Birçok dereyi, henüz test üretimi aşamalarında bile kuruma noktasına getiren, bu nedenle ciddi tepkilere yol açmasına, engellenmesi için ortak mücadele platformları oluşturulmasına rağmen birbiri ardına onay verilen ve üretime başlayan HES projeleri…
Bu yolla çevrenin, doğal yaşam alanlarının, ekolojik dengenin yanında tarihi, sosyal ve kültürel değerlere verilen ve geri dönüşümü olmayan zararlar… Kaz Dağları’nı tehdit eden altın madenciliği sevdasına düşen işletmeler, su ve çevre kirliliğini perçinleyen çeşitli sanayi kuruluşları, 3. Köprü, 3. Havalimanı derken şu günlerde ülkenin yalnızca siyasi, ekonomik dengesi değil, ekolojik dengesi de yerle yeksan olma yolunda ilerliyor.
Kentin kuzey ormanlarının üzerinde inşası devam eden 3. Köprü’nün şehrin yeşilini nasıl kazıdığını görmek vicdan sızlatıcı. Köprüye çıkan bağlantı yolları için son olarak Alemdağ Ormanları’ndaki ağaçların katli neticesinde ortaya çıkan ve gazetelere yansıyan fotoğraflar insanın içini acıtmaya yetiyor. Kesilerek odun haline getirilen fidanlar ise, köprü projesi ilk gündeme geldiği günlerde ağaçların kesilmeyeceğini, başka yerlere taşınacağını iddia edenleri acı bir biçimde yalanlar nitelikte.
Öte yandan örneğin Başbakan Erdoğan’ın, ekolojik dengeyi korumak üzere alabalık yavrularını dereye bıraktığı Rize’nin Fırtına Vadisi… Bu ve buna benzer çok sayıda farklı bölgede, hatta doğal SİT alanı olarak kabul edilen vadilerde yapılması planlanan, projelendirilen ya da faaliyete sokulan onlarca HES’in varlığı ister istemez insanın kafasını karıştırıyor.
Bir yanda doğanın ve canlı türlerinin korunması ve sağlıklı devamlılığı için dereye bırakılan alabalıklar, diğer yanda aynı derenin üzerine kurulması planlanan ve deredeki canlı türlerinin sonunu getirecek olan HES’ler…
Dikkate alınmayan ÇED raporlarıyla birlikte, yasa ve yönetmelikler dolanarak bölgeye ve doğal yaşam alanlarına verilen zararlardan dolayı mağduriyetlerini defalarca dile getiren köylülerin hiçe sayılan itirazları… Tabi bunun üzerine başta Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) gibi HES karşıtı çevreci platformlar olmak üzere çok sayıda kişi ve kuruluşlar ekolojik dengenin derelere balık yavrusu bırakılarak korunamayacağını, Başbakan’ın davranışını göstermelik bulduklarını dile getirdiklerinde onlara hak vermemek elde değil.
Yine örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan ve kentte çok yüksek oranlarda ağaç kesilmesi ile sonuçlanacak otoban projesine tepkiler ve protestolar
da sürüyor…
Bu örnekler çoğaltılabilir ve biz bunlarla, demokrasinin tüm kuram ve kurallarıyla birlikte işlediği, gelişmişlikle birlikte gelen ve aslında demokrasinin olmazsa olmaz kriterlerinden biri olan çevresel duyarlılık ve farkındalık düzeyiyle yaşayan toplumlarda değil ama gelişim ve demokratikleşme sürecini tamamlayamamış toplumlarda ne yazık ki sık sık karşılaşırız.
İnsan eliyle doğanın tahribi ve zarar görmesi ile yine bu tahribata karşı insan eliyle verilmeye çalışılan mücadele.Doğanın sahibi değiliz, kullanım hakkı yalnızca bize ait değil ve onu dilediğimizce tahrip etme özgürlüğümüz yok, olmamalı. İnsanoğlunun doğayı ele geçirip onun üzerinde, hiç düşünmeden yaptığı değişimler ne yazık ki yeryüzünde en az bizim kadar yaşama hakkı olan diğer tüm canlı türlerinin bu haklarını ellerinden almamız anlamına gelmektedir. Günümüzde çoğu zaman ekonomik menfaatler, kimi zaman ise toplumsal ya da bilimsel ilerleme ve gelişimler öne sürülerek karayı, denizi veya havayı doğrudan etkileyecek çok çeşitli projelerin, söz konusu etkiler görmezden gelinerek veyahut da hafife alınarak hayata geçirilmesi büyük ekolojik kıyımlara yol açmaktadır.
Doğal çevrenin, hele ki böylesi bilinçli ya da bilinçsiz bir doğa düşmanlığının yaşandığı, aşırı tüketim, küresel ısınma gibi kavramların doğayı ve diğer tüm canlılarla birlikte bizim varlığımızı da tehlikeye soktuğu bir çağda, yeryüzü geleceği açısından korunmasının önemi kritiktir. Kendi evimizden, kentimizden ve ülkemizden başlayarak doğayla aramızda oluşturacağımız uyumlu beraberliğin hediyesini sadece biz değil tüm bir biyoçeşitlilik alacaktır.