Dune: Çöl Gezegeni 2, Denis Villeneuve tarafından yönetilen, senaryosunu Villeneuve, Jon Spaihts ve Eric Roth'un yazdığı bir Amerikan epik bilim kurgu filmi. 2021 yılında çıkan ilk filmin doğrudan devamı niteliğinde olan film, Frank Herbert'in 1965 yılında yazdığı aynı adlı romanın iki bölümlük uyarlamasının ikincisi. Timothée Chalamet'in filmin baş karakteri olan Paul Atreides'i canlandırdığı yapımda Rebecca Ferguson ve Josh Brolin gibi isimler de yer alıyor.
Romanın yazarı Frank Herbert her gezegenin koşullarını ayrıntılı bir şekilde anlatırken, belirli yerlerin neye benzediği konusunda o kadar açıklayıcı olmamış ve hayal gücüne bolca yer bırakmış. Denis Villeneuve’ün yönetmenliğini yaptığı filmde ise işler bir adım öteye taşınarak renklerin, şekillerin ve mimari unsurların anlatının anlamını önemli ölçüde artırabileceği fikrinin etrafında eksiksiz bir sinema deneyimi inşa edilmiş.
Villeneuve, Dune’da her mekana ya da karaktere kendine özgü bir tasarım anlayışı kazandırarak pürüzsüz, yumuşak yüzeylerden ilham almış, bunu yaparken de yakıt tüketiminde verimliliğe öncelik vermiş. Uçaklar böcek benzeri formlara bürünürken, ağır taşıtlar da hayvanlar taklit edilmiş. Her şeyden önce, mimarilerini ve hava taşıtlarını doğayla uyumlu hale getiren uygarlıklar ile varlıklarını doğaya zorla kabul ettiren uygarlıklar arasında önemli bir ayrım yapılmış.
Villeneuve ile birlikte çalışan yapım tasarımcısı Patrice Vermette, çöl gezegeni Arrakis’i tasarlarken modern Arap mimarisinden, özellikle de Ammar Khammash ve Sahel Alhiyari’nin çalışmalarından ilham almış. Hem Fremenlerin hem de sömürgeci grupların Arrakis üzerindeki etkisini en aza indirmeyi amaçlayan mimari stratejilere odaklanmış.
Tasarımcı Vermette mekanları bu kadar ayrıntılı tanımlayabilmek için Herbert tarafından özetlenen bir alanı oluşturmak yerine kendisini “o yerin mimarı veya kurucusu konumuna” koymuş.
Tasarım ekibi, rüzgârların süpürüp geçebileceği bir açıda hayal edilen bina cepheleri, onları serin tutmak için kalın kaya duvarlar planlamış ve tüm şehir, dağların arasında, elementlerden ve ayak altındaki canavarlardan koruma sağlayan kayalık bir vadide kurgulanmış.
Binalara ayrıca, Sovyet mimarisinin sömürgeleştirdiği bölgelerde “bir güç gösterisi olarak” kullanılmasına atıfta bulunan brütalist bir estetik kazandırılmış. Herbert’in hikayesi Orta Doğu’dan ilham aldığından hikayedeki farklı gruplar genellikle SSCB ve Batılı güçlerin petrolün kontrolünü ele geçirme çabalarını temsil edecek şekilde yorumlanmış.
Vermette’e en iyi prodüksiyon tasarımı da dahil olmak üzere altı Oscar kazandıran birinci filmin gişede yakaladığı başarının ardından yaratıcı ekip ikinci film için daha da büyük adımlar atma gücüne sahip olmuş.
İkinci filmde daha fazla set inşa edilmiş ve Abu Dabi ile Ürdün’deki birkaç futbol sahası değerindeki arka plan ve çöl mekanlarına ek olarak Budapeşte’de yaklaşık 35.000 metrekarelik ses sahnesi kullanılmış.
İkinci filmdeki en akılda kalıcı yeni ortamlar arasında, birinci filmde çok az görünen Harkonnen Hanesi’nin endüstriyel ana gezegeni Giedi Prime yer almış. Arrakis’te kontrolün ellerinden alınmasına öfkelenen acımasız bir aile soyu olan Harkonnenler filmde, karanlık ve grotesk imgeler kullanılarak tasvir edilmiş.
Vermette’in Harkonnen ana gezegenini ete kemiğe büründürmek için ihtiyaç duyduğu ilham, yaşadığı yer olan Montreal’in dışında araba kullanırken siyah kalıplanmış plastik septik tanklarla dolu bir tarlanın yanından geçerken gelmiş. Siyah kalıplanmış plastikten oluşan bu estetik, bir balinanın karnında olmayı anımsatan dev kaburga oluşumları ve örümcekler ile kenelere yapılan göndermelerle birleşerek Harkonnen’lerin binaları ve araçları somutlaştırılmış. Septik tanklar mimari bir dil için alışılmadık bir başlangıç noktası olsa da yönetmenin vizyonunun nasıl orijinal sonuçlar üretebileceğinin bir örneği olarak öne çıkmış.
Giedi Prime aynı zamanda filmin en büyük setine de ev sahipliği yapmış. Set, kızılötesi kameralarla çekilen ve gezegenin kara güneşi altında olmanın uhrevi görüntüsünü uyandırmak için doygunluğu azaltılan üçgen şeklindeki Kolezyum’a benzer bir savaş arenası şeklinde tasarlanmış.
Yaratıcı ekip arenanın girişinde ayrıntılı bir inşa tekniği kullanırken geri kalanı, binanın hacimlerini temsil eden kumaşla sarılmış ahşap çerçevelerle tamamlanmış ve bunlar daha sonra post prodüksiyonda bilgisayarla oluşturulan görüntülerle (CGI) detaylandırılmış.
Süreç, mekana ve oyuncuların bedenlerine düşen doğal ışığın, binanın duvarları veya kirişleriyle hizalı şekilde olmasına dikkat edilmiş. Bu yaklaşım zaman alıcı olsa da, çekimleri günde sadece güneşin doğru yerde olduğu birkaç saatle sınırlamak ve yönetmen ile ekibinin sürekli olarak gölgelerin nasıl oluştuğunu izlemelerini sağlamak, istedikleri fotogerçekçi görünümü elde etmelerini sağlamış.
Arena sahnesine ve Harkonnen’lerin sinir bozucu dünyasına son bir dokunuş da patlamadan ziyade mürekkep sıçraması gibi görünen havai fişekler olmuş. Vermette’e göre, nihai tasarım seçilmeden önce, havai fişeklerin yaklaşık 30 farklı versiyonu denenmiş.
İkinci filmde tanıtılan bir başka yeni dünya ise kayanın içine inşa edilmiş “sietch “lerde yaşayan Fremenlerin dünyası olmuş. Kitaptaki Fremen tasvirleri Arap kültürlerine, özellikle de göçebe Bedevilere gönderme yaptığı şeklinde yorumlansa da yönetmen Vermette Sietch’leri kısmen Maya ve Aztek tapınaklarının yanı sıra Orta Doğu’daki yapılardan esinlenerek oluşturmuş.
Üçüncü bir yeni dünya olan imparatorluğun merkezi Kaitain ise mevcut bir mimari eserden yararlanan tek mekan olmuş ve burada set mimar Carlo Scarpa’nın post-modernist yapısı Brion Mezarlığı’na kurulmuş.
Uzak bir geleceğin konu edildiği “Dune” filminin ilk bölümünde, ailesi çöl gezegeni Arrakis’in kontrolüne sahip olan Paul Atreides’in hikayesi anlatılıyor. Çok değerli bir kaynak olan “baharat”ın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis’in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonen ailesi tarafından Paul ve ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul’un ailesi darmadağın olarak firari hale gelir.
İkinci filmde ise savaşan grupların kaynak zengini çöl gezegeni Arrakis’i kontrol etmek için verdiği mücadeleyi anlatılırken, kitabın sömürgecilik, çevrecilik ve din temaları keşfedilmeye devam ediliyor.