20 yıldır harabe durumdaki Cenin Sineması, Filistinlilerin gayretiyle yeniden açıldı. Proje koordinatörlerinden Fahri Hamad, "Emek için de ne lazımsa yaparım" diyor.
İstanbul’un kalbinde, tarihi değeri tescilli ve kamuya ait bir sinema salonu için yıllardır mücadele ettik, protestolar düzenledik ama sonunda biz tazyikli su ve biber gazı yediğimizle Emek Sineması da maalesef yıkıldığıyla kaldı. Belki de mücadele biçimimiz mi yanlıştı? Mesela Filistinliler gibi yapsak Emek bugün açık olabilir miydi?
Filistinliler ne mi yaptı? 1987’de intifada sürecinde kapanmış olan Cenin Sineması için canlarını dişlerine taktı; sinemanın sahipleriyle didişti, otoritelerin umursamazlığıyla uğraştı, “İsrailliler’den destek alıyorsunuz” ya da “Burada kızlı erkekli neler oluyor?” gibi söylentilere karşı yılmadı, vazgeçmedi ve şu an 335 koltuklu salonu, 700 kişilik açık hava sineması, dijital ve 35 mm sistemleri, 44 yataklı konukevi, 500’den fazla film ve kitaplı mediatek’i, kafeteryası ve kendi elektriğini üreten solar çatı sistemiyle her gün onlarca sinemaseveri ağırlıyor. Sinemanın yeniden diriliş hikâyesi, 4. Uluslararası Malatya Film Festivali’ndeki ‘Cenin Sineması’ belgeselinde anlatılıyor. Filmin yönetmeni, sinefillerin, önceki yıllarda İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz ‘Babam Türk’ belgeselinden hatırlayacağı Marcus Vetter. Bu kez, bir İsrail askeri tarafından vurulan 10 yaşındaki oğlu Ahmed’in organlarını, barış mesajı olarak İsrailli çocuklara bağışlayan İsmail Hattab’ın öyküsünün peşinden Cenin’e gelmiş. ‘Cenin’in Kalbi’ adlı belgesel tamamlandığında ise filmi Cenin’de de göstermek istediklerinde sinema salonu ihtiyacı da belirmiş. Filmin ilk gösterimi, annesi Yahudi, babası Filistinli olan tiyatrocu Juliano Mer-Khamis’in ‘Özgürlük Tiyartosu’nda gerçekleştirildiğinde Cenin Sineması projesinin koordinatörlerinden Fahri Hamad da ekiple tanışmış.
Hamad, bir hukukçu. Hukuki meseleler ve çeviri için yardımcı olmak üzere Vetter’le çalışmaya başlamış. 2008’de başlayan çalışmalarda önce sivil toplum örgütleri ve zengin Arap ailelerin kapısı çalınmış. En zorlu ve ‘komik’ kısmın da burası olduğunu söylüyor Hamad. “Çünkü mantalite farklı. Tek direniş yolu olarak silahı düşünüyorlar. Oysa bunu yıllardır yapıyoruz, elimize ölümlerden başka geçen bir şey yok. İnsanların rahatlayarak, gündelik hayatlarını devam ettirerek ve sanatla da direnmeleri, yeri geldiğinde bir İsrail filmi sonrası onun ekibiyle diyalog kurarak direnmesi önemli. Tabii bunu anlatmak kolay olmadı. Zengin Arap ailelere gelince birini söyleyeyim size; kendi hastanesi ve binaları olan bir işadamı. Projenin her aşamasına bir bahane buldu. Bizi uğraştırdı ve sonra ‘yardım edemem, kusura bakmayın’ dedi. Sonra biz Cenin Sineması için çalışırken onun, birkaç kilometre ötemizde 3 milyon euro harcayarak bir sinema açtığını öğrendik!”
Sadece bu kadar da değil; 60’larda çok popüler olan Cenin Sineması’nın, vefat eden 5 eski ortağının 27 ayrı mirasçısı da çıkıveriyor ortaya. Ve tahmin edilebileceği gibi maddi durumları gayet iyi olduğu halde hem de çalışmalara tek kuruş vermeden sinemanın müstakbel gelirine talip oluyorlar, hatta fazlasıyla! “Oysa oraya dönüp baktıkları bile yoktu. Resmen çöplüğe dönmüş bir yerdi ve 1987’den beri o halde duruyordu. Ama biz işe girişince kıymete bindi” diyor Hamad.
Vetter’in Almanya’dan mali destek çabaları bir yana en anlamlı destek Roger Waters’dan geliyor. “Waters’a nasıl ulaştınız” sorusuna Hamad’ın verdiği cevapsa bizzat film gibi!
“Ben onu tanımıyordum. ‘Cenin’in Kalbi’ filmi Berlin’de gösterilirken ben İsmail’e çeviri yapıyordum sahnede. Sonra ödül vermek için Roger Waters sahneye çıktı ve ‘Bu ekibe çok teşekkürler. Ama özellikle Fahri Hamad’a teşekkür etmek istiyorum hem çevirisi hem bu harika proje için’ dedi. Ben tabii ne olduğumu anlayamadım o an! Fakat sonrasında da bir şey olmadı. Ben Cenin’e döndüm. Bol sıfırlı bir numara cep telefonumdan beni aradı. Açtım, karşıdaki ses ‘Merhaba ben Roger Waters, sana e-mail attım neden cevap yazmadın?’ diyor! Tabii ne bilsin Cenin’de öyle her dakika internete giremediğimizi? Benim evde internet yok, hemen dışarı çıkıp mail’lerime baktım. ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye soruyordu. Ben de ‘Buraya gelmeniz yeter’ dedim. ‘Para istemiyor musunuz?’ dedi. ‘Hayır’ dedim, ‘Sadece buraya gelin ve buranın teröristlerle değil normal insanlarla dolu olduğunu gösterin dünyaya’. Gerçi sonra ses sistemimiz için para da verdi sağ olsun ama hakikaten gelmesi yeterdi.”
Cenin Sineması 2010’dan beri Filistin ve İsraillilere açık. Süreç içinde Juliano Mer- Khamis dahil kendilerine destek veren üç kişi suikast sonucu öldürülmüş. Bütün bu çabalar göz yaşartırken Emek Sineması’nın hoyratça yıkılışını hatırlayıp Hamad’ın şahsında bütün ekibi tebrik ediyorum. O da “Olanları duydum. Gerçekten çok üzgünüm. Ama yapabileceğim bir şey olursa hazırım. Sizinle birlikte yürüyebilirdim Emek Sineması için” diye cevap veriyor. O sırada son Emek yürüyüşünde birlikte gaz yediğimiz Esin abla (Küçüktepepınar) her zamanki zarafetiyle Hamad’ı uyarma ihtiyacı hissediyor “Biber gazı yerdin” diye fakat tabii Hamad’ın cevabı şaşırtıcı değil: “Merak etme, ben Filistin’den geliyorum”