MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Prof. Haydar Karabey, Taraf Gazetesi'nde yayınlanan yazısında İstanbul'un 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığını Gezi Parkı süreci ile birlikte değerlendiriyor.
Özellikle kente değin sorunlara bunca merkezî müdahalenin yapılması, kentin seçilmiş belediye başkanı yerine sürekli olarak atanmış valinin görüş bildirmesi de ortaya apaçık bir “yönetim krizi” ve hoşgörüsüzlük manzarası çıkardı. Bu da, Olimpiyatlar için yarışanın aslında Türkiye değil de İstanbul olduğu gözönüne alınınca, olumsuz bir etki yapıyor
2020’de İstanbul’un Olimpiyat kenti olup olmayacağına değgin kararının verileceği 7 eylül öncesinde sıkça şu soruyla karşılaşıyoruz:
Tarihimize “Gezi Olayları” olarak geçen hareketin, İstanbul’un 2020 Olimpiyat adaylığını nasıl etkileyeceği birden çok parametreye bağlı.
Öncelikle bu olaylar “uygar Batı” gözünde, en azından büyük kentlerimizde, çağdaş talepleri olan çağdaş bir gençliğe sahip olduğumuzu gösterdi. Hatta kimi Batılı medyada biraz da ırkçı bir söylem ile oradaki Türk işçilerine atıf yapılarak, “bu Türkler buradakilerden çok farklı” anlamında sözler edildi. Olimpiyatların bir anlamda bir “uluslararası gençlik festivali” de olduğu düşünülürse, gençliğimize yapılan bu “övgüler” bizim için olumlu bir durum.
Ancak olayların bir kriz olarak yönetim biçimi, yöneticilerin kimi haklı talepleri bir isyan olarak değerlendirmeleri ve “icabına bakmaları” çok olumsuz bir imaj yarattı. Özellikle kente değgin sorunlara bunca merkezî müdahalenin yapılması, kentin seçilmiş belediye başkanı yerine sürekli olarak atanmış valinin görüş bildirmesi de ortaya apaçık bir “yönetim krizi” ve hoşgörüsüzlük manzarası çıkardı. Bu da, Olimpiyatlar için yarışanın aslında Türkiye değil de İstanbul olduğu gözönüne alınınca, olumsuz bir etki yapıyor.
Eğer, karşılıklı meydan okumalar yerine öncelikle İstanbul’a değgin ortaya çıkan bu ilginç sorun, masa başında gerçekten uzlaşma kültürüne dayalı “müzakereler” ile çözülmeye çalışılsaydı demokrasi adına ciddi puan kazanacaktık.
Bunlar Gezi’ye değgin kimi değerlendirmeler.
Ancak unutmamalıyız ki çok daha farklı ölçütler de var olimpik seçim sürecinde.
Yeni Olimpiyat kentini seçmek için (uluslararası komitenin yazılı kurallarına göre) şu temalar üzerinden değerlendirme yapılacak:
Vizyon, Kentsel Miras ve İletişim, Olimpiyat Oyunları Genel Konsepti, Siyasi Destek ve Halk Desteği, Paralimpik Oyunları, Yasal Konular, Çevre, Finans, Pazarlama, Spor ve Spor Tesisleri, Olimpiyat Köyü, Güvenlik ve Sağlık Hizmetleri, Konaklama, Ulaştırma ve Medya Faaliyetleri.
Ben Gezi’nin ortaya çıkarmış olabileceği yönetim ve “güvenlik” konusunu bir yana bırakarak şu iki noktayı hatırlatayım.
Son dönemlerde, zaten epeyce şiddete bulaşmış olan spor sahalarımız, spor medyamız ve seyirci davranışlarımız yepyeni sorunlarla karşı karşıya. Tribünlere ve seyirci davranışlarına müdahale ile tribünlerin “zapturapt” altına alınma çabası önemli bir soru.
Buna bir de Kırkpınar gibi tam da vitrine sürülebilecek bir etkinliğimize kadar bulaşan çirkin doping olaylarını ekleyerek bakalım. Zaten vitrinimiz daha bir sürü neden ile biraz karışık ve tozlu. Sporda çok fazla uluslararası markamız yok, spor dışı konularda da uluslararası kimi marka değerlerimizi; Orhan Pamuk, Fazıl Say gibilerini sürekli hırpalamaktan geri durmuyoruz.
Beni hem akademik, hem mesleki konumum açısından, hem de doğma büyüme bir İstanbullu olarak en çok üzen konu ise Olimpiyatları almak uğruna neredeyse tüm kenti, doğası, tarihi, kültürü ile “pazara süren” inşaatçı anlayışımız. Bunu anlamak için ulusal komitemizin resmî web sitesindeki dudak uçuklatan tesis görsellerine bakmak yeterli olacaktır. Yedikule, Haydarpaşa gibi tarihî çevrelerimiz, Kuzey ormanlarımız (yine ormanlarımız!) hep Olimpik tesislerle “donatılıyor”.
Uluslararası Komite’nin yukarıda sıraladığımız resmî listesinde tümünün adı doğrudan geçmese de çağımızda çok önemli yeni ölçütler de var bu tür değerlendirmelerde:
Çevreye saygı; sürdürülebilir çevreler yaratmak.
Geçicilik; sökülebilir, dönüştürülecek, farklı işlere yarayacak akıllı yapılar yapmak.
Olimpik Miras; kısacık bir süre için kalkışılan işlerden hangilerinin kentte, oyunlar sonrasında kimler için kullanılacağı, kente ne türden kalıcı katkılar yapacağı.
Artık bu çağdaş konulara da biraz önem vermeyi öğrenebilsek.