Gezi Parkı Hepimizin

Milliyet Gazetesi muhabiri Neşe Mesutoğlu, Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı Hakkı Birkan Işın ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

Taksim ve çevresi için düşünülen projeleri protesto etmek amacıyla, geçen hafta yaklaşık 40 bin kişinin katılımıyla Gezi Parkı Festivali düzenlendi. Etkinliği düzenleyen Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı Hakkı Birkan Işın’la konuştuk.

Taksim Gezi Parkı’yla ilgili son durum nedir?
Hukuki süreç devam ediyor. Bilimsel olarak en yetkin kurum olan ve uzmanlardan oluşan II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 11 Aralık 2012’de “Gezi Parkı’nın 60-70 yıllık kullanım değeriyle tarihe tanıklık eden bir nitelik kazandığı ve geçen sürede dönemin şehircilik anlayışına uygun kararla, İstanbulluların kolektif belleğinde yer etmiş bir alan olduğu” gerekçesiyle, Gezi Parkı ve Taksim Yayalaştırma Projesi’ni reddetti.

Bu karar, parkın hayatta kalması için iyiye işaret, değil mi?
Evet ama bürokratlardan oluşan Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, 27 Şubat 2013 tarihinde verdiği kararla hazırlanan projeyi onayladı. Hem de hiçbir gerekçe göstermeden! Ancak bu karar kesin değil. Danıştay’da dava açılabilir. Zaten, başta Mimarlar Odası olmak üzere, bizim gibi sivil toplum örgütleri dava açma hazırlığında. Onun için herkesi konunun takipçisi olmaya çağırıyoruz ve dava açmalarının ya da açılan davaya/davalara bizzat ya da avukatları vasıtasıyla katılmalarının faydalı olacağını düşünüyoruz.

Taksim Gezi Parkı sizin için ne ifade ediyor?
Biz büyürken bile fazla ağacı, toprağı olmayan çevremizin tek büyük parkıydı. İçindeki köprünün kavisli iniş çıkışı oyuncak gibi gelirdi,
üzerine oturup fotoğraf çektirdiğimiz küçük heykeller de yine oyun arkadaşları gibiydi. Lisede, üniversitede ve sonrasında çay içip Boğaz’a baktığımız ve hayatımızın çok mühim ya da çok matrak meselelerini paylaştığımız, buluştuğumuz bir yer oldu bu park.

Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği üyeleri kimlerden oluşuyor?
Kimimiz kuşaklardır İstanbullu. Taksim’de gelmiş dünyaya; Beyoğlu’nda, Sultanahmet’te, Samatya’da, Sulukule’de, Kasımpaşa’da, Boğaz’da, Kadıköy’de doğmuş ve burada büyümüş. Kimimiz Anadolu’dan, Trakya’dan hayallerle gelmiş, burada yaşamaya devam ediyor. Kimimiz burada yaşamıyor, Anadolu’da, Trakya’da, başka meşgaleler ve mücadeleler içinde. Ama onlar da buralı ve buradalar. Bizimle beraberler, biliyoruz. Biz de onlarla beraberiz. Hepsine buradan selam olsun!

Bu hareket nasıl başladı?
Taksim Dayanışması, ‘Yayalaştırma Projesi’ ortaya çıkınca Mart 2011’de yayınlanan bir deklarasyonla 78 bileşenin ortaklaşa oluşturduğu bir platform. Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası, tecrübeleri ve mesleki öncülükleriyle birlikte bu oluşumun sekreteryalığını da üstlendi. Dayanışma, o tarihten beri hem hukuki mücadele verdi, hem de halkı bilgilendirmek için etkinlikler düzenledi.

Farklı kesimlerden insanlar bu dernek için aynı çatı altında buluşurken neyi amaçlıyordu?
İnci Pastanesi’nin baltalarla parçalandığı görüntüleri, sonra Cumhuriyet Caddesi’ndeki su kemerlerinin kalıntılarının yok edilmesi, üzerine beton dökülmesi, Emek Sineması’ndaki yıkım ve ‘taşıma’ kandırmacasının sürdürülmesi… Bir varmış, bir yokmuş… Her şey hafızadan silinecek nasıl olsa bu hızlı hayatta. Oysa bütün bu eşya ya da mekâna gelen zarar, aslında doğrudan bizi travmatize ediyor. Buna “Dur” demek için bir araya geldik

Tepki olarak hangi yolu seçtiniz?
4 Kasım’da Taksim’e kazma vurulmasının ardından ‘Taksim Dayanışması Nöbetleri’ başladı ve bir ay boyunca her akşam, sonrasındaysa halen devam eden ‘Cumartesi Nöbetleri’yle meydanda imza toplama kampanyası sürdürüldü. Toplanan 50 bin imza, Bölge Koruma Kurulu’na teslim edildi ve kurul projeyi reddetti. Sonrasındaysa başbakanın ‘reddin reddi’ söylemi geldi ve bir üst kurul kararı açıklandı.

Hedefleriniz bu şartlar altında gerçekçi mi?
Hedeflerimiz halkın parkla buluşması, parkın yerine rezidans ve AVM görevi görmesi planlanan kışlanın ihya edilmesinden ve yeni hayaletler yaratılmasından
daha gerçekçi, değil mi? Aslında bu tüneller ve kışla inşası gerçekçi olmayan ve neye hizmet edeceği tam anlaşılamayan projeler. Parkın ve ağaçların, dolayısıyla kuşların, kedilerin, köpeklerin korunması, yaşlıların, çocukların ve gençlerin parkta sanatla ve doğayla buluşması talebi nasıl gerçekçi olamaz? Modernleşme ve kente kaçınılmazmış gibi dayatılan çılgın projeleri bu kadar mı benimsedik?

Mücadeleye nasıl devam edeceksiniz?
İmza toplamaya, bu projenin bize neler kaybettireceğini, geri dönüşü olmayan bir yıkıma yol açacağını anlatmaya devam ediyoruz. İmzalar yakında 100 bini bulacak. Dernek, festival ve bu nöbetler, her kesimden halkın büyük desteğini görerek doğdu. “Taksim hepimizin” diyen herkesle çeşitli şekillerde hep beraberiz.

Son söz?
İstersek olur. Kendimize, kentimize sahip çıkalım, sahip çıktığımızı gösterelim. Hep birlikte yapalım. İnanıyoruz, başaracağız!

“İSTANBULLU İÇİN HAYAT ÇOK ZOR”

İstanbul’da yaşayan insanların her gün işe gidip dönerken yaşadığı tehlike ve atlattığı sıradanlaşmış badireleri düşünürsek, herkesin neden bir sahil kasabasına yerleşmekten, bu şehri bırakıp gitmekten bahsettiğini ve bunu neden bu kadar öfkeyle söylediğini anlayabiliriz. Kime sorsanız, şehrin zenginliğinden faydalandığını değil, çilesini çektiğini söyler. Bu göreceli mahrumiyetin getirdiği öfke ve haset duygularıyla boğuşurken, hayat yeterince zorken, etraftaki güzelliklerin farkına varmaz, kıymetini bilmez hale geliyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın