Han Tümertekin’den Haliç Dayanışması’na Cevap Geldi

Dün Haliç Dayanışması tarafından mimar Han Tümertekin'e yapılan şeffaflık çağrısının ardından Tümertekin'den cevap geldi.

Haliç Tersaneleri’nin yeniden kullanımı projesinin mimar Han Tümertekin tarafından yapılacağı iddiaları Haliç Dayanışması’nı harekete geçirmişti. Dün yayınlanan basın açıklamasında Han Tümertekin’e şeffaflık çağrısı yapan Dayanışma, şu ifadelere yer vermişti: 

“Haliç Dayanışması olarak Temmuz 2013’ten bu yana, sözkonusu alanın, Haliç Tersaneleri bütünlüğünün, Haliç’in ve dolayısı ile kente/bize ait değerlerin korunması, yaşatılması konusunda söz hakkımız olduğundan yola çıkarak örgütlenmiş durumdayız. Tersane emekçileri, mahalleler, meslek örgütleri, STK’lar, uzmanlar ve kent hakkını savunan bireylerden oluşan Haliç Dayanışması örgütlenmesi olarak, 6 asırlık geçmişi olan bu alanın varlığını, üretim ve eğitim programları ile şeffaf bir süreçte sürdürmesini talep ediyoruz.

Bu bağlamda, Y. Mimar Han Tümertekin, Prof. Dr. Oğuz Ceylan ve ekibinin -eğer yeni bir taksim kışlası mimarı olarak anılmak istemiyorlarsa !- hazırlamak üzere oldukları projelerini kamuoyu ile paylaşmalarını bekliyoruz.”

Tümertekin’den Cevap

Haliç Dayanışması’nın çağrısına Han Tümertekin’den beklenen cevap geldi. Bugün tarafımıza bildirilen açıklamada Tümertekin, projenin müellifi olmadığını belirtti. Açıklama metninde şu ifadeler yer aldı:

“Haliç Dayanışması tarafından yayınlanan ve içinde adımın geçtiği çağrı metninde yer alan konunun açıklığa kavuşturulması amacı ile yazıyorum.

Söz konusu projenin müellifi değilim.

Yatırımcının görüşmekte olduğu mimar adaylarından biriyim.”

Etiketler

1 Yorum

  • korhan-gumus1 says:

    “Şimdilik bu yatırımcı ile benim aramdaki bir konu. Hele proje müellifi olayım, o zaman belki ne düşündüğümü söylerim.”
    Eğer yanlış anlamadıysam, Han Tümertekin’in söyledikleri bu anlama geliyor. Haklı, şu anda herhangi bir sorumluluğu yok.
    Korkarım sorumluluğu olduğu zaman da profesyonelliğin gerektirdiği koşulları sağlamak için eminim ki çok geç olacak. Her şeyden önce Tersane bir kamu alanı. Piyasa için üretilen bir üründen, hizmetten söz etmiyoruz. Piyasa için bile olsa, mimarlığın da kamusal bir boyutu, kamusal işleyiş üzerinde bir sorumluluğu olmalı. Kamusal niteliğin oluşumunda mimarlığın da payı olduğuna inanıyorum.
    Örneğin Tarlabaşı sürecinin yalnızca ayrıcalıklı bir yatırımcının, spekülatörün mantığı ile biçimlenmesi kabul edilebilir mi?
    Bir mimar “bu mesele beni ilgilendirmez, benim müşterim, bana para ödeyen yatırımcı, ben onun isteklerine göre proje yaparım” diyebilir mi?
    Biliyorsunuz Demirören projesi önce göklere çıkarıldı. Sonra aradan zaman geçti ve “ben yapmadım” diyerek işten sıyrıldı ve projedeki sorumluluğunu inkar etti. Bir mimarın bir şehrin piyasa mantığı ile dönüşmesini sorgulamaması mümkün mü? Ya mimarlığın naif bir şekilde sanki bir terzi ile müşterisi arasındaki gibi bir ilişki gibi olabileceğine inandı, ya da inanıyormuş gibi yaptı.
    Başka bir örnek: 30 yıldır Taksim projesini yapan mimarlar hep sorumluluklarından sıyrıldılar. Sanki sorumluluk yalnızca siyasetçilerinmiş gibi. Sözen, Erdoğan, Gürtuna zamanında bu projenin uygulanmasına karşı platformlar oluştu, hatırlayanlar bilir, mücadeleler verildi. En sonunda insanlar öldü, yaralandı, şiddet gördü. Bu fikri siyasetçilerin kafasına sokanların, bir kamusal alanda mimarlıkla ilgili işleyişi hiç sorgulamadan bu işi yapanların bütün bu olan bitenlerde bir sorumluluğu yok mu? Mimarlığın bu şehrin kamusal hayatına bu koşullarda, yani bağımlı bir şekilde katılması en başta bu şehre, bu şehrin halkına karşı bir haksızlık değil mi?
    Bence bir mimarın yaptığı işin kamusal niteliğini sorgulamaması, profesyonelliği yalnızca kendi özel alanı içinde kutsaması, her zaman sinsi bir seçkincilik ve sınıfsal bir ayrımcılık içerir.

    Korhan Gümüş

Bir yanıt yazın