmeyi hiç düşünmezdim. Bu detayı unutmuşum. Bir şey yapmak size düşüyor bence,” dedi.

Ofiste beraber çalıştığı 12 kişinin hepsiyle aynı dünya görüşünü paylaşmanın şart olmadığını belirten Sayın, yine de artık projelerinde ofislerine ait bir dil okunabildiğini, üretimlerine bakanların onlardan birşeyler bulabildiklerini söylediklerinde mutlu olduklarını belirtti.

Geleneksel Yapıları Ne Yapmalı?

Kendisinin Ofis-Göksu projesinde karşılaştığı sorunları anlatan Sayın, neyin korunması gerektiği konusunda sorgulamalar yaptıklarını, var olan birşeyi yeniden yapmanın ona göre olmadığını, onun yerine meslekten 15 gün men cezası almak pahasına (mahkeme halen devam etmekte) yıkılabilecek ve onarılabilecek 2 binanın arazisinde yeni bir bina yaptıklarını söyledi. Yıkılabilecek olanı koruyup, Anıtlar Kurulu’na göre korunması gerekeni bugünün elemanları ile yeniden yaptıklarını belirtti.


Ofis Göksu


Unutulmuş Olan Zanaatkarlıkla Halen Üretim Yapılabilir mi?
Yaz okullarını yaptıkları Dikili Yaz Okulu projelerinde yerelliği öne çıkarmak istediklerini belirten Nevzat Sayın, “Kaybolan yerel değerler için mızırdanmak yerine, birşeyler yapmak istedik. Ege’de mahvolan bir sürü köy var. Onlara örnek olabilecek tek bir yapı,” dedi.


Dikili Yaz Okulu

Umur Basım ve Kırtasiye Fabrikası

The Seed Konser Salonu
Emre Arolat’ın Sayın’a The Seed ile ilgili yönlendirdiği bir soru ise konser salonunun formu ile ilgili oldu. Kendisinin neden her zaman ki gibi bir prizma tercih etmediği, bir yumurta yaptığını sorusu üzerine Sayın, tüm tasarımın zor bir yerleşim alanında, kısıtlı bir zamanda, taşıyıcı yükseklilerinin sınırlı üretiminden kaynaklanan bir formdan çıktığını belirtti. Ama sonucunun çok hoşuna gittiğini de sözlerine ekledi.

Eee Başka Ne Var?

Sunumların ardından öğrencilerden gelen soruları yanıtlayan konuşmacılardan Emre Arolat, mimarlık eğitiminde en çok “Eee başka ne var?” sorusunun kendisini rahatsız ettiğini, bazı şeylerin alternatifinin olmadığını, eğitim yıllarında kendisine bu soru yöneltildiğinde “Benim hiçbir alternatifim yok,” diyerek inat ettiğini, çünkü eğer tasarımcı ortaya iyi bir şey koyuyorsa bunun karşısında ne yöntem ne de bir kişinin duramayacağını savundu.

Mimarlık Bizim Dünyamızda Bir Kağıt, Sizin İçin İse Bir Monitör

Öğrencilerin form ve işlev konusunda karar verirken nasıl bir yöntem izledikleri ile ilgili sorularına ortak cevaplar veren konuşmacılar, genel olarak işlev ve formun ayrı düşünülemeyeceğini işlevin formu doğurduğunu vurguladılar. Tasarım süreçlerini böyle bölmenin sebebinin bilgisayar kullanımına alışmak olduğunu belirten konuşmacılar, bilgisayar kullanmanın, projeye ve tasarıma bütüncül bakabilmeyi zorlaştırdığına, kesiti, planı otomatik alan programların beyin pratiğini öldürdüğüne dikkat çektiler. Bu bağlamda Nevzat Sayın, “Mimarlık, benim dünyamda bir kağıt, sizin için ise bir monitör,” dedi.



Etiketler

Bir yanıt yazın