Dünkü yazıda "Güzelleşen İstanbul" adlı kitap-albümü karıştırmaya başlamıştık. İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde İstanbul Vali ve Belediye Başkanı olan Lütfi Kırdar'ın "milli şef"in yüksek himayelerinde şehirde başlattığı önemli imar faaliyetle
Önümüzdeki kitap-albüm dönemin Taksim projesinden de uzun uzun söz ediyordu. Bu projenin bugünlerde adı çok geçen Taksim Kışlası’nı ortadan kaldırdığını da hatırlatalım. “Güzelleşen İstanbul’da –dünkü yazıda aktardığım bölümün dışında- bugün bir replikasının yükseltilmesi tasarlanan bu kışladan söz eden şu satırlar da yer alıyor:
“Bugün İnönü Gezisinin bulunduğu yerde, eski Taksim Kışlası ile harap Taksim Stadyomu ve bir takım küçük imalâthaneler, divarları yıkık setler üstünde gazinolar, tamir atölyeleri ve kirli garajlar vardı. Cumhuriyet Hükûmetinin kıymetli ve lütufkâr yardımıyla bütün kışla ve müştemilâtı İstanbul belediyesi tarafından alındı ve ikinci dünya harbinin doğurduğu güçlüklere rağmen, bu harap binalar süratle yıkıldı, molazları kaldırıldı ve böylece elde edilen geniş saha üzerinde Cumhuriyet Meydanından Taksim Belediye Bahçesine kadar uzanan güzel bir bahçe ve gezgi vücuda getirildi.”
Metinde sözü edilen “divarları yıkık setler üzerinde gazinolar”ın eski halini (Taksim Kışlası’na bitişik nizamda) kitap-albümde yer alan bir fotoğraftan tanıyabiliyoruz. Yalan değil, bu alan da epeyce “yıkık dökük” bir manzara arz ediyor. Fakat, birinci katlarında yer alan çok sayıda masadan anlaşılıyor ki, bu “gazinolar” şehir halkının “Kışla”ya yaslanmış olarak vakit geçirdiği önemli mekanlarmış. Kışla çevresinde benzer “insan manzaraları”nın varlığı da fark ediliyor.
Bu hatırlatmaları yapmamın nedeni şu: Taksim Kışlası, müştemilatı, gazinolar vb gibi yapıların yıkılıp ortalığın “temizlenmesi” sonucunda Taksim insansız (veya bugünkü terimle “yayasız”) kalmıştır. Üstelik bu “insansızlaştırma” yöntemi “Güzelleşen İstanbul”un hemen bütün sayfalarında-fotoğraflarında açıkça gözlenmektedir.
Biraz önceki hatırlatmayı yapmamın nedeni de şu: Bugüne kadar yeni “Taksim Projesi”ne ilişkin medyada yer alan çizimlere bakacak olursanız, “insansızlaştırma-yayasızlaştırma” özelliği burada da karşımıza çıkmaktadır. Yani “Taksim’in yayasızlaştırılması”. Asıl mesele de bu olsa gerek zaten…
Bu önemli konu Prof. İhsan Bilgin’in Taraf’ta yayımlanan (19 Şubat) tarihli “Taksim’in Cazibesi” başlıklı yazısında çok güzel ele alınmış
İhsan Bilgin, söz konusu yazısına “Hem İstanbul’un hem de siyasi iktidarın ‘vizyon’ sözcüğü ile paketlenmiş büyük, rüküş, israfkar ve görgüsüz projelere ihtiyacının olmamasının” nedenlerından birisini şöyle izah ediyor: “Evet, Marmaray ve aracılığıyla 100 yıllık gecikmeyle İstanbul’un demiryolu ağını kapatacak, dolayısıyla metrosunu tamamlayacak bir projeye imza atacak bir başbakanın ve belediye başkanının ne kanala ne köprüye ne de Taksim’e ihtiyacı var. Çünkü zaten bunların hepsinden misliyle önemli bir projeyi, İstanbul’un makroformunu yeniden şekillendirecek ve şehri herkes tarafından kolayca ulaşılabilir kılacak hamleyi gerçekleştirmenin eşiğindeler.”
Yazı Marmaray projesini bu şekilde yerli yerine oturtduktan sonra Taksim’e geçiyor. İhsan Bilgin, bu fasıla, şehrin yapılardan, ondan-bundan evvel insanlardan oluştuğu gerçeğinden hareketle Taksım’deki insan manzaralarını değerlendirerek başlıyor: “Ve en sonunda Taksim; tıpkı Boğaza köprü gibi Taksim de kalıcı iktidarların müdahale etmekten kendilerini alamadıkları bir yer olmuştur. Bunda herhalde çokmerkezli bir metropol olan İstanbul’un en önemli merkezi olmasının payı büyüktür; farklı sınıfların, kimliklerin, kuşakların, alt-kültürlerin karşılaşma ‘görme ve görülme’ mekanıdır Taksim. Dolayısıyla kozmopolitlik için örnek gösterilecek ilk yerdir. Metropollerdeki tecrit yaşama biçimlerinin ve alışkanlıklarının başlıca küresel konulardan ve sorunlardan biri olduğu bir dünyada herkesi herkesle karşılaştıran bir yer olarak Taksim’in, aynı zamanda bir trafik kavşağı olması, tek en önemli özelliği değildir. Bu saptamalar Taksim projesinin başlıca meşruiyet zeminini (trafik yerine yaya!) kaydırmakta ve geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Meydanda zaten her türlü sosyal sınıf ve tabakadan, kuşaktan, etnik gruptan ve semtten insanlar ve gruplar bulunmaktadır. İstanbul’da bayram-öncelerinin Eminönü ve Tahtakalesi’nden başka böyle bir yer de yoktur. Dolayısıyla Eminönü-Tahtakale ile birlikte İstanbul’un yayalaştırmak ve yaya çekmek üzere müdahale edilebilecek en son iki yerinden biridir Taksim.”
Bu önemli değerlendirmenin Taksim projesi çerçevesinde öne çıkan “trafik” bahsine ilişkin satırlarından bazıları da şöyle: “Trafik, sadece seyir halindeki araçların toplamı demek değildir. Kentlerde trafik uğruna kaybedilmiş olanlar varsa bunların büyük bölümünü, beceriksizlik ve sakarlıkla kente serpiştirilen trafik akışı için yapılmış inşaatların ve dev altyapıların oluşturduğu aşikardır, yoksa sabah ve akşam arka arkaya dizilmiş araçlar değil.”
Hatırlatmaya gerek yok herhalde; İhsan Bilgin, günümüz Taksim projesinin en tartışılan yanlarından birisi olan “dalış-çıkış tünelli, viyadüklü” projelerden söz ediyor: “Bir kez daha hep birlikte Taksim’in alacağı o dalış-çıkış tünelli, viyadüklü kasvetli peyzajı canlandıralım gözümüzde; gerçekten istiyor muyuz kozmopolitliğin üzerine dökülecek o, büyük ihtimalle öncülleri gibi beceriksizce inşa edilecek kütleleri? Değer mi? Üstelik ne uğruna?”
Daha fazla uzatmayacağım; en iyisi uzun alıntılar yaptığım bu güzel yazının tamamını önünüze almanızdır. Yazıyı “dalış-çıkış tunelleri” inşa edildiğinde Taksim’in ne hal alacağını “somut” olarak şehirlilere anlatmak isteyen bir etkinlikten söz ederek sonlandıracağım. “Kayıtdışı” adı altında toplanan bir grup mimarlık öğrenci ve mimar “dalış-çıkış tüneli”ne dönüşecek olan Sıraselviler Caddesi’nin istikbalinin ne hal alacağını cadde üzerine yerleştirdikleri kartondan bir kapı ile şehir halkına duyurmak istemişler. “Taksim projesi” gerçekleştiğinde Sıraselviler Caddesi’nde yayaların hakkına 80 metre boyunca 1 metre genişliğinde kaldırım kalıyormuş.
“Sesini yükseltmeyen İstanbullulara yeter de artar bile!” diyorsanız, çok da haksız sayılmazsınız doğrusu…
Ama son olarak Taksim Kışlası’nın yıkılarak yerini İnönü Gezisi’ne terk etmesinin değerlendirmesini yapan dönemin gazete yazılarından birisinden birkaç satır aktaracağım. Cumhuriyet gazetesinde Seyfi Aykan yazıyor:
“Taksimde, düne kadar, yabancı bir mimari örneği olarak yaşıyabilmiş Taksim kışlası ve onun altına sığınarak bir zamanlar, yuva kurmuş olan fabrika karikatürleri, tamirhaneler yıkılmış, Taksim Anıtına karşı uzun seneler cephe alabilmiş olan bu zevksizlik mecmuası yerine, bugün ılımlı, duygulu ve zevkli bir enerjinin eseri sayılması lazım gelen (İnönü Gezisine) kavuşmuş bulunuyoruz.”