Soru Burgos’ta da aynı: Mesele 3-5 park yeri mi? Yanıt da aynı; tıpkı Gezi’de meselenin 3-5 ağaç olmaması gibi, burada da mesele 3-5 park yeri değil...
Burgos, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan muhteşem Katedralinin gölgesinde sessiz sakin bir yaşam süren, 180 bin nüfuslu, epeyce de muhafazakâr, tipik bir Orta İspanya kenti. İspanya İç Savaşı sırasında Diktatör Franco hükümetinin ana üssüydü ve bugün de iktidardaki sağcı Popular Parti’nin (PP) kalelerinden biri. Bu yüzden, hafta sonunda Burgos sokaklarında dolaşmaya başlayan “ruh” çoğu insan için bir sürpriz oldu. Önce sosyal medya, sonra da ana akım medyada yer bulan görüntüler, İstanbul’dakilerle kıyasla oldukça küçük kalsa da, akıllara Gezi Parkı protestolarını getiriyor.
Kapşonlu maskeli gençler barikatlar kurar, çöp bidonlarını ateşe verirken, buranın Çevik Kuvveti de orantısız bir güçle ve plastik mermiler sıkarak üzerlerine gidiyor. Onlarca yaralı ve tutuklu var. Her yaralı ve tutuklu dayanışma ve isyan dalgasının daha da genişleyip yayılmasına yol açıyor. Pazartesi akşamı meydan yine protestocularla işgal edildi. İş durdu ve buldozerler ortalıkta görünmeye cesaret edemediler.
Her şey haftalarca önce başladı aslında; sağcı belediye başkanı Javier Lacalle’nin işçi sınıfı mahallesi Gamonal’da ana bulvarı “yenileme” planlarına tepki olarak. Mahalle dernekleri bu planla mahalle halkının kullandığı ve zaten yetersiz olan ücretsiz araç park alanlarının yok edileceği, işsizliğin zirve yaptığı bölgede pahalı özel park alanları açılacağı gerekçesiyle plana muhalefete başladılar.
Sokaklara Gezi ruhu hakimse, Başkan Lacalle’ye de Gökçek ruhu hakimdi ve halkın tepkisini, itirazlarını hiç dikkate almadı. Sonuç; sokakların yangın yerine dönmesi… Soru burada da aynı: Mesele 3-5 park yeri mi? Yanıt da aynı; tıpkı Gezi’de meselenin 3-5 ağaç olmaması gibi, burada da mesele 3-5 park yeri değil. İlginçtir; Madrid, Katalonya ve Bask gibi zengin bir bölgede olmamasına karşın Burgos yıllardır konutun en pahalı olduğu yer. Burgoslu tanınmış gazeteci ve entelektüel Ignacio Escolar’ın da işaret ettiği gibi, koşullar buralı gençleri büyük kentlere göçe zorluyor: “Okul arkadaşlarının ezici çoğunluğu, Burgos onlara fırsatlar sunmadığı için göçe etmek zorunda kaldılar ve Madrid’de yaşıyorlar.”
Escolar’a göre, İspanya’da konut balonunun patlamasıyla 2009’da tetiklenen ekonomik kriz, Burgos’da büyük ölçüde Antonio Miguel Mendez Pozo isimli yerel işadamının yolsuzluklarıyla katmerlenerek orta sınıfı ve emekçileri vurdu. PP ile yakın ilişki içinde olan ve “Patron” olarak tanınan Mendez Pozo 1980’ler ve 90’lar boyunca inşaat sektöründeki faaliyetleriyle zenginleşti. Hem yaptığı işin hem de yerel iktidarla ilişkisinin karanlık yönleri nedeniyle 1992’de 7 yıl 3 ay hapse mahkum oldu. Ancak, 9 ay sonra serbest kaldı ve işlerini kaldığı yerden sürdürmeye devam etti. Dahası, bu arada bir medya grubu yaratmayı, Burgos’un ana gazetesini ve daha sonra da bir yerel TV kanalını ele geçirmeyi başardı! Bunlar onun siyasi etkisini artırmasını ve Belediye Meclisi ile PP’nin yerel örgütünü kontrol etmesini sağladı.
Şimdi, bilin bakalım Gamonal’ın ana caddesini “yenileme” projesinin arkasında kim var? Eveeet! Bildiniz; “Patron” Mendez Pozo. Ve ülke kriz içinde çırpınıp dururken bu projeye ayrılan bütçe de muazzam: 8 milyon Avro. İflasın eşiğindeki bir belediye bu parayı nereden buldu, bulacak? Böyle bir para varsa, neden semt halkının isteği doğrultusunda sosyal projelere harcanmıyor? Bu soruları soranlara Burgos Belediye Başkanı’nın ilk yanıtı şu oldu: Madrid “dışarıdan” gelen, “protesto turisti” çapulcuları kontrol etmek için daha fazla “Çevik Kuvvet” gönderecek. Başkan protestocuları kente dışarıdan gelen “protesto turistleri” olarak tanımlıyor ama, ne hikmetse tutuklananların tümü Burgoslu!
Birbirlerinden 2 bin km uzaktaki Gezi ve Gamonal’ın ne gibi ortak yönleri var? İkisinde de sivil protestoların kentsel dönüşüm önerilerine karşı gerçekleşmesi bir rastlantı değil. 90’ların sonlarından başlayıp 2000’ler boyunca İspanya emlak sektörü temelli bir ekonomik balon içinde yaşadı ve şimdi de o balonun patlamasının acısını tadıyor. Türkiye’de de konut temelli şişme gittikçe hızlanırken, insanlar komşu ülkelerde hastalıklı kentsel dönüşüm planlarının nelere yol açtığını görüyorlar. David Harvey’in de dediği gibi emlak balonları patladıklarında uzun ve derin ekonomik krizlere yol açıyor.
Emlak temelli hızlı büyümenin genellikle büyük yolsuzluklarla birlikte gerçekleştiği bilinir. İspanya ve Türkiye’de olanlar bunu çok net bir şekilde bir kez daha ortaya koydu. İspanya’da iktidardaki PP’nin finansal kaynakları soruşturuluyor. Ancak, soruşturmanın partinin eski mali sorumlusunun kamu ihaleleri karşılığı inşaat şirketlerinden milyonlar geldiğini açıklaması üzerine başlamış olması yeterince açıklayıcı. Kralın kızı Prenses Cristina’nın adı da bir yolsuzluk skandalına karışmış durumda. Bilal Erdoğan’ın ifadeye gitmeye niyeti yok, Cristina yargıç karşısında ifade verecek. Yine Şeffaflık Enstitüsüne göre yolsuzluğun kamu maliyesine yıllık maliyeti her yıl milyarları buluyor ve bu konuda da Türkiye ve İspanya arasında benzerlikler büyük. Genç işsizliğinin yüzde 50’nin üzerine çıktığı ve gençlerin başka ülkelere göçerek hayata tutunmaya çalıştığı İspanya’da bütün bunları öfkelenmeden karşılaması mümkün mü?
Dahası da var; geçen iki yılda sağcı hükümet İspanya’da kendi tutuculuğunu gündelik hayatın her alanına hakim kılmak açısından epey mesafe aldı. Şimdi bir yandan ülke tarihinin en sınırlayıcı kürtaj yasasını, diğer taraftan da son derece baskıcı bir Kamu Düzeni yasasını meclisten geçirmeye hazırlanıyor. Böyle yasaları olsun ki, İspanya sokaklarına Gezi’den önce çıkan 15-M veya “İndignados” gibi hareketlerle ya da şimdi Burgos’ta kendini gösteren “Gezi Ruhu”na karşı elleri güçlensin.
Sağcı PP hükümetinin kamu hizmeti harcamalarını kesen, ücretsiz sağlık hizmeti alımını neredeyse olanaksızlaştıran, muhafazakâr ambalajlı neo-liberal politikaları dolu düzgün sürdürüşüne bakınca bu ruhun sokakları kolay terk etmeyeceğini söylemek zor değil. Yeni eğitim yasası, yalnızca hükümetin devlet okullarından para almasını değil aynı zamanda özel okullara daha fazla fon ayırmasını öngörüyor. Hatırlatalım ki, İspanya’da özel okulların çoğu “kızlı-erkekli” okumaya da izin vermeyen dini cemaatlerin kontrolündedir.
Türkiye ve İspanya… Benzerlikleri görüyorsunuz, değil mi? İktidardaki partiler de muhafazakâr, neoliberal, Avrupa konusunda kuşkulu çizgileriyle epey benzeşiyor. Hastalık benzerse, tedavi de benzerdir: Daha fazla Gezi Ruhu!