Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün Kısıklı'da yaptığı konuşmada Taksim Topçu Kışlası hakkındaki söylemleri dikkat çekti.
T24’te yer alan habere göre dün Kısıklı’da halka seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taksim’de kışlanın inşa edilmesi konusunda ısrarlı olduğunu gösterdi. Topçu Kışlası’nın ihyası geçtiğimiz ay da gündeme gelmişti.
Cumhurbaşkanı’nın Topçu Kışlası hakkındaki açıklamaları şöyle:
Taksim’deki kışla inşallah isteseler de istemeseler de tarihine uygun olarak o da yapılacak. Orada bir tarih müzesi yapacağız, bir şehir müzesi yapacağız. Bitmez, şu andaki Atatürk Kültür Merkezinin olduğu yere, yanındaki boşluk, arkasındaki boşluk tamamıyla orası yıkılacak ve Türkiye’nin ilk opera binasını da inşallah oraya yapacağız. Bitmedi, üçüncü bir müjdemiz daha var Taksim’de, orada maksem var, maksem nedir biliyor musunuz? Suyun taksim edildiği yer, hani o böyle tarihi duvarlar var ya o duvarın tam arkasına da inşallah proje hazır Taksim Camisi’ni de oraya inşa edeceğiz. Taksim’in tamamını yayalaştıracağız. Bütün trafiği yerin altına alacağız. Taksim çok ciddi bir çekim merkezi haline gelmiş olacak. Bir kaç yıl içerisinde Taksim Meydanı bu kadar garip olmayacak, daha zengin olacak, daha güzel olacak, daha farklı olacak.
Güzel bilgiler vermeyen Cem olarak fikrimi belirteyim:
– Berliner Stadtschloss’u yeniden yapmak ahmaklık. Ben buna son yıllarda Avrupa’da yayılan (negatif) milliyetçi siyasi politikaların etkisi olduğunu düşünüyorum ve desteklemiyorum.
– Kışla ile farkları ise bu sarayın detaylarının tüm süreçte halkla paylaşılmış olması, uluslar arası yarışmaya açılmış olması (bizim çamlıca camii yarışması gibi çakma yarışma değil ama, sahici yarışma), siyasi idarenin proje öncesinde destekçi ve muhalif fikirlerin yayımına izin ve destek vermiş olması, Alman Başkanı’nın ‘kim ne derse desin bu proje yapılacak’ ifadesini kullanmaması olabilir.
Karşı örnekle ben size soruyorum: Shukhov Tower’ın yıkılıp arsanın karlı bir işlevle yeniden değerlendirilmesi planlanıyordu. Bu konuda hem yerel hem de uluslar arası mimar ve sanatçılardan görüşler alındı ve oylandı. Sonuçta yapının, ki aslında bir çelik konstrüksiyondur bildiğiniz üzere, bilirkişilerden ve halktan gelen yorumlar doğrultusunda olduğu gibi muhafaza edilmesine karar verdi hükumet. Bu konuda sizin yorumunuz nedir?
Kışlanın tarihi ve kentsel bir değeri olduğundan bahsediyorsunuz ancak Gezi Parkı’nın da tarihi ve kentsel bir değeri olduğunu neden göz ardı ediyorsunuz? Onlarca Yunan ve Rus mimardan ‘Ayasofya kilise olarak kullanılmalı, cami figürleri yıkılmalı’ yorumunu alıyorum ve saatlerce ateşli tartışmalarla bu tekliflerinin ne kadar saçma, kültür ve sanat dışı olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Aynı gerginliği Gezi Parkı yıkılıp yerine Kışla talep edildiğinde hissediyorum damarlarımda.
Türkiye çok büyük bir badire atlattı, katliamdan, iç savaştan döndü. Hepimize geçmiş olsun öncelikle.
Arkitera.com fiziksel çevre ile ilgili yayınlar yapan bir Arkitera Mimarlık Merkezi yayını. Arkitera Mimarlık Merkezi’nin resmi ve tam adı Arkitera Mimarlık Merkezi AŞ. Yeni bir şirket.
Bir şirkete darbe girişimini neden kınamadınız demek oldukça garip görünüyor bana. Bu kafa aynı zamanda kendi istediği gibi bir darbeyi neden desteklemediniz kafası da olabilir. Bu konuda bir de not: Olay o kadar kapitalist bir duruma evrilmiş durumda ki gazetelerin reklam departmanları şirketleri arayıp kınama mesajı yayınlamak ister misiniz diyorlar. Vıcık vıcık hamaset…
Öte yandan Topçu Kışlası mimarlık gündemi için önemli bir konu. Yayınlanmasında hiçbir sakınca görmüyorum. Ve öte yandan editör arkadaşlarıma Genelkurmay ve TBMM binaları çok önemli binalar, bunlarla ilgili haber yapmak iyi olur notu gönderdim, Pazartesi sabahı. Yayınlandı mı yayınlanmadı mı bilmiyorum.
Bir de not: Milli Mimar gibi belirsiz ve sloganist bir isimle yazana kadar kendi adınızla, cesurca yazsanız sizi belki daha fazla ciddiye alabilirdim.
Meclis demişken,o gece yaşananlara dair izlerin özellikle mecliste korunması için bir şeyler yapılmalı. Asfaltlar hemen yamanıp, pencereler takılıp, döşemeler tamir edilmemiştir umarım.
Bu resimde Taksim’de Henri Prost’un ideallerinin uygulandığı kabak gibi anlaşılıyor. Yatay ve alçak binalar olabildiğince yıkılıp, yerine dikey ve yüksek binalar inşa edilmiş, böylece meydanlar ve yeşil açık mekanlar ortaya çıkmış. En azından bu modern Türkiye’nin bir tercihiydi. Şimdi orada “aslına uygun” olarak Topçu Kışlası’nı inşa edecekseniz, yine “aslına uygun” olarak The Marmara, Intercontinental, Hilton, Ritz otelleri de yıkmanız beklenir. Hem öyle hem böyle olmaz.
Eski zamandaki şeyleri geri getirmek için, zamanında onu o yapan şeyleri de geri getirmeniz gerekiyor. Yoksa bir maketten öteye geçmez. Yalnız bu değil, her tarihi binaya uygulanan restorasyonu da işte böyle görüyorum. Ortaya çok da değerli şeyler çıkmıyor. Fotoğraf albümlerinde kalsalar bile iyidir.
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
20 yorum
Garibim ünlem (!) işareti büyük harflerin arasında kaynamış gitmiş. BÜYÜK HARFLERLE YAZINCA DAHA MI ÇEKİCİ OLUYOR?
Almışken mimar diploması alsaydı keşke, takılırdık
Ya şu ekleri, noktalamaları düzgün kullanmıyorsunuz ya, kafayı yediriyorsunuz insana ‘ne demek istedi?’ diye düşündürerek. Neyse ama, ‘anti-tayyiban’ lafını sevdim ben. Bu durumda ‘Tayyiban’ sıfatını alanlara üzüldüm tabi, komik oluyor
Eyvah, ortalık karıştı. ‘Mimar diploması alsaydı’ derken çok saygıdeğer, muhteşem, inanılmaz, kudretli, demokrasi aşığı, kandırılanların sesi, süper Cumhurbaşkanımızdan bahsediyordum Cengiz Bey, sizden değil. Adamın diplomasına ne istese yazarlar diye düşünüyorum.
Ben cumhurbaşkanından ziyade onu cumhurbaşkanı yapanları daha çok anıyorum, ama burada bu konuyu da çok uzatmak istemedim.
Kısacası, isteseler de istemeseler de kışlayı yaptırmamaya çalışacağız, AKM’yi yıktırmamaya çalışacağız, camiyi oraya yaptırmamaya çalışacağız. Trafiği yerin altına alsınlar istiyorlarsa. Ama hazır kazıyorken tarihi eserleri de çıkarırlarsa seviniriz.
Bizim mücadelemiz fikri ve hukuki olur tabi, gaz fişeği falan savurmayız. Başkomutanın tayyibanları hemen gaza gelmesin. Bu arada tayyiban’ı burada doğru kullanmış oldum mu Milli Mimar?
– Haberin amacı, uzun zamandır tartışılan Taksim Kışlasının yine yeniden gündeme geldiğini duyurmaktır. Süreci ne kadar yakından takip ettiğimizi etiketlerin içeriğine bakarak görebilirsiniz.
– Editoryal olarak başlıklarda net ifadelere yer vermek için kısaltmak amacıyla Erdoğan diye hitap edilmiştir, metnin tümünde Cumhurbaşkanı sıfatı kullanılmıştır.
– Kınama üzerine sorunuza ise cevap verecek yetkim bulunmuyor.
Yalnız adamın “herkese rağmen yapacağız!” demesi rahatsız etmiyor da (ki mahmeke kararı da var), haberin yayımlanması ya da ünvanın yazılmaması rahatsız ediyor, bravo.
Oradaki ‘herkes’ mesela ben. Herhangi bir terör grubuyla hiç ilgim yok. Hiç birine karşı sempati beslemişliğim de yok. Bugüne kadar geçerli herhangi bir oy kullanmışlığım da yok, her siyasi partiyi saçma buluyorum. Fetullah serserisinden ilkokuldan beri nefret ederim (4 yıl önce fetullaha serseri dediğimde Tayyibanlar sosyal medyada beni linç ediyordu) Halktan biri, mimar olarak ben oraya kışlanın yapılmasını uygun bulmuyorum. Bugüne kadar ‘AKM yıkılmalı’, ‘kışla yapılmalı’ diyen bir mimar arkadaşım ya da eğitmenim de olmadı. AKM’nin yıkılmasının tarihsel ve mesleki olarak uygun olmadığıyla ilgili düşüncelerimi heryerde paylaşıyorum. Siz eğer mimarsanız ve bu konularla ilgilenmişseniz mesleki ve kültürel değer kapsamında Taksim’deki bu keyfi düzenlemelere büyük bir mimar çoğunluğun karşı çıktığını biliyorsunuzdur. En azından Arkitera’da konuyla ilgili çıkmış eski haberler ve yorumlara bakın, ne derece karşı çıkıldığını, ve karşı çıkan meslek adamlarının siyasi fikirden ziyade kentsel ve kültürel kaygılarla karşı çıktığını okursunuz. 2008-2009’dan beri karşı çıkıyoruz.
Şimdi ben size soruyorum, siz karşı çıkanları kim ve ne olmakla suçluyorsunuz? Ne yakıştıracaksınız bana?
Sorguya açıktır tabi, park alanlarına yapı yapılabilir, eski yapılar yıkılıp yenileri yapılabilir, cami yapılabilir, ağaç da kesilebilir… Ama herşey usulüne uygun yapılmalı. Kamu yararları açıklanmalı. Proje detayları açıklanmalı. Kamusal mekanlar meslek kurum ve kuruluşlarıyla yürütülen çalışmalar ve fikir alışverişleriyle şekillenmeli. Hatta daha demokratik olsun isteniyorsa mutlaka ve mutlaka sivil toplum kuruluşları kararlarda yön verici olmalı. Mesleki ve bilimsel yorumlara ‘kim ne derse desin’diye cevap verilerek olmamalı. Nitekim daha birkaç hafta öncesine kadar “biz İstanbul’a bazı yanlışlar yaptık” diye özeleştiri yaptı Cumhurbaşkanı. Bunun tekrarlanması hepimize zarar. Mevcut belediye izin vermiyor diye belediye sınırları değiştirilerek yandaşlara verilen yapı izinlerine şahit olduğumuz bir kent İstanbul. Bu gidişata tabi ki bir tepkimiz olacak.
🙂 bilmem nasıl mimarız
Cem Bey, lütfen bence hiçbir sonuç alabileceğiniz bir tartışma değil mesleki açıdan. Mesleki kodlardan bir haber, disiplinler arası bilgisi olmayan, kişilerle bir tartışma nasıl yapabilirsiniz. Siz beyin cerrahi bir doktora beyni öyle kesme böyle kes derseniz doktor size demez mi “Beyni kesmek mi?”. Bence nefesiniz harcamayın derim.
Sayın milli mimar, dilim döndükçe açıklayayım. Batınının muhteşemmiş gibi ele almak değil mesleki kodlar. Basit bir dille anlatmak gerekirse, İstanbul gibi plansızca ve acımasızca büyümüş ve büyümekte olan bir şehir, bazı isteklere ihtiyaç duyar. Bu mecburiyettir. Mesela yeşil alanların varlığı. Bu sosyal olarak bir gereklilik olarak değil sadece, şehrin fiziki ihtiyaçları açısından da gereklidir. Diyebilirsiniz ki İstanbul’da yeşil zaten mevcut. Şu an için İstanbul dışına çıktığınızda mevcut katılıyorum ama şehir içerisinde de bazı yeşil alanlar sağlanmalı. Bu sahil kenarındaki biraz yeşil alan. Bina aralarındaki yeşil sayılabilecek bir çimen parçası ve ya yol kenarlarındaki lale, refüj olamamalı. Nedeni neredeyse 18.000.000 olmuş bir şehrin açık alana ihtiyacından kaynaklıdır. Düşünün taksim ve çevresinde oturan ve ya çalışan bir insanın İstanbul gibi keşmekeş bir trafiği olan şehirde bazen yeşile ulaşımı takdir edersiniz ki zor. Gezi parkı bu görevi çok güzel üstlene bilmekte ve hatırı sayılır bir ağaç ile güzel bir soluklanma yaratmaktadır. Batı ilgili güzel şeyler ve kötü şeyler mevcut, bunun hayranlıkla ve ya özenmekle alakası yok.
Bir ikincisi yıkılmış bir yapının tekrar replikasını üretmek çokta mimarı bir tavır sayılmıyor kanımca. Eğer ki topçu kışlası oradan yıkılmamış vaziyette olsaydı, restore edilip halka kazandırılması gerekliliğinden bahsediyor olacaktım size şu an. Tabi toplu kışlasının olduğu dönemde İstanbul’un ve kışlanın çevresinin ne kadar açık ve muhtemelen yeşil olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu kadar zor olmasa gerek hayal etmesi.
Mesleki kodlardan çok küçük bir parça size. Daha bir sürü sebep var. Hatta benim tecrübemi aşan ve bilmediğim sebepler mevcuttur.
Eğer topçu kışlası ve ya onun gibi bir yapı tekrar inşa edilecekse en azından bunun yeşil üzerine değil kullanılmayan bir beton yığını bölgesine yapılması ve beraberinden tekrar yeşillendirilmesi İstanbul için daha hayırlı olacaktır diye düşünüyorum
Bir de isminizi bahşederseniz size hitap edebilecek bir isim edinmiş oluruz.
Saygılar.
Kendi kendime konuşmuş gibi oldum. Mailime yorum yaptı diye bilgi gelmişti oysaki. (:
Peki, tartışmak güzeldir. Bence kısır döngü olacaksa da olsun. Fikirler çarpışmalı. Güzel şeyler, çıkar. Arkitera ortamında bazı kişiler engellese de bunu. (: