Star Gazetesi, Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri dağıtım törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu ödüller en başta dar kalıpları parçalayacak, kültür ve sanat dünyasındaki vesayete karşı çıkacaktır.
Kendi dar ideolojik camiası dışında hiç kimsenin şiirine, hikayesine, makalesine itibar etmeyen anlayışa karşı bir çıkış noktası olacaktır” dedi.
Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine, Necip Fazıl Kısakürek adına bu anlamlı ödülleri ihdas ettikleri için Star Gazetesi, Ethem Sancak, Murat Sancak ve Mustafa Karaalioğlu’na şükranlarını ifade ederek başladı.
Bu yıl ilk kez verilecek olan ‘Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri’ne layık görülen şair, yazar ve mütefekkirleri de tebrik eden ve uzun, hayırlı, yeni başarılarla dolu bir ömür dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir büyük umudu, aşkı, sevgiyi, büyüten; ‘ölüme, dirime ve aşka düğüne gider gibi gideriz’ diyen, bir modern zaman dervişi, şair Hüseyin Atlansoy’u tebrik ediyorum. Yalnızlığa, ölüme, yabancılaşmaya bir pencere açan; o pencereden, umuda, sevgiye ve geleceğe bakan genç yazarımız Güray Süngü’yü, aynı şekilde tebrik ediyorum. Bize, medeniyetimizin zirvesi Mimar Sinan’ı hatırlatan, eserleriyle tarihi ve bugünü kucaklaştıran, değerli akademisyenimiz Gülru Necipoğlu’nu, yine bu ödüle layık görüldüğü için kutluyorum. Bir kitap aşığı olan, kültürümüze, medeniyet tarihimize eşsiz katkılar sunan, aynı zamanda sahip olduğu hazineyi öğrenci yetiştirmek suretiyle genç nesillere de aktaran akademisyenimiz İsmail Erünsal’ı aynı şekilde tebrik ediyorum” dedi.
“Necip Fazıl Saygı Ödülü, ilk olarak kime verilmeli?” diye sorulduğunda, sanırım herkesin aklına o gelecektir. Selamlamasını dahi, “Dostlarım! Sizi, anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-firavunist duygularımla selamlıyorum” diye yapan, “İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır” diyen, Sevgili Nuri Ağabeyimizi, muhterem Nuri Pakdil’i özellikle kutluyor, tebrik ediyor; bize klas duruşu, bize devrimci başkaldırışı öğrettiği için kendisine şahsım, yol arkadaşlarım, ülkem ve milletim adına sonsuz şükranlarımı sunuyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, Türkiye’deki kültür, sanat ve fikir hayatının böyle bir ödüle ihtiyacı bulunduğuna işaret ederek, “Şahsen bu ödülü son derece önemli, son derece anlamlı buluyorum” diye konuştu.
Türkiye değişirken ve artık zincirlerinden, prangalarından, dar kalıplarından kurtulurken; kültür, sanat ve fikir hayatının da kendisine musallat olan vesayetten de kurtulmasının zamanı geldiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’de ve dünyada, şairlerin, yazarların, mütefekkirlerin adına çok sayıda ödül veriliyor. Bu ödüllerin birçoğuna baktığınızda, belli kalıpları aşamadığını, belli ideolojik gözlükleri atamadığını, kendisine musallat olan vesayetten kurtulamadığını görüyoruz. Ödüllerin, sadece ödüller de değil; teşviklerin, kayırmaların, desteklerin, belli çevrelerde gidip geldiğini, belli camiaların içine hapsolduğunu, belli kalıpların dışına çıkamadığına şahit oluyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri, en başta bu dar kalıpları parçalayacak, kültür ve sanat dünyasındaki vesayete karşı çıkacak, sanatta ve fikirde dahi egemen olan, “al gülüm, ver gülüm” anlayışını ortadan kaldıracağını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ödüllerin, aydın baskısına, aydın vesayetine karşı bir itiraz olduğu umudunu taşıyorum. Kendi dar ideolojik camiası dışında hiç kimsenin şiirine, hikayesine, makalesine, fikrine itibar etmeyen anlayışa karşı, Necip Fazıl Ödülleri bir çıkış noktası olacaktır. Kendi alanı dışında yapılan filmlere, sanat eserlerine, kültür ve sanat ürünlerine itibar etmeyen, mütekebbir, müstekbir ve yabancılaşmış aydın zihniyetine karşı, Necip Fazıl ödülleri kucaklayıcı, kuşatıcı, objektif bir anlayışı inşallah hakim kılacak; bize bu toprağın sesini, kokusunu, nefesini taşıyacaktır. İşte onun için, bu ödüller kalıcı olmak zorundadır. İşte onun için, bu ödüllerin saygınlığı en güçlü derecede korunmalıdır. Hatta, Allah izin verirse bu ödüller yereli aşmalı, uluslararası bir boyut kazanmalı, uluslararası alanda da bir itibara, bir güce kavuşmalıdır. Gerek ödülleri ihdas eden arkadaşlarımızın, gerek ödül komitesinin bu anlayış ve bu vizyonla, bu ödülleri Türkiye’nin en saygın, dünyanın da seçkin ödülleri arasına taşıyacağına gönülden inanıyorum.”
Bu ödüllerle ilgili bir başka boyutun da, taşıdığı isim olduğuna da dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu ödüller Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in o aziz hatırasını yad ederken; aynı zamanda, o aziz hatıra ve o unutulmaz isim üzerinden ödül sahiplerine de eşsiz bir paye veriyor ve inşallah uzun yıllar da bu payeyi dağıtmaya devam edecek. Burada, Üstad Necip Fazıl’la ilgili birkaç önemli noktayı tekrar hatırlatmak isterim” dedi.
Kendisini şahsen de tanıma bahtiyarlığına eriştiğini söylediği Üstad Necip Fazıl’ın jübilesi sırasında onunla olan hatırasını da anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl’ın sadece bir şair, sadece bir yazar, sadece bir mütefekkir değil, bir aksiyon insanı olduğunu belirterek, “Necip Fazıl, o dönemde yüzlerce bugün yüzbinlerce genci dünyaya ve ukbaya hazırlamış, tek başına bir okuldu, tek başına bir ekoldü. Şuraya özellikle dikkatlerinizi çekiyorum, Necip Fazıl’ın bir selefi yoktu. Belki Mehmet Akif diyeceksiniz. Mehmet Akif, Osmanlı Cihan Devleti’nin son münevverlerindendi ve ne yazık ki, Cumhuriyet döneminde fikirlerini özgürce ifade edebileceği, yeni bir fikir iklimi inşa edebileceği zemin olmadı, olamadı” diye konuştu.
Cumhuriyetle birlikte, yeni bir devlet, yeni bir alfabe, yeni bir dil, yeni bir kültür, sanat, fikir anlayışının oluştuğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Özellikle tek parti döneminde kültür, sanat ve fikir belli kalıplara hapsedilmişti ve bu kalıpların dışına çıkabilme imkanı da yoktu. Yani, mazi ile köprüler atılmış, irtibat koparılmış, gelenek adeta baltalanmıştı. Necip Fazıl, işte böyle bir atmosferin insanıydı. Her şey yeniden başlarken, her şey bir anlamda yabancılaşırken, Necip Fazıl, yerli olmayı, bize özgü olmayı, mazi ile irtibat kurmayı başarmış; üstelik de tüm saldırılara karşı bu mücadelesini kararlılıkla devam ettirmişti” dedi.
“Necip Fazıl, bugün bile Türkiye için, genç nesiller için, Türkiye’deki hak mücadelesi için çok büyük bir talihtir, çok büyük bir imkandır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimse yokken, Necip Fazıl vardı. Her türlü saldırının karşısında, tüm o saldırıları üzerine çeken ve o saldırıları püskürten bir Necip Fazıl vardı. Bir ağabey arayan, bir rehber, bir yol gösterici arayan, fikir açlığı içindeki genç nesiller için, önlerinde dimdik duran, azametle duran bir Necip Fazıl vardı. Statükonun gölgesinde kendisine itibar ve şöhret devşirenlere karşı, yapayalnız bir Necip Fazıl vardı. Arkasına, Türkiye’deki, hatta dünyadaki ideolojileri alıp, oradan kendisine şöhret devşirenlere karşı, kendi milli değerlerine sımsıkı sahip çıkıp ayakta kalabilen bir Necip Fazıl vardı.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl’ın, “Su, elektrik, telefon, gaz, ilaç yok… İman, ahlak, insaf, idrak; lügatlerde bile yok. Mektep, kitap, disiplin; bilen, yazan, aldıran yok! Umumi manzara: her sahada mecnun kemiyet, mazlum keyfiyet, mahkum fazilet, mestur felaket, mezun hıyanet, meş’um akıbet: heceleyen yok! Ama bir şey var: Büyük Türkiye hayali…” sözlerini aktararak, bu sözlerin Necip Fazıl’ı anlattığını, O’nun bütün yokların arasında, bahanelere sığınmayıp, Büyük Türkiye idealinin peşinde mücadele veren bir büyük mütefekkir olduğunu belirtti.
Bu azmin, bu kararlığın, bu özgüvenin, yoklukların içindeki bir Türkiye’yi varlık içinde bir Türkiye’ye tahvil ettiğini, ‘Büyük ve Yeni Türkiye’ye giden yola başını koyduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün eğer, ‘Yeni Türkiye’ diyebiliyorsak, ‘Büyük Türkiye’ diyebiliyorsak, bunda, Necip Fazıl’ın izi vardır, eseri vardır, alın teri, gayreti, mücadelesi vardır. O kadar azimliydi, o kadar dimdik ve o kadar heybetliydi ki, görünce dahi, ‘İşte kaybettiğimizi bulduk’ diyebileceğiniz bir şahsiyetti. Düşünün ki, cümlelere, kelimelere, harflere en ağır baskıların uygulandığı bir dönemde, kahramanca öne çıkıp, “Ben varım” diyebilen, “Madem ki ben varım, o zaman Türkiye vardır” diyebilen, hatta, “Benim olmadığım yerde kimse yoktur” diyebilen bir özgüven abidesiydi” dedi.
Bugün sahip olduğumuz, fikir, aksiyon, dimdik duruş ve özgüvenin, Necip Fazıl’ın verdiği mücadelenin, onun kararlı duruşunun, onun diklenmeden dik duruşunun bir eseri olduğunu, Necip Fazıl’ın, bir nesle, şiirden, hikayeden, yazıdan ziyade, özgüven aşıladığı ve o özgüvenin, bugünleri inşa ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl’ın, “Bize kuru akıllar değil, ulvî divaneler lazım. Bize, babasından meccanen devşirdiği iman ruhunu kilitli dolabında ekşitenler ve kokutanlar değil, onu her an ocak üzerinde tutan ve fıkır fıkır kaynatanlar lazım. Bize, mafsal yerlerindeki maddi alışkanlıkla kıbleye dönüp Allah huzurunda iskelet kıvamı halinde duranlar değil, ruh şahlanışı içinde dizilenler lazım” sözlerini aktardı ve O’nun hayatı boyunca, bu idealin mücadelesini verdiğini belirtti.
Şiiriyle, hikayeleri, yazılarıyla, tiyatro eserleriyle, konferanslarıyla bize bu ruhu aşılamanın mücadelesini veren Necip Fazıl’ın, öksüz, hor, yetim ve garip bir davanın, dizleri üzerinde doğrulabilmesi, ayağa kalkabilmesi, öne eğik başını kaldırıp, “Sen Bir Devsin, Yükü Ağırdır Devin / Kalk Ayağa, Dimdik Doğrul Ve Sevin” talimatını veren, “Yarın Elbet Bizim, Elbet Bizimdir / Gün Doğmuş, Gün Batmış, Ebed Bizimdir” denilebilmesi için tüm hayatını davasına vakfeden bir insan olduğunu vurguladı.
Necip Fazıl’a, farkına vardıklarımız kadar, onun mücadelesi sayesinde ulaştığımız ve fakat farkına varmadıklarımız için de borçlu bulunduğumuzu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün eğer, dünün ezilmişleri, mazlumları, ötekileştirilmişleri, “Siyasette ben de varım” diyor, adaletle yönetmenin mücadelesini veriyorsa, bunda Necip Fazıl’ın aşıladığı özgüvenin etkisi vardır. Bugün eğer, yerli, milli değerlerle örtüşen şiirler yazılıyor, romanlar, hikayeler yazılıyor, filmler yapılabiliyorsa, bunda Necip Fazıl duruşunun etkisi vardır. Bugün eğer, Türkiye’nin belli bir kesimini, sessiz yığınlarını, “Köylü, taşralı, cahil, geri kafalı” diye tahkir eden mütekebbirlerin karşısında, “Hadi oradan, sen de kimsin” diyebilen bir cesaret varsa, bir kendine güven varsa, inanın, bunda Necip Fazıl’ın çok büyük katkısı bulunuyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle büyük bir fikir ve mücadele insanı adına ödül dağıtılmasını çok önemsediğini vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Üstad Necip Fazıl adına verilen ve inşallah uzun yıllar verilecek bu ödüller, tekellerin kırılması, belli alanlarda da statükonun güç kaybetmesi, kültür, sanat ve fikir dünyasında vesayetlerin son bulması anlamına gelir. Bakın kusura bakmayın, burada bir hususa da değinmek zorundayım. Necip Fazıl için, fikir çilesi de, fikir namusu da son derece önemli kavramlardı. Hata yaptığında hatasını kabul eden, ama doğru bildiğinden, hak bildiğinden de asla vazgeçmeyen bir fikir namusuna sahipti. Şu anda, esen her rüzgarın önünde eğilen, çıkarlarına göre tavır belirleyen, dün söylediğinin tam tersini bugün söylemekten kaçınmayanlara bakınca, Necip Fazıl’ın ve onun geçmişten alıp bugüne miras bıraktığı fikir namusunu daha iyi anlaşılıyor. İşte en son birisi çıktı, yazdığı bir makalede, devletin geleceği adına seküler güçleri sorumluluk almaya davet etti. Bundan 7 yıl önce, kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan ırkçı kesimler, “Ordu Göreve” diye çağrılar yapıyorlardı. Zamanın cilvesine bakın ki, bugün de, aynı şekilde, kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan, aynı şekilde ırkçı zihinler, devletin geleceği adına seküler güçleri göreve davet ediyor. Eğer, fikrin namusu yoksa, ahlakı yoksa, fikrin ruhu yoksa, işte böyle, insan, en uçlarda döner durur. Bir gün bakarsınız devlet düşmanı olmuş, bir gün bakarsınız darbecilik yapıyor. Bir gün bakarsınız barış güvercini olmuş; bir gün bakarsınız eline taş almış askere atarak teröristlik yapıyor. Bir gün bakarsınız ırkçılıktan şikayet ediyor; bir gün de bakarsınız, kendisinden nefret eden ırkçılardan darbe dileniyor. Bununla da asla bir tek kişiyi kastetmiyorum. Türkiye’nin son 12 yılına bakın, fikir gel-gitlerine bakın, orada çok sayıda böyle örnek göreceksiniz. En uç fikirlerin, ortak çıkarlar söz konusu olunca nasıl da fikri ve fikrin namusunu bir kenara bırakıp ittifaklar kurduklarını göreceksiniz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl, kendisinden öncekiler gibi, bize, “Ahlakı olmayan her mücadelenin yanlış” olduğunu öğrettiğini de vurgulayarak sözlerini şöyle tamamladı: “İnşallah, bizler de, bizden sonraki nesiller de, mücadeleyi, ahlakla, namusla, adaletle sürdürmenin gayreti içinde olacağız. Başkalarının yanlış yapıyor olması, bizim yanlış yapmamızı mazur ve meşru hale getirmez. Onlar ne kadar eğilirse eğilsin, biz ‘Elif’ gibi dimdik olacağız. Üstad Necip Fazıl’ı, bugün bir kez daha rahmetle, minnetle yad ediyorum. Mekanı inşallah Cennet olsun, Rabbim onu rahmetiyle kuşatsın diyorum. Onun aziz hatırasını bu ödülle yaşatacak olan Star Medya Grubu’na tekrar teşekkür ediyorum. İlk defa verilen bu ödüllere layık görülen değerli yazar, bilim insanı ve mütefekkirlerimizi tebrik ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”
Konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan,Yazar Nuri Pakdil’e “Necip Fazıl Saygı Ödülü”nü verdi.
“Necip Fazıl 2014 Ödülleri” kapsamında “Şiir” alanında ödülü Hüseyin Atlansoy, “Hikaye” alanında Güray Süngü, “Fikir-araştırma” alanında Prof. Gülru Necipoğlu ile Prof. Dr. İsmail Erünsal ödül almaya hak kazandı.
Ödül törenine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, çok sayıda edebiyatçı, yazar ve gazeteci katıldı.
Törende, iş adamı Ethem Sancak, Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu ve Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, günün anısına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a üzerinde Necip Fazıl’ın eserlerinden mısraların yer aldığı tablo hediye etti.