Gezi Direnişi, tüm ayrıntılarıyla ve belgeleriyle mutlaka kitaplaşmalı. Adı da "Gezi de Demokrasi Bekliyor" olsa keşke...
Edremit’e bağlı Zeytinli Belediyesi, Akçay’ın da komşusu.
Yeni Büyükşehir Belediyeleri Yasası’yla ilk yerel seçimlerde “mahalle”ye dönüşecek; böylece “demokrasinin kalesi” denilerek sözde demokrasi adına yok edilen belediyelerden biri olarak “demokratik işlev”ini de yitirmiş olacak.
Hem de başta Kaz Dağları olmak üzere, Edremit Körfezi’nin doğal ve kültürel değerlerini yaşatmak için sürdürdüğü koruma çabalarıyla ülkenin en çevreci yerel yönetimlerinden biri sayılmasına rağmen…
Nitekim geçen ağustosta düzenlenen “14. Zeytinli Kültür Sanat Şenlikleri” kapsamında GÜMÇED’in düzenlediği ve Edremit Şube Başkanı Mimar Mehmet Akif Öznal’ın yönettiği panelin konusu da “Çevremiz de Demokrasi Bekliyor”du… Konuşmacılar ise bendenizle birlikte CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey’di.
Mimar Öznal, panele esin kaynağı olan “aynı adlı kitabım”ı anımsatarak demişti ki; “doğayı, kenti ve kültürü korumanın ancak demokrasiyi savunarak mümkün olabileceğini anımsatan kitabın adını bu panel için uygun görmemizin nedeni, bu gerçeğin sürmekte olmasındır.”
12 Eylül faşizminin bugün de yürürlükte olan yağma yasaları sorgulanmadan çevreci olunamayacağını belgeleyen 1991 tarihli kitabımdaki örnekleri anımsatırken özetle şunları da belirtti: “Ülkemizdeki çevre sorunlarının temelinde gerçek anlamda kalkınma çabalarına bağlı sanayileşme değil; tam tersi, ulusal kalkınmanın da önünde engel oluşturan, imar soygununa bağlı rant sevdası yatıyor.
Bu sevdanın siyasi egemenliği için, demokrasi karşıtı baskıcı rejimler olmazsa olmaz koşul gibidir.”
Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’na yapılmak istenen “AVM’li Taksim Kışlası” canlandırma (restitüsyon) projesi gündeme geldiğinden beri o kitabı ve o paneli anımsıyorum; Gençliğin ve duyarlı toplum kesimlerinin “Olamaz!” diyerek ayağa kalktığı “Gezi Direnişi”nden önceki günlerde de proje için “diktacı kararlar”ın geçerli olacağı ilan edilmedi mi?
O kadar ki akademisyenlerden oluşan Bölge Koruma Kurulu’nun “proje yanlış, düzeltin” kararı bile hazmedilmeyip, bürokratlardan oluşan Yüksek Kurul’un “hayır, doğru” demesi sağlanmadı mı?
Direniş boyu süren “polis devleti” terörünün de yağma projesine karşı çıkanlara “orantısız devlet gücü”yle saldırmanın en faşist ülkede bile görülmeyen benzersiz bir örneği değil mi?
Ve yine bu tarihsel direniş sadece bir parkı imar talanına karşı yaşatmanın değil; demokratik ve laik hukuk devletinin çıkarcılığa dayalı baskıcı siyasetlere karşı korunmasının simgesi olarak tüm yurda yayılmadı mı?
Hele, parkın basılması ve sonra yaşananlar; çağdaş yaşam özlemimizle birlikte çağdaş yaşam ortamlarınızın da dört gözle demokrasiyi beklediğinin açık kanıtı değil midir?
Gezi Direnişi, tüm ayrıntılarıyla ve belgeleriyle mutlaka kitaplaşmalı.
Adı da “Gezi de Demokrasi Bekliyor” olsa keşke…