Genç Mimarlar Kamu Yapılarına Ait Açılan Yarışmalara Çok İlgi Göstermiyor

Dışişleri Bakanlığı Yerleşkesi Mimari Proje Yarışması Kolokyumu 29 Kasım 2010 tarihinde Dışişleri Bakanlığı binası A Blok'ta gerçekleşti.

Öncesinde B Blok’un ilk üç katında yarışma projeleri sergisi gezildi. Saat 16:30’da başlayacağı duyurulan kolokyum, Jüri Başkanı Umut İnan’ın İstanbul’dan gelen uçağının rötar yapması nedeniyle yaklaşık 1,5 saat sonra başlayabildi. Kolokyuma katılım oranı yüksekti, katılımcılar arasında çocuklar bile bulunuyordu.

Ancak 2 saati aşkın süren oturumun sonlarına doğru toplantı salonunu çok sayıda kişi terk etti. Bayındırlık Bakanlığı’nın proje konusundaki tutumu, genç mimarlar ve usta mimarlar arasındaki ilişkiler, İstanbul – Ankara mimarlığındaki farklar Kolokyum’un ana konularını oluşturdu.

Kolokyum Başkanlığı’nı Aytek İtez yaptı. İlk olarak sözü Jüri başkanı Umut İnan aldı. İnan konuşmasında her yarışmanın bir deneyim olduğunu ve gelecekteki yarışmalara ışık tuttuğunu vurguladı. Bu yarışmaların genç mimarların önünü açmasını amaçladığından bahsetti.

Jüri, kendi deyimleriyle sıkıntılı araziyi gezdikten ve yüklü bir program oluşturduktan sonra yarışmanın çok zor olacağını öngörmüş. Bu yüzden bu kapsamdaki bir yapı için 2 kademeli bir yarışma yapılmış. Ilk aşamaya katılan projeleri incelerken jüri yanılmadıklarını bir kez daha anlamış.

İnan tüm katılımcılara teşekkür etti ve kolokyuma geçildi.

İlk söz alan yarışmada 2. ödülü alan proje müelleflerinden Semra Uygur oldu. Uygur, klasik bir ikinci ödül kazanmış katılımcı konuşması yapmak istemediğini ilk cümlesinde belirtti ve jüriye teşekkürlerini sundu. Jüriye yönelttiği ilk soru, jürinin sonuçlardan ne derece memnun olduğuyla ilgiliydi. Sorularına Bayındırlık Bakanlığı’nın jüriyi oluştururken hangi kriterleri göz önünde bulundurduğuyla alakalı oldu. Bu soruyu bir eleştiriyle pekiştiren Uygur, “Bayındırlık Bakanlığı mimarlığı ve mimarlık ortamını yeterince tanımıyor” dedi.

Yarışmanın ilk aşamasında 1/500 ölçekli çizimler istendiği için şartnameyi yeterince başarılı bulmadığını söyledi. Ayrıca şartnamenin önsözündeki nitelikleri jürinin ne derece karşıladığını da sordu. Pek çok genç ofis için yarışmaların çok masraflı olduğundan şikayetçi olan Uygur, yarışmada 2 kademe olmasına rağmen sürenin yetersiz olduğuna dikkat çekti.

Yarışma sonucunda projelerden anlaşıldığı üzere katılımcıların iyi analizler yapamamış olduğunu ve bunun da okullardaki eğitim eksikliklerinden kaynaklandığının altını çizdi.

Günümüzde yarışmaların iş almak için bir yöntem olarak görüldüğünden yakınan Uygur, yarışma sürecininbir sözü anlattığını ve mimarlığın ana fikrin sonuna kadar sürdürme becerisi olduğunu anlattı. Bu yarışmada bunları göremediğini belirten Semra Uygur, yarışma sonuçlarına saygıları bulunduğunu, ancak kolokyuma katılıp söz alma isteğinin eleştri hakkını kullanmak olduğunu söyleyerek sözlerini bitirdi.

Jüriden söz alan ilk kişi Celal Abdi Güzer oldu. Yarışmaya katılımın hem sayısal olarak hem de proje çeşitliliği açısından düşük olduğunu belirtti.

Yarışma süresinin yatırım programının önceliklerine göre belirlendiğini anlattı.

Genç mimarların kamu yapılarına ait açılan yarışmalara çok ilgi göstermediklerini açıkladı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Opera Binası Mimari Proje Yarışması’na katılımın daha fazla olduğu örneğini verirken gerçek nedenin kendi yapısını ihale yoluyla yaptıran Bayındırlık Bakanlığı’nın gelenekleriyle ilgili olduğunu anlattı. Tartışmadan kaçınmak adına içe kapalı sistemlerin tercih edildiğini ifade etti.

Bunun mimarlık ortamında çok boyutlu biçimde tartışılması gerektiğini söyledi. Sorumluluğun sadece Bayırdırlık Bakanlığı’nın ya da jürinin üstüne yıkılmamasının gerekliliğine işaret eden Güzer, katılımcıların da payının göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi. Zira katılan projelerde 3-4 tipoloji altında çok benzer şemalarla çözümler üretilmiş.

Jüri üyelerinden Haldun Erdoğan, Semra Uygur’a seslenerek projelerinin kendi sayesinde ilk elemede elenmediğini ve bu dereceye kadar geldiğini söyledi.

Bir başka Jüri üyesi olan Cem Açıkkol ise yine sözlerini Uygur’a yönelterek Uygur Mimarlık’ın da çoğu işini yarışma yoluyla aldığını söyledi.

Açıkkol, bu yarışmanın ulusal kapsamda yapılmasındansa davetli olması gerektiğini jüriye karşı savunduğunu belirtti. Böylece daha önce benzer metrekarelerde uygulama yapmış olan deneyimli mimarlar tarafından tasarlanabilirdi. Ancak jüri bu fikre onay vermemiş.

2 kademeli yarışmaların ülkemizde iyi kotarılmadığından dem vuran Açıkkol, yarışmalar yönetmeliğinde bu durumun iyi tarif edilmediğini belirtti. Konuyla ilgili en büyük sorunun yarışmanın ilk aşamasında çok fazla veri istenmesi olduğunu ve 2 kademeli yarışmaların Cumhuriyet Dönemi mimarisinden günümüze iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az düzenlendiğini anlattı.

Kolokyum’da ikinci söz alan kişi ise Hasan Özbay oldu. Öncelikle projeleri kolokyum öncesi yeterince inceleyemediklerini, serginin kurulmasının geciktiğini söyledi. Projelerin 25 Kasım 2010 itibariyle www.bayindirlik.gov.tr sitesinde yayınlanmış olduğunu bildiğini, ama dijital ortamda proje okunmasının zorluklarını dile getirerek serginin öneminden bahsetti. Madur bir mimarın konuşması olarak nitelendirilebilecek bir konuşma yapacağını söyleyen Özbay, birinci seçilen projenin 1970’lerin mimarlık örneklerine benzediğini anlattı.
Jüriye program ve bu programdaki metrekarelerin neye göre belirlendiğini sordu. Katılan projeler arasında çeşitlilik olmadığı konusuna parmak bastı.

Jüri üyelerinden Cem Açıkkol ilk olarak Özbay’a kolokyumun yapıldığı Dışişleri Bakanlığı binasının tasarımcısı olduğundan dolayı teşekkür etti ve kendi tasarladığı yapıda bir kolokyuma katılmanın her mimara nasip olmayacağını söyledi.

Programın büyük bir kısmını odaların oluşturduğunu söyleyen Açıkkol Dışişleri Bakanlığı’nın çalışma sisteminin açık ofis düzenine uygun olmadığını anlattı. Bu yüzden projelerde mecburen topu topu 3 – 4 tip çözüme gidildiğini açıkladı.

Yarışmanın 2 aşamalı oluşu nedeniyle satınalma verilmediğini söyleyen Açıkkol, ödül alan 12 projenin de birinciliğe aday nitelikte ve uygulanabilir olduğunu vurguladı.

Haldun Erdoğan ise 1970’lere ait bir yapı seçilmiş olması eleştirisine karşı jürinin önüne ne konduysa o çerçeve içinde değerlendirdiğini savundu.

Yeniden söz alan Semra Uygur ise kolokyumdaki tartışma ortamının kişilere yönelik değil, meslekle ilgili olması gerektiğini söyledi ve ekledi “Toplanıp tartışabileceğimiz tek ortam kolokyumlar haline geldi”.

Yarışmanın 2. aşamasına kalan ekiplerin Ankaralı olmasına dikkat çeken Uygur, Celal Abdi Güzer gibi Opera Yarışması’ndan örnek vererek orada isen tam tersine İstanbullu katılımcıların kaldığını anlattı.

Deneyimlerinden yola çıkarak sadece jüriye bakarak kimin kazanacağı belli olan bir yarışmaya o arsa için söyleyecek bir sözleri oldukları için katıldıklarını belirtti.

Mimarların yarışmaları iş almak için bir yol olarak görmesi durumunda birbirlerini rakip olarak göreceklerini ve bunun yanlış olduğunu anlattı.

Jüri üyelerinden Cem Açıkkol’un büro tanımlamasının odaların yan yana gelmesi olarak tanımlamasının jürinin projelerde mekan zenginliği aramadığı anlamına geldiğini söyledi.

Programın yeterince iyi düşünülmediğini vurgulayan Uygur, Dışişleri Bakanlığı’nın bu kadar çok sayıda salona aynı anda ihtiyacı olup olmadığını konusundaki şüphelerini dile getirerek jüriye sordu. Zaten hazırda Dışişleri Bakanlığı’nın bir yapısı bulunduğunu, abartılmış bu tür bir programın para kaybı olduğunu ve o arsanın boşa harcanmış olduğunun işareti olduğunu belirtti.

Bunun üzerine jüriden söz alan kişi yine Cem Açıkkol oldu. Arsayı çevreleyen yolun mahkemelik olduğunu, arsayı çok problemli bulduklarını ve arsada mevcutta bulunan arşiv binasının konuyu daha da zorlaştırdığını belirtti. Jüri içindeki tartışmalardan biri bu arsanın rekreasyon alanı olarak bırakılması yönüne geliştiğini anlattı.

Şu an ihtiyaç duyulmasa bile gelecekte bu sayıda ve bu metrekarede mekanların gerekli olabileceğini söyleyen Açıkkol, Danıştay’ın kendi binasına sığamayıp çevresindeki 3 binayı daha kiraladığını örnek verdi.

Kolokyumu izleyen kalabalık içinden söz alan bir katılımcı genç meslektaşları için kamu yapılarının zor olduğundan bahsetti.

Kendi içinde farklı bir topografyada çözülen bir projenin odaların nasıl sıralandığından daha önemli olduğunu ve bu durumu sağlayan ikinci projeyi birinciye göre daha iyi bulduğunu söyledi.

Bu yoruma cevap Jüri Başkanı olan Ümit İnan’dan geldi. Şemanın çok önemli olduğunu anlattı. Ankara’daki işverenlerin diğer şehirdekilere oranla ne istediğini daha iyi bildiğini belirtti. Söz konusu olan proje eğer kamu – devlet yapısı ise yapılması gereken ilk koşulların işlev ve programın getirdiklerini yerine getirmek olduğunu söyledi. Bu işlevi ise protokolün çözme zorunluluğu olduğunu vurguladı.

Daha sonra Haldun Erdoğan ise birinci projeyi açıklayarak savundu, mevcut arşiv binasından kaçarak yeşili koruyan çok iyi bir hiyerarşiye sahip ustaca kurgulanmış mekanlara sahip olduğunu ve bu yüzden çok etkileyici bir proje olduğunu belirtti.

Kolokyuma katılanlardan bir eleştri ise birinci seçilen projenin arsaya ait değilmiş hissi verdiği üzerine oldu.

Kolokyum izleyicilerinden Aykut Dönmez ise üstatların konuştuğunu, ancak genç mimarların sadece bu duruma seyirci kaldığını yarışmaya referans vererek anlattı. Ayrıca 2 ay gibi kısa süre içinde yaklaşık 200 bin metrekare alanı çözmenin, hatta çizmenin bile imkansız olduğundan bahsetti.

Mimarlığın sermayenin kölesi haline geldiğini ve bu durumun meslekten soğumak için yeterli olduğunu sözlerine ekledi.

İç güzelliğin dışa yansıması gerektiğini, yani cephe çözümlerinin de daha iyi düzenlenmesi gerektiğini söyleyen mimar, jüriye yapıya sonradan makyaj mı yapılacağını sordu.

Jüriden sözü alan Haldun Erdoğan ilk yarışmasını 40 yaşlarında kazandığını ve genç mimarları daha uykusuz çok gece beklediğini söyledi.

Erdoğan mesleki görüşünün ilk başta işleve bakmak olduğunu da ekledi.

Cem Açıkkol ise bu yarışmada genç mimarların önünü tıkayan tek etkenin kendisi olduğu hakkında bir espri yaptı. Yarışmada seçilen projelerin çizildikleri gibi uygulanamkayacağını sözlerine ekleyen Açıkkol konsept aşamasındaki bir yapı için cephe kararlarının verilmesinin çok da gerekmediğini savundu.

Celal Abdi Güzer ise İstanbul – Ankara mimarlığı arasında bir fark görmediğini, asıl olanın anlayışlardaki farklılıklar olduğunu belirtti. Gençlerin değil, genç düşüncenin önünü açmak gerektiğini anlattı.

Ayrıca jüri zarflar açıldığında hiç İstanbullu mimarın katılmış olmadığını görünce hayrete düşmüş, 15 bine yakın Mimarlar Odası üyesi olan bir şehirde neden katılım olmadığını merak ettiklerini dile getirdiler.

Nedenlerinden birinin Bayındırlık Bakanlığı’nın kısıtlamaları içinde yapı ortaya çıkarmanın zorluğu olduğu düşünülmüş.

Gençlerin daha çok enerjileri olduğu için daha çok çalışmaları gerektiğini savunuyorlar. Mimarların köle olmadığını, tam tersine özgür olup projelerine müdahalede bulunanlara karşı savaş açmaları gerektiği savunuldu.

Umut İnan genç meslektaşlarını bilinçli olmaya çağırdı. Yarışmalar sayesinde hayatını kazandığını ve kendisinin buna iyi bir örnek olduğunu ima etti.

İnan’a göre yarışmalar eşit değerlendirilmeli ve jüri varsayımlarda bulunmamalı imiş.

Hasan Özbay yeniden söz aldı ve büyük bir yapı yerine büyüyebilen bir yapı yapılmasının neden düşünülmediğini sordu.

Başka bir yorum ise üçüncülük ödülünü alan projenin müelleflerinden Eren Başak’tan geldi. Modernist bir toplumun postmoderne sıkıştırılmış halini yaşadığımızı belirten Başak, işlevselliğin yetmediğini ve değer yargısı problemleri yaşadığımızı dile getirdi.

Genç kuşağın referans alacak elle tutulur birşeye sahip olmadığını belirtti.

Yine aynı ekipten Servet Gümüş ise projesini savunarak o arsaya ait olduğunu örneklerle anlattı. Cem Açıkkol’un bir öğretim görevlisi olduğunu hatırlatarak talihsiz bir açıklamada bulunduğunu söyledi.

Dördüncülük ödülünü alan Özgür Karakaş mikrofonu eline aldı yarışmanın soru – cevap sürecinde yola dair bir önerinin beklenmediğinin jüri tarafından açıklandığını anlattı. 2. aşamada ise tasarıma yol verisini eklemeyin dendi ve bu çözüme ulaşmayı zorlaştırdığından bahsetti.

Çağdaş mimarlıkla geleneksel mimarlık arasında bir köprü oluşturan bir denge isteyen jürinin yarışma sonucunda bunu elde edip etmediğini sordu.

Özcan Uygur ise jürinin mimari, hatta dünya görüşünün çok ayrı bir boyutta olduğunu ve mimari dillerinin uyuşmadığını açıkladı. Jüri kompozisyanlarının artık çok önemli olduğunu, katılımın az oluşunun esas nedeninin bu olduğunu belirtti.

Yarışmada birincilik ödülü alan ekibin konuşmasıyla kolokyum geç bir saatte son buldu.

Kolokyumda ödül töreninin olmaması ise oldukça şaşırtıcı oldu.

Etiketler

Bir yanıt yazın