Geçmişin Modern Mimarisi serimizde sıra İzmir'e geldi...
9 Eylül 1922 İzmir’in olduğu kadar tüm Türkiye’nin kurtuluşu ve bağımsızlığın başlangıcıydı. 30 Ağustos 1922 sonrası Türk birliklerinin İzmir yönünde ilerlemesiyle, Yunan ordusu işgal ettiği Ege’deki yerleşimlerden çekilmeye başlamış, ancak çekildiği yerleri ateşe vermekten geri kalmamıştı. Türk ordusunun İzmir’e yaklaştığı haberlerinin gelmesi üzerine, kentte garip bir huzursuzluk yaşanmaya başlamış, İzmir’i terk etmeye hazır pek çok kişi ve aile, rıhtımda toplanmıştı. Evlerini terk eden bu insanların gidiş hazırlığı, kentteki hayatı da durdurmuş, ticaret hayatı yanında sosyal hayat da sönmüştü. 13 Eylül Çarşamba günü, Ermeni mahallesinde üç ayrı yerde alevlerin fışkırdığı görülmüştü. Öğle saatlerine doğru rüzgarın da etkisini arttırmasıyla alevler kentin oldukça önemli bir kısmını sarmıştı. İzmir itfaiye örgütü olanca gücüyle yangını söndürmek için uğraş vermesine rağmen, yangın denetim altına alınamamaktaydı. 15 Eylül’e kadar aralıksız devam eden yangın, bu tarihte kontrol altına alınabilmişse de, yangın tamamen 18 Eylül günü söndürülebildi.
1922 yangını sonrası İzmir’den geriye kalanlar
Yangında İzmir’in önemli bir bölümü yok olmuş, 20-25 bin civarında yapı yanmıştı. Alansal olarak, İzmir’in 2 milyon 600 bin metrekarelik yerleşim parçası yok olmuştu, bu ise, Türk mahalleleri dışında kalan kent parçasının dörtte üçüydü. İzmir’i İzmir yapan önemli öğelerden birisi olan I. ve II. Kordon da büyük tahribata uğramış, eski İzmir’den sadece şehrin kenarları ve ortada tamamı yanmış koca bir delik açılmıştı.
Bu felaketten başka, Kurtuluş Savaşı sonrasında İzmir’de büyük bir nüfus boşalması oldu. Bu göçle birlikte, İzmir’in bütün ticaret ve sanayisi durdu, kentin zenginliğini sağlayan sermaye de kenti terk etmişti. Savaş sonrası İzmir’ine bakıldığında boş, terk edilmiş ve yanmış bir kent vardı.
İzmir yangını sırasında İzmir’in yarısı yandı, dini ve sivil mimari örneklerinden çoğu da bu yangından kurtulamadı. Hacı Franco, Ermeni Mahallesi, Fransızların yaşadığı St. George Sokağı tümü ile yandı. Bu arada İzmir Tiyatrosu, Sporting Kulüp, Kramer Palas, Poseidon, Haylayf, İzmir Palas, İtalyan Konsolosluğu, İngiliz Konsolosluğu, Bonmarşe, Sitein, Luvr, Şarm, Ektayolo gibi mağazalar, Atina, Selanik, Osmanlı bankaları, Amerikan Koleji ile okullar, ticarethaneler, kütüphaneler ve fotoğraf stüdyoları da yandı.
İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar
Konak Meydanı ve Saat Kulesi
Cumhuriyet’in ilanından sonra 1925 yılında, tamamen yanmış alanlar üzerinde René ve Raymond Dangér kardeşlere yaptırılan kısmi kent planı ise çağdaşlaşma çabasında olan Türkiye’de tıpkı Ankara’da Hermann Jansen ya da İstanbul’da Henri Proust gibi yabancı uzman mimar ve plancılar eli ile çağdaş yapısal çevreyi yaratmak amacındaydı. Bu uzmanlar yeşil alanları, düzenli sokakları, bahçe içinde iki katlı evleri, geniş ve ortası ağaçlıklı bulvarları hedefleyen Avrupa kentleri tarzında bir imar planı hazırlamışlardı. İdeal olarak hazırlanmış bu plan iki katlı bahçeli konutlar dışında, 1929 dünya ekonomik bunalımı nedeniyle uygulanamadı.
Gazi İlkokulu, Necmettin Emre, Alsancak (Arkitekt, 1934)
Gazi İlkokulu’nun kat planları (Arkitekt, 1934)
1930’lu yılların “Modern” ve”‘Türk” mimarlık anlayışı, devrimler Türkiye’sinde sadece milli olmak hatırına, eski biçimsel sembollerle mimarlık yapılamıyacağını öne süren genç mimarlar tarafından da benimsendi. Avrupa’da 1920’lerden itibaren yaygın uygulama alanı bulan yepyeni bir anlayışla mimarlık yapılması gerektiğini savunan bu yeni ideoloji, İzmir’de de gerek kamusal yapılarda gerekse konut uygulamalarında etkin yaklaşım oldu. Açılışı Cumhuriyet’in 10. yılına yetiştirilen Bornova Zıraat Mektebi, 1931 – 1933 yılları arasında yapılan Zeki Sayar’ın Dr. Behçet Uz Hastanesi ya da 1925‘te I. Ulusal mimarlık ürünlerinden olan Türk Ocağını da tasarımlamış olan Necmettin Emre’nin Gazi İlkokulu (1933) yeni mimari anlayışın örneklerinden bazılarını oluşturdu.
Prof. Rahmi Bey Evi, Necmettin Emre, (Arkitekt, 1934)
Karantina’da bir villa, Necmettin Emre, (Arkitekt, 1937)
İzmir’de bir ev, Necmettin Emre, (Arkitekt, 1937)
Modernist yaklaşımın çağın egemen görüşü olarak kentsel ölçekte yapılacak çalışmalarda da etkili olması kaçınılmazdı. Tek Partili dönemin etkin belediye başkanlarından Dr. Behçet Uz‘un İzmir’e “çağdaş bir görüntü vermek için düzenli yollar açmak, meydanlar oluşturmak, geniş yeşil alanlar, parklar oluşturmak” çabası, hep akılcılığı ve seküler toplumun kentsel mekanını öngören bir çerçeveye oturuyordu. Nitekim, yangın alanları üzerinde bir kültür parkı oluşturma fikri ve artık yetersiz kalan kent planını yeniden yapmak üzere, 1938’de Le Corbusier’nin planlama çalışmaları için davet edilmesi de bu çağdaş ve rasyonel olma görüşünün bir sonucuydu. Araya giren II. Dünya Savaşı sonrasında ancak 1948 de İzmir ‘e gelebilen Le Corbusier’nin, modern kentsel çevreye ilişkin çağdaş görüşlerinin bir uygulaması olarak önerdiği kent planı İzmir için etkili bir plan olamadı. Üstelik, dönemin ulusal olarak da çağdaş olunabileceğini öne süren yaklaşımların, diğer bir deyişle “Milli Mimari” eğilimlerinin ağırlık kazanmaya başladığı mimarlık yaklaşımları ve yabancı uzmanlara karşı çıkan tutumlar paralelinde, Le Corbusier’nin gelişi İzmir için bir sonuç getirmedi.
Elhamra Sineması
İzmir Devlet Opera ve Balesi
1923 – 1933 yılları arasında İzmir, Türk özelliklerini yansıtan yapılarla donatıldı, çağdaş bir kent yaratılmaya çalışıldı. Beyler Sokak’ta bulunan Salepçizade Konağı’nın selamlık bölümü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmaları doğrultusunda 1912 yılında İzmir Milli Kütüphanesi’ne dönüştürüldü. Milli Kütüphane’nin yanındaki Elhamra Sineması 1922-1926 yıllarında yapıldı. Neoklasik üsluptaki bu yapı günümüzde İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak kullanılıyor. Aynı süreçte Konak Meydanı’nda bulunan Yalı Cami onarılarak kullanıma açıldı, Basmane ile Gümrük arasındaki Bulvar tamamlandı, Bahribaba Parkı’nın düzenlenmesi çalışmalarına başlanıldı.
Bahribaba Parkı’dan bakış
Türk Ocağı Binası, Karataş
Bu dönemin bir başka mimarlık ürünü, 1925 yılında inşa edilen ve günümüzde İzmir Devlet Tiyatrosu olarak kullanılan “Türk Ocağı Binası” idi.
İzmir’in imar çalışmaları içinde en önemli kazanımlarından birisi, hiç kuşkusuz Cumhuriyet Meydanı ve bu meydanda yer alan Atatürk anıtı oldu. 1932 yılında Cumhuriyet Meydanı düzenlendi, yine aynı yıl içinde Gazi Heykeli konuldu.
Gazi Bulvarı
Fevzipaşa Bulvarı
1940’lı yıllara kadar, İzmir’e çağdaş bir görünüm vermek için yapılan temel uygulamalar düzenli yollar ve bulvarlar açmak, meydanlar ve geniş yeşil alanlar oluşturmak, kentin aydınlatılmasını sağlamak ve düzenli bir ulaşım sistemi geliştirmek çalışmaları oldu. Bu dönemde Mimar Kemalettin Caddesi, Şükrü Saraçoğlu Bulvarı, Kazım Paşa Bulvarı, Plevne Bulvarı, Vasıf Çınar Caddesi ve Fevzi Paşa Bulvarı gibi birçok bulvar açıldı.
Karşıyaka İskelesi
Karşıyaka kentin gelişmiş canlı bir semti haline dönüştü. Kente, yeşil alanların, parkların kazandırılmasına çok önem verildi, bataklıklar kurutularak ya da eski mezarlıklar kaldırılarak bu hedefe ulaşıldı.
Paraşüt Kulesi, Bedri Tümay ve Algrandi (Arkitekt, 1938)
Savaşlar sonrasında tükenen İzmir, Cumhuriyetle birlikte yeniden canlandırılmak için çalışmalara başlandı. Öncelikle ticareti tekrar canlandırabilmek için yabancı sermaye İzmir’e çağırılmalıydı ve kentin buna ihtiyacı vardı. Bunun için yabancı devletler, şirketler İzmir’e çağrılmakta ve İzmir’in zenginliğini sağlayan yerel ürünler tanıtılmak istendi. Yöre ürünlerinin sergilenip, tanıtılması yönündeki ilk çaba, İzmir İktisat Kongresi sırasında gerçekleştirilmiş ve İzmir Fuarı’nın ilk adımı sayılan “Numune Meşheri” açıldı, daha sonra 1927 yılında dönemin valisi Kazım Paşanın öncülüğünde “9 Eylül Meşheri” adıyla Fuarın kuruluşu gerçekleştirildi. İzmir Fuarı için yer aranırken, İzmir’in imarı da göz önünde bulunduruldu ve yangın yeri 1936’da “Kültürpark” olarak imar edildi ve İzmir Fuarı, bu kent parkında düzenlenmeye başlandı. 1936 yılında tamamlanan Kültürpark, bu döneme kadar ülkemizde gerçekleştirilen en önemli yeşil alan çalışmalarından biri oldu. Kültürpark, içinde bulunan Hayvanat Bahçesi, Paraşüt Kulesi, Lunapark, Açıkhava Tiyatrosu, Resim Heykel Müzesi ve kültür sanat merkezleriyle kentin en önemli rekreasyon alanlarından biri haline geldi.
1940 – 1950 yılları arasında gerçekleştirilen iki önemli yapı, günümüzde Polis Karakolu olarak kullanım gören Alsancak Belediye Dairesi ve Merkez Bankası Şubesi.
İzmir Memurlar Kooperatifi Evleri, Harbi Hotan (Arkitekt, 1952)
İzmir Memurlar Kooperatifi Evleri, Planlar ve Kesit, Harbi Hotan (Arkitekt, 1952)
İzmir Ticaret Odası Oteli, Alsancak, Harbi Hotan (Arkitekt, 1966)
1940’lar, E.Egli ve S.H.Eldem’in etkisinde, tıpkı I. Ulusalcılık gibi, “milli” mimarinin özünü geçmişte arayan, ama ondan farklı olarak, bu defa sivil mimarlık ürünlerini yorumlayan yerli malzeme ve işçilikle yapılabilen, “Milli” ama “modern” tasarım yaklaşımı egemen olmaya başladı. Fuar etrafında yangın alanları üzerinde gerçekleştirilen Merkez Bankası Mensupları (1947) ve Belediye Memurları Kooperatifi (1949) gibi kooperatifler, bir yandan İzmir’in gerek geleneksel ve gerek levanten düzeninden farklı, ayrık düzende, tek veya ikiz bitişik birimlerden oluşan yeni bir çevre tanımlarlarken, bir yandan da geleneksel konutu referans alan tasarımları ile “milli /modern” tasarım yaklaşımını sergiliyor.
Varyant
1950’lerin kentin genel görüntüsüne kattığı en önemli unsurlardan biri, hiç kuşkusuz Varyantyol’du. 1951-1952 yıllarında iki aşamada tamamlanan ve betonarme üzerine asfalt olarak inşa edilen yol, Bahribaba Parkı’nın bir kısmını yok ederek Konak’ı Eşrefpaşa’ya bağlıyordu. Varyantyol’un bir benzeri Ballıkuyu üzerinden Kadifekale’nin merkeze bağlanması için de düşünülmüş ancak gerçekleştirilemedi. Bunun yanı sıra, artık ihtiyaca yetmediği düşünülen İkiçeşmelik, Gaziler ve Mısırlı yollarının genişletilmesi amacıyla kamulaştırma hareketine girişilmiş; bu yollar, 1952-1955 yıllarında yürütülen çalışmalarla alt yapıları da yenilenerek genişletildi.
1951’de düzenlenen İzmir Şehri Milletler Arası İmar Planı Müsabakası, İzmir İmar Planı (Arkitekt, 1952)
Yarışmayı Prof. Kemal Ahmet Aru ve ekibi kazandı (Arkitekt, 1952)
Yarışmada ikincilik ödülünü Mimar Rauf Beyru aldı(Arkitekt, 1952)
Yarışmada üçüncülük ödülünün sahibi ise Mimar Alexander Freiher oldu(Arkitekt, 1952)
1950’lerin ilk yarısı “tarımda mekanizasyon”un kalkınmaya esas alınması ile kırsal alanda işgücü fazlasının ortaya çıktığı, iş ve aş ümidi ile kente göçen bu tarımsal işgücü fazlasının kentle bütünleşemeyerek kent çeperlerinde “gecekondu” denilen olguyu yaratmaya başladığı yıllardı. Kent çeperlerinde plansız ve her türlü altyapıdan yoksun gelişmeler hızla yayılırken kent merkezlerinde yükselen arazi değerleri kat artışlarını zorlamaktaydı. Bu nedenlerle yetersiz kalan planlar artık Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’de yeni bir plana gerek duyulmasına ve bir uluslararası yarışmanın yapılmasına yol açtı. Yarışmayı kazanan Prof. Y.Mimar Kemal Ahmet Aru, asistan Y.Mimar Gündüz Özdeş ve asistan Y.Mimar Emin Canbolat’ın 1952 planında öngörülen üç kat gabarinin, göç sonucu artan kentsel nüfusun beklentilerin üstünde gerçekleşmesi ile konut gereksinimine yeterli olamadığı görülüyordu.
Türk Ticaret bankası İzmir Şube Binası Proje Müsabakası, Birincilik Ödülü, Enver Tokay, Ali Kızıltan, Lütfü Zeren (Arkitekt, 1952)
Türk Ticaret bankası İzmir Şube Binası Proje Müsabakası, İkincilik Ödülü, Muhteşem Giray, Muhlis Türkmen, Turhan Ökeren (Arkitekt, 1952)
Türk Ticaret bankası İzmir Şube Binası Proje Müsabakası, Üçüncülük Ödülü, Orhan Bolak (Arkitekt, 1952)
Bu dönemde, mimari biçimlenme özellikleri de erken modern etkilerden uzaklaşarak, II. Ulusal mimarlık yaklaşımını benimseyen özellikler sergiliyordu. Bu yıllarda, mimari biçimlenmede etkin sonuçlar yaratan bir diğer önemli değişim ise malzeme teknolojilerinde meydana gelen gelişmelere ve İzmir’de açılan çimento fabrikasının 1954’te imalata geçmesine bağlı olarak, betonarme karkas yapım sisteminin yaygınlaşmasıydı.
Ford Garajı, İzmir, Mimar A. Kemal (Arkitekt, 1934)
Konut açığı, yükselen arazi değerleri ile birlikte, yetersiz kalan 1952 planı üzerinde yapılan gabari artışları giderek var olan yapı stokunu zorladı.
İki katlı bahçeli konutlar ise, 1960 ve 1970’li yıllarda İzmir’in sanayileşme ve zenginleşmesine paralel, yoğun yaşanan göçle birlikte, hızlı yapılaşmaya kurban edildi ve dışarıya doğru genişleyemeyen kent, yukarıya doğru yükselerek 8 – 10 katlı binalara dönüştü.
İzmir Hal Santrali Proje Müsabakası, Birincilik Ödülü’nü alan proje Mimar Zeki Sayar’a ait(Arkitekt, 1937)
1960’lı yıllardan itibaren, tarımda makineleşmenin etkisi, kırsal alandan hızla kopan nüfusun büyük kentlere göçü olarak kendini gösterdi. Çok kısa sürede kentsel nüfus dengesi büyük değişime uğradı ve gecekondulaşma olgusu ortaya çıktı.
İzmir Konak Sİtesi Mimari Proje Yarışması Birinci Proje Maketi, Orhan Dinç (Arkitekt, 1966)
İzmir Konak Sİtesi Mimari Proje Yarışması İkinci Proje Maketi, Fikret Cankut (Arkitekt, 1966)
İzmir Konak Sİtesi Mimari Proje Yarışması Üçüncü Proje Maketi, Oral Vural, Cengiz Bektaş (Arkitekt, 1966)
Kent, 1960’ların yıkımlarında kaybettiği tarihi ile yeniden buluştu. Bu bağlamda da tarihsel süreç boyunca kent siluetine katkıda bulunan tarihi yapılar gerek çevreleri ile bir bütün olarak, gerekse tek yapı ölçeğinde restore edilip, yeniden işlevlendirilerek kullanıma kazandırıldı. Konak’ta yer alan Sayaç Atölyesi Binası, Sahne Sanatları Merkezi olarak kent yaşamı ile bütünleştirildi. Forbes Köşkü, Murat Köşkü, Peterson Köşkü ve Yahya Paşa Köşkü gibi kent kimliğinde önemli yer tutan yapıların, korunarak yaşatılabilmeleri adına, çalışmalar yapıldı. Erken Cumhuriyet Dönemi’ne ait kamusal yapıların ilk örneklerinden olan, Eski İtfaiye Binası, Kent Arşivi ve Müzesi olarak kente kazandırıldı. İzmir’in kent siluetinde çok önemli bir yer tutan, 19. yüzyıl sonunda demir malzeme ile yapılan ve Pasaport’ta gümrük depoları olarak kullanılan, Cumhuriyet’in ilanından sonra değişik işlevlerde kullanılan ve en son olarak da balık hali olarak hizmet gören yapı, restore edilerek, modern bir alışveriş merkezine dönüştürüldü.
İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Prof. Muhlis Türkmen, İnal Göral (Arkitekt, 1977)
Yangın yerlerinin imarı çalışmaları sırasında yapılacak kamusal binaların mimarisine özen gösterilip erken Cumhuriyet dönemi mimarisi oluşturulmaya çalışıldı. Günümüzde Fevzi Paşa ve Gazi Bulvarları civarında görülen, Vakışar Bankası, Osmanlı Bankası, Kardıçalı Han, Kavaşar Çarşısı, Borsa Binası, İtfaiye Binası ile İzmir Milli Kütüphane ve Operası bu mimari akımın ayakta kalmış ender örnekleri haline geldi.
Konak Meydanı
2003 yılında Ersen Gürsel ve ekibi tarafından yeniden düzenlenen Konak Meydanı
18. yüzyılda başlayan, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinin kentlere yansıması, 19. yüzyıl başlarına denk geldi ve bu dönüşüm, İzmir’in fiziksel yapısında yeni bir kentsel dokunun ortaya çıkmasına zemin oluşturdu. Bu nedenle imparatorluğun diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de, 19. yüzyıl öncesinde kamusal bir merkez bulmamız mümkün değildi. Dolayısıyla İzmir’de böyle bir merkezin oluşumu, devletin modern bir monarşi olma yoluna girmesine bağlı olarak ortaya çıkabildi.
19. yüzyıldan itibaren oluştuğunu belirttiğimiz konak çevresindeki kamusal mekanın başlangıcı İzmir’in ünlü ailesi Katipoğulları’na uzanmaktaydı. 18. yüzyılın başından itibaren varlığını bildiğimiz aile, belirtilen yüzyıl içinde giderek güçlendi ve İzmir’in yönetiminde en etkili odaklardan birisi oldu. İşte Konak Meydanı olarak bildiğimiz meydana adını veren yapı, Katipoğlu ailesinin konağıydı. Bu konağın dış avlusunu çevreleyen duvarların daha doğrusu cümle kapısının önündeki küçük boş alan, İzmir’in ilk Konak meydanını oluşturuyordu. Konağın arka tarafında küçük bir türk mezarlığı olan sulu mezarlık, meydanın denize doğru ucunda ise bugün de hala varlığını sürdüren Ayşe Hatun Cami yani Yalı Cami yer alıyordı.
2003 yılında mimar Ersen Gürsel tarafından yeniden düzenlenen İzmir’in Konak Meydanı, bu projenin hayata geçmesiyle 2005 yılında hem Arkitera İşveren Kamu Kategorisi Ödülü hem de Aydın Doğan Vakfı Kent Mimarisi Ödülü’ne layık görüldü.
İdadi/Adliye
1886 Temmuzunda İzmir İdadisi olarak eğitim faaliyetlerine başldı. İşgal döneminde işgal komiserliği tarafından mahkeme olarak kullanıldı ve bu işlevini 1922’den sonra 1970’de yanıncaya kadar sürdürdü.
Saat Kulesi
Saat kulesi, konak önü veya kışla meydanı olarak bilinen alanın ortasına yakın bir yerde, dönemin valisi Kamil Paşa ve Belediye Reisi Eşref Paşa’nın gayretleriyle inşaatına 1 Eylül 1900 tarihinde başlandı ve yaklaşık bir yıl süren bir yapım süresinden sonra, dönemin Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’in 25. tahta çıkış kutlamaları çerçevesinde 1 Eylül 1901 tarihinde törenler ve şenliklerle açıldı.
Asansör
Asansör
İzmir’in Karataş semtinde, Mithatpaşa Caddesi’nden yaklaşık 40 metre yükseklikteki Halil Rıfat Paşa Caddesine çıkmak için, 1907’de İzmir tüccarlarından Nesim Levi tarafından yaptırıldı. 1942 yılında bir başka işadamı Şerif Remzi Reyent’e devredilen asansör, 1977 yılında belediyeye bağışlandı.
Kordon
1860’lı yıllara kadar İzmir’de düzenli liman ve rıhtım bulunmamaktaydı, bu durum, gemilerin yükleme ve boşaltma işlemlerinde güçlük yarattığı gibi, kaçakçılığa da büyük çapta olanak sağladığından gümrük gelirlerinde önemli kayıplara yol açmaktaydı. 1860’lı yılların ortalarında demiryolu hatlarının işletmeye açılması ve yöreden gelen malların akışının hızlanması ve artması nedeniyle, büyük tonajlı gemilerin rahatça yanaşıp, yükleme boşaltacak yapabilecekleri bir rıhtıma ihtiyaç duyuldu. 1867’de J. Charnaud, A. Baker ve G. Guerracino adlı İngiliz tüccarların kuracakları kumpanyaya Rıhtım inşaatının imtiyazı verildi. Şirket 1869’da inşaata başladı ve rıhtımın önemli bir bölümü, 1876 yılında tamamlanarak hizmete açıldı. İngilizler’in Alsancak Garını kurmaları, ardından Gümrük önünden Alsancak’a kadar Rıhtım yapılması ve rıhtıma tramvay hattının döşenmesi, İngilizler’i ticari ilişkilerde ön plana çıkardı. Birinci Kordon’a döşenen tramvay hatları ile gündüzleri yolcular taşınırken, geceleri tramvay hattında çalışan tren katarları, Alsancak Garı’na gelen malları Birinci Kordon’dan geçirerek İzmir Limanı’na taşıyarak, gemilere yüklenmesine yardımcı olmaktaydı.
İzmir Kordon Sahil Düzenleme projesinin yöneticiliğini mimar Hasan Topal üstlendi
Düzenleme çalışmaları çerçevesinde Cumhuriyet Bulvarı ile Konak Pier arasında kalan bölümde Kordon yepyeni bir görünüme büründü. Yol buyunca kafe ve restoran önlerine denk gelecek şekilde projelendirilen 2 metre genişliğinde 27 metre uzunluğunda üç ahşap çıkma yapıldı.
Kaldırımlar, eski Kordon’u anımsatacak şekilde düzenlendi. Pasaport Vapur İskelesi’nden Konak Pier’e kadar uzanan düzenleme çalışmaları sırasında kaldırıma gömülen 32 gemi babasının üzerlerine orijinaline uygun kalıplar yapıldı.
Düzenleme öncesi 2.5 metre olan kaldırım genişliği 5.5 metreye çıktı, yol boyunca elektrik ve telefon direkleri kaldırılarak kablolar yer altına alındı. Bankaların önlerinde otopark cepleri oluşturuldu.
Kemeraltı Çarşısı
İlk yapıldığı yıllarda Kemeraltı Çarşısı üzeri tonoz ve kiremit örtülü, sokakları kapsayan bir kapalı çarşı görünümündeydi. Çarşı 20. yüzyılın sonlarına kadar bu özelliğini korudu. Bugün üzeri açık olan ara sokakların bir bölümünün de üzeri beşik tonozla örtülü idi. 19. yüzyılda İzmir’in ticaret hayatının can noktası olan bu çarşı eski hanlar ve bedestenleri kapsamaktaydı. Buradaki dükkanlar daha çok yerli halka ve dar gelirli ailelerin gereksinimini sağlıyordu. Çarşı demirciler, kömürcüler, çiviciler, baharatçılar ve saman pazarı gibi ticarethaneleri bulunuyordu. Çarşıda her ticarethane gruplar halinde ayrı bölümleri oluşturmuştu.
Günümüzde Kemeraltı Çarşısı bu özelliğinden oldukça uzaklaştı ve İzmir’in önemli bir alışveriş merkezi haline geldi. Tonoz ve kubbeli bazı dükkânlar özelliğini korumuş olmalarına rağmen çoğunlukla modern iş merkezleri, mağazalar, kafeteryalar ve sinemalar burada toplandı. Bunların yanı sıra Türk el sanatları örneklerini yansıtan seramiklere, çini panolara, ağaç eserlere, madeni eserlere, düz dokuma yaygıları ile halı ve kilimlerin satışının yapıldığı dükkânlar da burada bulunuyor.
Cumhuriyet Meydanı ve Atatürk Anıtı
1922 yangını sonrasında İzmir’in imar çalışmaları içinde en önemli kazanımlarından birisi, hiç kuşkusuz Cumhuriyet Meydanı ve bu meydanda yer alan Atatürk anıtıdır. Meydan ve anıt, kentsel planlama bakımından en önemli göstergelerinden birisi. 1925 yılında yapımı tasarlanan meydan ve anıt, ancak 1929 yılında projelendirilmiş ve İtalyan heykeltıraş Canunica’ya ısmarlanmışsa da, ekonomik bunalım nedeniyle ancak 1932’de dönemin Belediye Reisi Behçet Uz’un çabaları ile tamamlanabildi.
İzmir Milli Kütüphane ve Elhamra Sineması
İzmir Milli Kütüphanesi
Türkiye’nin Milli adını taşıyan ilk Kütüphanesi olan İzmir Milli Kütüphanesi, İttihat ve Terakki Fırkası’nın çabalarıyla, 1912 yılında okumuş, kültürlü Türk gençlerinin yetiştirilmesi amacıyla, Beyler Sokağındaki Salepçi-zade Konağının selamlık bölümünde hizmete girmişti. Bu günkü binasının yapımına 1922’den sonra başlanarak, 1926 yılında Elhamra Sineması tamamlanarak hizmete açılmış, kütüphane binası ise 1933 yılında tamamlanabildi. Bu anıt eserin projesi Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından Neoklasik tarzda hazırlandı.
1922 yangını, İzmir’e çok büyük bir yangın yeri hediye etmişti. Yangın yerlerinin imarı çalışmaları sırasında yapılacak kamusal binaların mimarisine özen gösterilip, görkemli yapılarla, erken Cumhuriyet dönemi mimarisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu binalardan bazıları Fevzi Paşa Bulvarı ve Gazi Bulvarı girişinde bulunup, günümüze kadar varlığını sürdürdü.
Vakıflar Bankası Binası (Çatalkaya Hanı)
Günümüzde Vakışar Bankası olarak hizmet veren, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sağ köşede bulunan bina, Mimar Kemal Bey tarafından 1931 yılında Çatalkaya adını taşıyan bir iş hanı olarak yapılmıştı. İzmir’in imarı çalışmaları sırasında yapılan bina, erken Cumhuriyet döneminin 1. Milli Mimari akımının ve Art Deco stilinin özelliklerini taşıyor.
Osmanlı Bankası
Osmanlı Bankası’nın İzmir Şube binası olarak yapılan bina, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sol köşede bulunuyor. 1926 yılında Mimar M. Mongeri tarafından yapılan bina, 1. Milli Mimari akımının örneklerinden biri.
Ziraat Bankası
Gazi Bulvarı üzerinde yer alan Ziraat Bankası binası, 1930 yılında yapıldı. Erken Cumhuriyet dönemi eserlerinden olan bu bina, hem 1. Milli Mimari akımının, hem de Art Deco stilinin özelliklerini taşıyor.
Borsa Sarayı
İzmir Ticaret Borsası Türkiye’nin ilk ticaret borsası olup, 1891 yılında faaliyete başladı. Ancak kuruluşundan itibaren bir çok bina değiştiren Borsa, şimdiki hizmet binasına ancak 1928 yılında kavuşabildi. Yangın mahallinin imarı çalışmalarında İzmir Belediyesi tarafından verilen arsa üzerine yapılan binanın Tahsin Sermet Bey olup, bina 1. Milli Mimari akımın özelliklerini yansıtıyor.
İzmir Devlet Tiyatrosu (Eski Türk Ocağı Binası)
Mithatpaşa Caddesi’nde 1925 yılında Y.Mimar Necmettin Emre’nin yapmış olduğu Türk Ocağı Binası Neoklasik üslupta bir yapı. İki katlı üzeri kubbeli olan yapı günümüzde İzmir Devlet Tiyatrosu olarak kullanılıyor.
Fuar
Ticari ilişkilerin yoğun yaşandığı bir liman kent olan İzmir, Yunan işgali ve sonrasında kentin yanmasıyla, bu özelliğini yitirmişti. Kurtuluş sonrası kentin uluslar arası ticari kimliğinin yeniden canlandırılması, ürünlerinin dış pazarlara tanıtılması ihtiyacı vardı. Bunun için daha 17 Şubat 1923’te gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi sırasında İzmir Fuarı’nın temeli sayılabilecek, Yerli Malları sergisi düzenlendi. Bu geçici sergiden sonra, 1927 yılında Vali Kazım Paşa’nın girişimleriyle, 9 Eylül Meşheri adıyla sergiler, önce Mithatpaşa Sanat Enstitüsünde, daha sonraları günümüzde Efes Oteli olan sahada açıldı. 1931 yılında uluslar arası statüye kavuşan İzmir Fuarı, 1936 yılından itibaren, yangın yerlerini imar etmek amacıyla yapılan Kültürpark’ta düzenlenmeye başladı.
İzmir Kız Lisesi
İzmir Muallim Mektebi’nin yapımına İzmir Valisi Rahmi Aslan Bey tarafından 20. yüzyılın başlarında başlandı, Yunan işgali nedeni ile yapı tamamlanamadı. Yunan işgal komiserliği burada İonia Üniversitesi kurmak amacıyla yapıyı bitirdi. İzmir’in kurtuluşundan sonra 1923 yılından itibaren Erkek Muallim Mektebi olarak kullanıldı. Muallim Mektebi’nin 1926 yılında Kızılçullu’ya taşınmasından sonra da burası İzmir Kız Lisesi oldu. Yapı Neoklasik üslupta dikdörtgen planlı kesme taştan yapılmış, üzeri kırma çatı ile örtülü. İki katlı olan yapının girişinde dört sütunun taşıdığı dışarıya taşkın merdivenli bir giriş bölümü bulunuyor. Yapı zeminden yüksek bir kaide üzerine oturtulmuş durumda. Cephe boydan boya iki kat sıra halindeki pencerelerle hareketlendiriliyor.
Büyük Efes Oteli
Yenilenmeden önce ve sonra Efes Oteli
İzmir’in simgelerinden biri olan Efes Oteli’nin ilk tasarımları 1950’lerde Paul Bonatz tarafından yapıldı. Bu proje 1960’larda mimar Fatin Uran tarafından yeniden ele alındı, inşaatı tamamlandı ve 1964 yılında hizmete girdi.
Swissôtel Grand Efes, İzmir
Otelin tarihinde meydana gelen yangınlar ve tahribatlardan dolayı bütünüyle yenilenmesine karar verilmesiyle yeni mimari projeler, 2003 yılında, Has Mimarlık ve ABD’li mimarlık firması NBBJ iş ortaklığı tarafından hazırlandı. 2005 yılının Ekim ayında açılan ihale sonucu, İzmir Büyük Efes Oteli, 121,5 milyon dolara Tahincioğlu, Nida, MV Ortak Girişim Grubu tarafından satın alındı.
Swissôtel Grand Efes projesi Arkiv Seçkileri 2008 listesinde de yer aldı.
Özsaruhan Evi
Özsaruhan Evi, Karşıyaka, Mimar Ziya Nebioğlu
Yalı Caddesi üzerinde yer alan Özsaruhan Evi, gerek tasarım anlayışı gerekse konumuyla Nebioğu’nun en dikkat çekici eserlerinden biriydi.
Bu yapı bağamında Nebioğu’nun tasarım yaklaşımına ilişkin önemli ipuçları yakalamak mümkün. Nebioğu’nun tüm meslek hayatı boyunca tutarlı bir çizgide uyguladığı mimari dili Amerika’daki öğrenimiyle bağantılı oldu. Bu yaklaşım, Amerikan modernizminin özellikle de F.L. Wright’ın “organik mimarlık” başlığı altında topladığı tasarım ilkelerini benimseyen bir “modern mimarlık” dili olarak tanımlanabilir. Bir Wright hayranı olan Nebioğu’nun tüm eserlerinde özellikle de Özsaruhan Evi’nde, Wright’ın Prairie evlerinin genel özelliklerini yatayda yayılma, geniş saçaklı az eğimli çatılar, malzemenin doğal dokusunun ve renginin vurgulanması ve doğal çevreyle bütünleşme kaygısı izlemek mümkün. Geniş bir bahçe içinde toprak kotu ile hemzemin olarak tasarlanmış bu yapıda, zemin katın taş kaplı kolonlar üzerinde asimetrik bir düzende boşaltılması ile ön ve arka bahçe arasında mekansal akış ve görsel bütünlük sağlanırken, giriş için de tanımlı bir ara mekan oluşturuldu. Bir kolu diğerine göre kısa olan U plan şemalı eve, bu gölgelikli ara mekanın sol tarafından girilir. Geniş bir giriş holünde konumlanan görkemli ahşap merdivenle üst kata bağlanan bu kolda, deniz cephesinde günlük bir yaşama mekanı, sokak cephesinde ise kiler, ütü odası ve hizmetli odası gibi servis mekanları yer alıyor. Zemin katta sağ kolda ise, yakın bir dönemde yaşama mekanı olarak kullanılmaya başlanan ancak orjinalinde evin genelinden bağımsız, ayrı bir girişe sahip kalorifer dairesi olarak tasarlanmış büyük bir sevis mekanı bulunuyor. Yine sağ kolda U plan şemasının olanak verdiği evin özel dış mekanına servis veren, bar, barbekü, depo bölümlerinin bulunduğu bir yarı açık mekan düşünülmüş. Yapının bahçeyle nasıl bütünleştirilebileceğine ilişkin yaratıcı ipuçları veren bu mekanı sınırlandıran üçlü kolon dizimi de Nebioğlu’nun neredeyse tüm eserlerinde kullandığı tipik bir yapı elemanıydı. 1.katta ise sol kolda; mutfak, gerektiğinde birbirinden sürme kapılarla ayrılabilen gerektiğinde total bir mekan olarakkullanılabilen biri ana salon olmak üzere 2 salon ve yemek bölümü, sağ kolda banyosu ile ebeveyn yatak odası ve diğer yatak odaları planlandı.9 Nebioğlu için tipik olan bir diğer konu ise, evi ev yapan zaman ötesi öğelerin ocak/şömine, çatı gibi kullanımıydı. Bu yapıda ana salonda yer alan, ince yontu kesme taş kaplama şömine duvarı kütlede düşey etki verecek şekilde dışa yansıtılırken, geniş saçaklar, yatay balkon korkulukları gibi yapı elamanlarının yatay etkisi ile kompozisyon dengelendi.
Ayrıca bu yapıda yerden ısıtma sistemi ve 1.kattan bakıldığında giriş katına geleni gösteren özel bir dürbün sistemi gibi teknolojik yenilikler de kullanıldı.
Ancak ne yazık ki bu yapı da yıkılmaktan korunamadı…
Paya Apartmanı
Paya Apartmanı, Karşıyaka, Mimar Ziya Nebioğlu, 1950
Yalı Caddesi’nde yer alan, Avukat İsmail Paya ve ailesi için tasarlanan Paya Apartmanı, Karşıyaka’da günümüze ulaşan aile apartmanlarının son örneklerinden. Bu dikkat çekici apartman yapısı, asimetrik kütle düzeni, eğrisel köşe dönüşü, geniş düzlemsel yüzeyleri, ritmik bir düzende devam eden pencere kurgusu, döşeme kodlarını belirten beyaz yatay bordürleri ve balkon köşelerinde yer alan dairesel kolonları ile döneminin mimari özelliklerini yansıtan nitelikli örneklerden biri. Yapının yalın mimari çizgisi yer yer prese tuğla kullanımı ile renklendirilerek, eğrisel yüzeyin vurgulanması sağlandı.
Her katta tek dairenin yer aldığı yapıda, yaşama mekanları yemek, yaşama, salon birbiriyle bağlantılı bir biçimde ön cephede, yatma mekanları ise arka cephede gruplandırılmış, bu ayrım yine Wright’a referansla prese tuğla ile kaplanmış şömine duvarının düşey hakimiyeti ile ortaya konulmuştur. Apartman girişi yan cepheden olup, dairesel bir boşluğun bırakıldığı üçgen formlu düzlemsel bir elemanla vurgulanmıştır. Nebioğlu, diğer yapılarında olduğu gibi bu yapısında da, farklı malzeme kullanımı ile farklı yüzey dokuları oluşturma yoluna gitmiştir. Prese tuğla, doğal taş kaplama yüzeyler ve ahşap panjurlar gibi doğal malzeme kullanımı ile “ev” imgesi güçlendirilirken, giriş elemanı, kat hizalarını belirginleştiren beyaz silmeler ve yan cephede kullanılan V biçimindeki pilonlar ile modernist dilin altımiş.