Geçmişin Modern Mimarisi serimiz Ankara'yla devam ediyor...
Meclis ve Bakanlık binalarını tasarlayan ve uygulamalarını yapan Clemens Holzmeister’ın ve Ankara İmar Planı’nı hazırlayan Hermann Jansen’ın yanı sıra, Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda Ernst Egli, Theodor Jost, Martin Wagner, Martin Elsaesser, Bruno Taut, Robert Oerley gibi yabancı mimarlar da tasarımcı, eğitimci, danışman, plancı, uygulayıcı olarak üstlendikleri görevlerle genç Cumhuriyet’in mimarlığını kişisel eğilimleri doğrultusunda etkilediler.
Bu dönemde daha çok, Orta Avrupa-Viyana ekolünden ithal edilen anıtsal, klasik biçimciliğe dayalı bir tür yeni-klasikçilik Türkiye mimarlığına egemen oldu. Cumhuriyet Dönemi Mimari mirası denince Ankara’da özellikle Atatürk Bulvarı üzerindeki kamu yapıları ile Meclis ve Bakanlıklar Binaları akla gelmekle beraber, bunların dışında da bir kısmı koruma altında olan, çoğu anıtsal nitelikte erken Cumhuriyet Dönemi yapıları bulunuyor. Bunlardan bazıları şunlar:
Sait Bektimur Evi
Sait Bektimur Evi 1920’li yıllarında yapıldığı sanılan ve bu nedenle “Erken Cumhuriyet Dönemi” olarak anılan bir mimari anlayışın ürünü olarak değerlendirilmektedir. Yapının birçok ögesi (saçak altı, çatı penceresinde kemer kullanımı, payandaların taşıdığı balkon biçimlenmesi vb.) ulusal mimarlık dönemi yapılarında görülen ortak özelliklerdir. Yapı, Ankara Şehri İmar Müdürlüğü arşivlerindeki bilgilere göre, dönemin bürokratlarından Sait Bektimur tarafından yaptırılmıştır. Yapı 1930’lu yılların sonundan 1940’lı yılların sonuna dek Irak Sefareti olarak da kullanılmıştır. 1950 yıllarında yapı köklü bir tadilata uğramış ve bu değişiklikle artık konut olarak kullanılmayacağı anlaşılmıştır. 1950’li yıllardan itibaren de değişik kişiler tarafından lokanta olarak kullanıma sunulmuştur.
Ankara Palas
Ankara Palas planı
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mebusan Kulübü olarak yapılması düşünülen Ankara Palas’ın ilk tasarımı Mimar Vedat Tek tarafından hazırlanmıştır. Binanın yapımına 1924 yılında başlanmış, ancak temeli atıldıktan sonra Vedat Bey işi bırakınca yarım kalan bina, Mimar Kemalettin Bey’in yeni tasarımına göre tamamlanmıştır.
Mimar Kemalettin Bey’in 13 Temmuz 1927’de yapımı tamamlanmayan inşaat şantiyesinde öldüğü dikkate alınacak olursa, binanın ancak 1927 yılı sonbaharında tamamlanarak işletmeye açılmış olabileceği düşünülmektedir.
Yakup Kadri Karaosmaoğlu “Ankara” romanında Cumhuriyetin ilk on yılında yapılan yeniliklerin vazgeçilmez uygulama mekanı olan Ankara Palas’ı şöyle anlatır:
“Ankara’da bir yandan altyapı çalışmaları yapılırken, diğer yandan da elçiliklerde verilen danslı çay davetleri ve briç partileriyle sosyal hayat da canlanmaktadır. Bu davetlerin sayısı arttıkça aileler arası bir giyim kuşam yarışı başlar.
Ankara Palas’ın açıldığı yıl, yılbaşı baloları ayrı bir heyecan yaratır. Ankara Palas’ın büyük hol ve salonlarında çeşitli eğlenceler planlanmaktadır. Hazırlıklar aylar öncesinden başlar, İstanbul terzilerine siparişler verilir, Beyoğlu’nun büyük mağazalarında kalmayan mallar Avrupa’ya sipariş edilir.
Balo günü geldiğinde Ankara Palas’ın önünde heyecanlı bir hareketlilik yaşanıyordu. Şık otomobilleriyle baloya gelenler otelin kapısında birikmiş olan meraklı halk kümelerini zorlukla açarak içeri girebiliyorlardı. Bütün bu olanları bir film şeridi gibi izleyen yerli ve köylülerin oluşturduğu kalabalık için ise balo denilen şey Ankara Palas’ın önünde başlıyor ve bitiyordu. Onlar içerideki dünyada olup bitenleri merak etmekle ve kendi aralarında tahminler yürütmekle yetiniyorlardı. İçerideki dünyada ise davetliler dans ediyorlar, birbirlerinin üst baş ve davranışlarını inceliyorlar ve memleket meseleleri üzerine derin sohbetlere dalıyorlardı.”
Ulus’ta bulunan Ankara Palas, günümüzde Dışişleri Bakanlığı Devlet Konukevi olarak kullanılmaktadır.
II. TBMM Binası
II. TBMM Binası planı
1923 yılında mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası toplantı yeri olarak tasarlanan ve inşa edilen bina, işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Birinci Ulusal Mimari Dönem’in en seçkin örneklerinden sayılır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen meclisin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina birtakım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.
Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bu bina Merkezi Antlaşma Teşkilatı’na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bu bina CENTO’nun kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. Bu binanın ön kısmının Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün hizmet binası olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Ankara Talat Paşa Bulvarı ile Atatürk Bulvarı’nın birleştiği noktada, Halkevi binasının yanında yer alan Etnografya Müzesi Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde kurulan ilk müzelerinden birisidir. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927’de ziyarete açılan müzede 1924 ve 1925 yıllarında Türkiye genelinde toplanan eserler sergilenmektedir. Bina dikdörtgen planlı ve tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzerleri oyma süslüdür.
Etnografya Müzesi’nin yapımına 1925 yılında milli müze kurma düşüncesi ile başlanmış, iki yılda inşaat tamamlanmıştır. Binaya 14 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk’e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.
Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Heykeli 1927’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkar Pietro Canonica’ya yaptırılmıştır.
Halkevi civarı
Türk Ocağı Binası (Ankara Halkevi), Fotoğraf: Doğan Hasol
Türk Ocağı Binası olarak 1927-1930 döneminde yapılmış ve Türk Ocakları’nın 1931’de kapanmasından sonra Halkevi tarafından kullanılmış olan yapı, günümüzde Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan projesi, zamanın tanınmış mimarlarından Vedat Tek, Kemaleddin Bey ve İtalyan Giulio Mongeri’nin de katıldıkları sınırlı bir yarışma sonucunda kazanılmıştır.
Yapı Osmanlı mimarlığından esintiler taşır ve daha çok seçmeci bir tarzı yansıtır. Bodrumu ve iki katı olan yapının zemin katının ortasına tiyatro salonu yerleştirilmiştir. Bütün yüzey bezemeleri ön cephede toplanmış, öteki cepheler önemsenmemiştir. Türk odasının tavan boyası ve kartonpiyerlerinin kalıbı dahil bütün ayrıntıları, Atatürk’ün isteği üzerine eski Ankara evlerinden esinlenilerek, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanmıştır.
Yapımı Avusturyalı bir firma tarafından gerçekleştirilmiş olan yapıda Kayserili Hakkı Usta ve Hüseyin Usta emek veren Türk sanatçılardır. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan lambalar Siemens firmasınca imal edilmiştir. Yığma bir inşaattır; ancak lentolarda ve bazı kemerlerde (Ankara’da ilk defa) betonarme kullanılmıştır.
Gazi İstasyonu
Ankara Gazi Paşa İstasyon binası mimar Ahmet Burhanettin Tamcı tarafından tasarlanmıştır. 1 Şubat 1926 tarihinde hizmete giren istasyon Birinci Ulusal Mimarlık döneminin anıtsal nitelikli ilk gar yapıtlarındandır. Mustafa Kemal istasyonun açılış törenine katılmıştır.
Yapıda, eski Osmanlı dinsel dekoratif ögelerinin cephelerde kullanılması ve planın batı şemalarına uygun olması dikkat çeker. Yapıdaki çiniler Kütahya’dan getirilmiştir. Klasik Osmanlı Mimarisi’nden gelen sivri kemerler, 16 yy. çini ve seramiklerinde görülen motifler, Türk evlerindeki gibi ahşaptan nakışlı olan geniş saçaklar, Osmanlı sanatından gelen mimari bezeme öğeleri yapıya ayrı bir görünüm verir.
Atatürk’ün çok önem verdiği Orman Çiftliği’nin arazisinde bulunması bu istasyonun sayısız tarihi olaya tanıklık etmesini de sağlamıştır. Atatürk çoğunlukla konuklarını bu istasyonda karşılar ve uğurlardı.
2000’li yılların başında istasyon işlevine son verilmiş olan yapı günümüzde lokanta olarak kullanılmaktadır.
Hariciye Vekaleti civarı
Hariciye Vekaleti, Fotoğraf: Doğan Hasol
Hariciye Vekaleti zemin kat planı
Arif Hikmet Koyunoğlu’nun anıtsal eseri olan bu yapı sırasıyla Hariciye Vekaleti, sonra Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın hizmetine verilmiştir.
Hafif eğimli bir araziye oturan yapı, bodrum ile iki kattan oluşur. Dikdörtgen planlı yapı, merkezde gün ışığı ile aydınlanan geniş bir salon ve bu salonun çevresindeki mekanlara açılan koridorlardan oluşmaktadır. Yapı, yüksek tutulan tavanları ve plan özellikleriyle bir kışla görünümü sergilemektedir. Planla birlikte simetrik olarak tasarlanmış ön cephede, birkaç basamak sırasıyla ulaşılan giriş kısmı, Osmanlı mimarlığına özgü sütun, başlık ve sivri kemerlerle üç açıklıklı bir portikodan oluşur. Alt katta basık, üstte ise sivri kemerlerin kullanıldığı cephede dışa taşırılmış orta ve yan kısımların üzerlerinde birer alınlık bulunur. Ana cephede görülen zengin tasarıma karşın diğer cepheler yalın ve sıva kaplıdır.
Ziraat Bankası
İlk ulusal mimarlık döneminin karakteristik yapılarından olan banka binasının yapımına 1926’da başlanmış ve 1929 tarihinde tamamlanarak dönemin Başvekili tarafından açılmıştır. Mimarı İtalyan Giulio Mongeri’dir.
Bodrum ve yüksek zemin üzerindeki kat, bir asma kat ve çatıdan oluşmuştur. Katlarda mekanlar ortada banka holü çevresine yerleştirilmiştir. Mermerle döşeli dikdörtgen banka holü katlar boyunca yükselerek ışığı üstten, demir strüktürlü, vitrayla süslenmiş üst örtüsünden almaktadır. Holün çevresindeki sivri kemerli arkadlar üstte Selçuk yıldız motifli korkulukları olan galeriyi taşımaktadır. Kemer alınlıkları, altıgen yıldız desenli turkuaz renkli çini panolarla kaplanmıştır. İçte tüm ögeler Selçuklu ve Osmanlı süsleme sanatından alıntılarla zenginleştirilmeye çalışılmıştır.
Yapının köşeleri yükseltilip dışarı taşırılarak kule görünümü almıştır. Geniş saçaklarının alt yüzeyleri Selçuk geometrik motifleriyle bezelidir. Cephelerde değişik biçim ve boyutlu ögeler dikey girintiler içinde birleştirilmiştir. Her kat için ayrı açıklıklı ve türde kemerleri olan pencereler kullanılmıştır. Taş rozetler, kabartma Osmanlı motifleri, mermerden oyulmuş geometrik desenli balkon korkulukları, kuleler arasındaki kütlelerin korkuluk duvarları, baklavalı sütun başlıkları, mukarnaslı kornişler kullanılan Selçuklu ve Osmanlı sanat ve yapı ögeleridir.
Zemin kat dışarıdan rustik taş kaplamadır. Arka ve yan cepheler öne cepheye kıyasla daha yalındır. Yapıda uygulanan betonarme iskelet sistemini Holzman Firması, elektrik işlerini Zeiss Şirketi üstlenmiştir. Yapının tasarım ve yapım sürecinde Mongeri’nin yanısıra üç öğrencisi, danışman mimarlar, Macar, İtalyan ve Türk işçi ve ustalar çalışmışlardır.
Ulus Meydanı
Ulus İş Bankası
Çembersel girişiyle Ulus Meydanı’na dönük bir köşe yapısı olan Türkiye İş Bankası binası, özgün durumunda ucu yuvarlatılmış ikizkenar bir üçgen biçiminde idi. Üçgenin üçüncü kenarı sonraki eklemeler nedeniyle bugün algılanamamaktadır. Bodrum üzerine, simetrik olarak planlanmış, ortası avlulu beş katı vardır. Yuvarlatılmış köşedeki ana girişten başka yan cephelerden de yapıya girilmektedir.
Mermerden merdivenli ana girişten, üstte galerisi olan oval salona girilmektedir. Renkli camlarla bezeli oval biçimli tepe ışıklığı, üst kat koridorlarının ve banka holünün aydınlatılmasına yardımcı olmaktadır. Girişte ilk görünen ayaklar ve tonozlar alçı işlemelerle bezenmişlerdir. Daire kesitli sütunların taşıdığı birinci kat galerisinin korkuluğu Selçuk geometrik desenli panolardan oluşmuştur.
Cephelerde hem batı, hem de Osmanlı mimarlığından etkiler açıkça görülmektedir. Yapı dıştan zemin, üst üç katın bulunduğu orta bölüm ve en üst kat olmak üzere kesin yatay hatlarla Rönesans üslubu anlayışında üç bölüme ayrılmıştır. Orta bölümdeki üç katta birleştirici pilasterlerle bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. En üst kat ise küçük sütunların oluşturduğu üçer sivri kemerli açıklıklarla ayrı bir şerit biçiminde alt kısımlardan ayrılmıştır. Bir zamanlar eşit uzunlukta olan yan cepheler hafif dışa taşan ve yükseltilen akslarla sınırlandırılmışlardır. Kıvrımlı çizgileri ve bankanın ismi ile girişin üstündeki cam gölgelik yüzyıl dönüşümünde Art Nouveau tarzını uygulayan bazı yapılarda (1900’lerin başında Paris’te bazı metro girişlerinde) görülenlere benzemektedir. Çok süslü olan cephelerde Selçuklu ve Osmanlı bezeme ögeleri, mukarnaslı ve baklavalı sütun başlıkları ve rozetler kullanılmıştır.
Musiki Muallim Mektebi
Türkiye Cumhuriyeti’nde müzik öğretmeni yetiştiren ilk kurum, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Maarif Vekaleti’nin 1924 yılı bütçesiyle kabul edilen ve 1 Eylül 1924 tarihinde orta dereceli okullara müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulan, 1 Kasım 1924’te de öğretim hayatına giren Musiki Muallim Mektebi’dir. 1924-25 öğretim yılı bir bakıma okulun deneme yılı olmuş, 1925-26 yılı başında ise hakiki anlamda müzik öğretmeni yetiştiren bir kurum haline gelmiştir.
Eğitim seferberliğine hız verildiği ilk yıllarda Cumhuriyet’in güzel sanatların müzik dalında bir okul açması, sanata verdiği önemi göstermesi yönünden oldukça anlamlıdır. Mimar Ernst Egli’nin eseri olan bu yapının amacı, batı müziği alanında bilimsel çalışmaların yapılması, yurt ölçeğinde yaygınlaşıp tanınmasını sağlayacak müzik öğretmenlerinin eğitilmesi ve Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’na sanatçı yetiştirilmesiydi.
Egli’nin Ankara’daki modern okul binası, hızla gelişmekte olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentindeki rasyonel-modernist akımın en önemli sembollerinden biri olmuştur. Geleceğin müzik öğretmenlerine batı müziği eğitimi verilen karma bir okul fikri aynı zamanda günlük yaşamın modernleştirilmesini amaçlayan yeni sosyalist ideallerle de ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. Okul binası, yalnızca bir eğitim kurumu olarak değil, aynı zamanda bir konser salonu ve fuayesini, idari ofisleri, sınıfları, yemekhaneyi, yurtları, çalışma ve okuma odalarını içeren bir kompleks olarak hizmet vermiştir. Tüm bu mekanlar açık bir avlu etrafında düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, geleneksel Türk – Osmanlı eğitim yapısı olan medrese plan tipini anımsatmaktadır. Dönemin mali kısıtlamalarına karşın, ses yalıtımı yapılmış odalar, görsel ve işitsel olarak yeterli çözümleri içeren konser salonu gibi elemanlar binanın yapımı sırasında ihmal edilmemiştir.
İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlük Binası
1928 yılında yapılan İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlük binasının mimarı Giulio Mongeri’dir.
Ulus Meydanı yakınında bir köşeye yerleştirilen yapı ilk ulusal mimarlık üslubunda tasarlanmıştır. Kütleleri L biçiminde düzenlenen, bodrum ve zemin üzerine iki katlı yapının girişi köşedendir. Sekizgen biçimindeki bu köşe yükseltilmiş, üstüne kurşunla kaplı bir kubbe oturtularak kule görünümü verilmiştir. Bodrumda ambarlar, mahzen ve kömürlükler, zemin katta yine ambarlar ve satış büroları yer almıştır. Tonozların daire biçimine dönüştürdüğü tavanıyla zemindeki sekizgen giriş holü, çalışma alanlarının bulunduğu birinci katta başmüdür odası olarak kullanılmaktadır. Üst iki katta mekanlar bir koridor üzerine yerleştirilmiştir. En üst katın bir bölümü lojman olarak düzenlenmiştir.
Ana caddeye bakan cephede üst iki katın üç orta aksının yanındaki birer aks dışarı taşırılmış, altta taştan destekler ve üstte hatayi tarz kabartma işlemeleri taşıyan uzantılarla belirtilmişlerdir. Pencereler bu iki kat yüksekliğince uzanan pilasterlerle birleştirilmiştir. Zemin ve ikinci katın pencereleri ile kubbenin altındakiler ve üçlü girişin açıklıkları sivri kemerlidir. Arka cepheler öndekilere kıyasla çok yalındır.
Yapının üçgenli sütun başlıkları, geometrik ya da bitkisel desenli demir parmaklıklar, girift desenli alçı kabartma kemer alınlıkları, taş rozetler, kulenin üstündeki korkuluğun kemercik dizisi gibi ayrıntılarında Osmanlı mimarlığının yapısal ve dekoratif ögeleri kullanılmıştır. Cepheler dıştan taş görünümü verilen sıva ile kaplıdır.
II. Vakıf Apartmanı
Plan
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kira yoluyla gelir sağlamak amacıyla yaptırdığı ve 1926-27 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanıp 1928-30 yıllarında inşa edilen bu görkemli apartman bodrum, dükkanların bulunduğu zemin katın üstünde dışarı taşan dört kat ve çatıdan oluşmuştur. Kısa kenarlarından biri daha dar olan, dörtgen biçimli yapıda zemin katın en önemli özelliği birinci kata da yükselen bir tiyatronun yer alışıdır. İkinci kattan başlayarak daireler ortadaki avluya bakmaktadır. Zamanla iç bölmelerinde değişikliğe uğrayan yapının tip katlarında dördü dışarıya, üçü avluya bakan yedişer hacimli sekizer daire, çatı ve ara katta da Ankara’da büyük bir konut sıkıntısının yaşandığı 1930’larda, milletvekilleri tarafından kiralanan küçük daireler bulunmaktadır.
Uzun cephelerde beş akslık orta bölüm ve yanlardaki ikişer aks, dar cephelerde ortadaki balkonlu bölümün tek akslı yan kısımları dışarı taşırılıp yükseltilerek geniş saçaklı çatılarla örtülmüştür. Böylece ilk ulusal mimarlık döneminin kütle biçimlenmesi görünümü sağlanmaya çalışılmıştır. Yapının dört köşesindeki balkonların ve korkuluklarının yuvarlatılmış hatları, çoğu kare biçimli kemersiz pencereler, süslemenin en aza indirgenmesi yapıyı ulusal üsluptan ayıran ve dönemin rasyonel-modernist yaklaşımını işaret eden özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bezemenin yoğunlaştığı yer, üzerindeki oval kubbesiyle tiyatro salonudur.
Kemer kullanımı yalnızca zemin katındaki eşit aralıklarla yerleştirilmiş ayakları birleştiren yarım daire biçimli kemerlerde görülmektedir. Betonarme iskeleti olan yapı dıştan düzgün kesme taş görüntüsü veren sıvayla kaplanmıştır.
Mimar Kemalettin Bey’in apartman binası Ankara’nın ilk modern yaşama alanı ve ilk betonarme yapılarındandır. Bina tüm bir bloktan oluşmasının yanı sıra, doğu yönünde tek evlerle birlikte tasarlanmış, ancak bu yapılar daha sonra ortadan kaldırılmıştır.
Sağlık Bakanlığı, Fotoğraf: Doğan Hasol
Sağlık Bakanlığı 1. kat planı
1926- 1927 yılları arasında Sıhhiye’de gerçekleştirilen yapının mimarı Theodor Jost’tur.
Yapı uluslararası modern mimarlık üslubunda Türkiye’de yapılmış ilk yapı olarak kabul edilir. Üç kat ve bir bodrum katı olan yapı, üç simetrik yapı bloğundan oluşur. Basamaklarla ve sütunlarla anıtsallaştırılmış olan giriş pek çok merdiveni barındıran lobinin merkezi olan giriş holüne yönelir.
Üst katların sütunları alçı kornişlerle bölünen cephede dikey olarak devam eder. Bu bölümün ve girişin iki yanındaki pencereler dar ve dikeydir. Buna zıt olarak, yanlardaki pencereler geniştir, bu şekilde binanın dikey ve yatay çizgileri arasında denge kurulur. Duvarlar düz ve cepheden farklı olarak gri sıva ile kaplıdır. Giriş ve bodrum katı ise Ankara taşı ile kaplanmıştır.
İç mekanda binanın uzun kenarı boyunca uzanan, her iki tarafında ofisler bulunan koridorlar bulunur. Koridorların sonlarında bulunan pencerelerden doğal ışıklandırma sağlanmaktadır.
Sergi Evi
Sergi Evi planı
1933 – 1934 yılları arasında mimar Şevki Balmumcu tarafından ilk olarak bir sergi sarayı olarak inşa edilen yapı, daha sonra opera binasına dönüştürülmüştür.
Yapının tasarımına, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin, 1933 yılında açtığı yarışma sonucu karar verilmiştir. Yarışmanın duyurusunda, tasarımın modern üslupta olması gerektiği belirtilmiştir. Yurt içi ve yurt dışından toplam altmış iki adayın katıldığı yarışmada, finale kalan iki mimardan biri olan Paolo Vietti Violi’nin projesi çok pahalı bulunduğundan, diğer finalist Şevki Balmumcu’nun projesi seçilmiştir. Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük kamu binalarının, projelerinin yabancı mimarlar tarafından üstlenildiği bir dönemde, uluslararası bir proje yarışmasında bir Türk mimarın birinci olması büyük heyecan uyandırmıştır. Fakat yapının, 1948 yılında Paul Bonatz tarafından, asıl işlevinden oldukça farklı olarak bir opera binasına dönüştürülmesi, aynı yoğunlukta tepkiye yol açmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi, yapının asıl mimarı olan Şevket Balmumcu’yu ciddi biçimde üzmüş ve meslek yaşamının neredeyse sona ermesine yol açmıştır.
Caddeye paralel olarak uzanan yapı, birbirini dik olarak kesen iki kütleden oluşur. Uzun olan eksende, yapının uçları yarım daire olarak sonlandırılmıştır. Bu uzun kütleyi kesen diğer kısa kütle, paralel yerleştirilmiş üç dikey tesisat kulesi ve bunların arkasında kare planlı, yüksek bir kuleden oluşur. Uzun olan kütlede yer alan dar pencere sırası, bu kısımdaki yataylık hissini güçlendirirken, yapının bütününde çok güçlü bir yatay-dikey karşıtlığı oluşturulmuştur. Betonarme strüktürlü yapının ön cephesinde, Ankara taşı renginde suni taş, diğer cephelerde ise fildişi renkli sıva kullanılmıştır.
Ankara Garı ve Gar Gazinosu, 1940’lar
Ankara Garı
1935 – 1937 yılları arasında Mimar Şekip Akalın tarafından tasarlanan ve simetrik cephesinin İstasyon Meydanı’na baktığı yapı, kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan enine bir gelişim gösterir. Demiryolu hattına paralel olarak kurulmuş olan istasyon, hızla gelişmekte olan başkent için yetersiz kalmaya başlayan eski istasyon binasının yerine inşa edilmiştir. Temel işlevinin yanı sıra, başkente gelen yolcuları karşılayan görkemli bir kapı olarak da düşünülen yapı, kavisli ve arşitravlı bir çift sütun dizisiyle, aynı tarihde yanına inşa edilen Gar Gazinosu’na bağlanmıştır.
Simetrik kuruluşlu yapının kat sayıları her biri bodrum üzerine olmakla beraber, merkezden dışa doğru gidildikçe sırasıyla, üçer, ikişer ve birer kat olarak azalır. Ortadaki geniş salon 12 metre yüksekliğindedir ve ön ile arka cephelerdeki geniş pencerelerle aydınlatılmıştır. 1930’lu yılların yapılarında görülen yalın ve modern neo-klasik üslupta tasarlanmış giriş bölümü, az sayıda geniş basamaklar ve ardından yüksek bir sütun sırasıyla düzenlenmiştir. Bu giriş bölümünün iki yanında, yarım yuvarlak olarak dışarı taşan ve yüksekliği boyunca dikey pencerelere sahip birer merdiven kulesi giriş cephesine anıtsal bir görünüm kazandırır. Betonarme konstrüksiyona sahip bina Ankara taşı ile kaplanmıştır.
Günümüzde halen TCDD’nin Ankara ana istasyonu olarak kullanılmaktadır. Gar binası içerisinde Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi, Ankara Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi, Demiryolu Müzesi ve Sanat Galerisi gibi unsurlar yer almaktadır.
Kaynaklar:
İnci Aslanoğlu; “Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923- 1938”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara 2001.
Metin Sözen; “Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi”, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1996 Sibel Bozdoğan; “Modernizm ve Ulusun İnşası”, Metis Yayınları, İstanbul, 2002
Mimarlar Odası Ankara şubesi
www.kentvedemiryolu.com
Docomomo
Arkiv