Mimar genellikle, işin biçimsel estetik taraflarıyla ilgilenir. Sağlamlık şartları, ölçüleri, malzemeleri, hesapları onu pek ilgilendirmez.
İnşaat mühendisî, mimarî bir biçimsel özelliğe, sağlamlık açısından itiraz edebilir. Fakat mimarın yanında ayrıca bir de inşaat mühendisi görevlendirip onların koordinasyonunu sağlamak gibi bir uygulama bizde genellikle yoktur.
Müteahhit bir işadamı. Tabii ki inşaatı meşru çerçevede ucuza mal etmek isteyecektir ki kâr etsin. Onun amacı mimarî bir mükemmeliyet eseri ortaya koymak değil ki. İnşaat mühendisinin yapacağı görevi, müteahhit kendi tecrübeleriyle ve şayet mimarıyla ilişkisi sürekliyse ona da danışarak tamamlar. Daha da gerçekçisi, gerekli evrak tamamlandıktan sonra, binayı müteahhit kendi pratik kadrosu ile temelden başlayarak yapmaya başlar. Mimar projesini vermiş, işini bitirmiştir. O, bürosunda çalışır.
Mimarın çizdiği proje de, müteahhidin istediği projedir. Bizim bina yenilenirken çeşitli müteahhitlerden 13 proje geldi, hepsini reddettim. İçlerinde çok komik olanlar vardı. Tamam deseydim, yapacaklardı. Sonunda biri mimar olan iki ciddi müteahhit ortaklığı ile 8 sene görüşerek zaferi kazandık! Bu defa da 5-6 proje değişti. Muntazam olmayan bir arsaya belli bir tabanı olan binayı sınırları ihlal etmeden en verimli bir biçimde nasıl oturtacaktık? Autocade çalışmaları bile yaptım bilgisayarda ve binayı hafifçe döndürdük. Sözleşme yazdım teminat ipoteği aldım, sonunda başardık.
Bence bina önce sağlam olmalıydı, sonra fonksiyonel, sonra estetik. “Çok kolon var, salondakini kaldırdım.” önerisini şiddetle reddettim. Bana göre en estetik kısım “kolon”dur! Ama apartmandakiler şikâyetçi, “kolondan geçilmiyormuş” diye! Apartmanda öylelerimiz vardı ki 3 kuruş fazla almaktan, 1 metre geniş olmasından başka düşündükleri bir şey yoktu.
Hayatımızın gerçekleri var. Estetik bilmem kaçıncı sırada gelir. Biz uzlaşmasız, geçimsiz, uyarsız, genellikle de düşünce kullanmayan insanlarız. İşimiz asıl bunun için zor… Sağlam olsun da evim biraz küçülsün; yok olmaz, küçülmeyecek! Peki, müteahhit, babasının hayrına mı çalışacak? 60 yıllık binaya mantolama yaptırıyor adam! Kafaya bak. Estetiği düşünecek halimiz yok; sağlam olsun, komik olmasın yeter. Ben ötesini düşünemiyorum bile. O kadarı yetiyor bana.
Toprağın üstüne şık görünsün diye ampuller konulmuş. Kardeşim, yağmur-kar yağacak. O iş başka türlü olur, başka türlü teknik ister. İki gün sonra kontak yaptı, hepsini söktürdüm. Estetiğimiz budur işte. Otoparkın üstü zayıf, su geçiriyor. Müteahhide çok rica ettim; bir yalıtkan sürdürüp, üstünü yeniden döşettim. Kimse önem vermiyordu buna. En önemli işlerden birini kendi isteğimle, ricamla, ısrarımla yaptırdım. Diğerlerinin ilgi alanına girmiyor. Neyin önemli olduğunu bilmiyoruz.
Devlet ne yaparsa yapar, biz kendiliğimizden bir şey yapamayız. Diplomalı varlıklı bir semtte, 50 yıllık binaya mantolama yaptırıyorlar, deprem tedbiri olarak! 110 m²’lik dairesi olanlar, 90 m²’lik yepyeni daireye razı olmuyorlar. Can çıkar huy çıkmaz, deprem bunu değiştiremez.
Bizim halk felsefemiz, “bir şey olmaz” felsefesidir. Bu felsefenin yanında bir de estetik kültürü aranmaz. Bizim ufkumuz, genişlik, gösteriş ve konforla sınırlı. “Sağlamlık ve fonksiyonellik mantığı”ndan eser yok.
Bir uzman, bir binanın sağlamlığını test ederken bakmış ki en üst katın betonu çok sağlam. Müteahhide sormuş: “Her taraf kötü de bu kat nasıl böyle sağlam?” Müteahhidin verdiği cevaba bakın: “Orası benim de ondan hocam!” Bizim meselemiz estetik değil, mantık ve normallik yetmeli artık… Estetiğe daha çok var… Sağlam olsun, gülünç olmasın, o kadar.
1 Yorum
Gundelik mimarlik problemlerini anlatan tatli bi yazi olmus, ama yapici oldugunu soyleyemem.