Andrew Finkel'in Van Depremi üzerine görüşleri...
2007 yılında, bölgeye ekonomik kalkınma getirmenin en iyi yolları üzerine bir panele katılmak için, bugün yıkıma uğramış olan Erciş’e gitmiştim. Meselenin ne kadar çetrefil olduğunu da daha yola çıkmadan fark ettim. Zira televizyonu açıp, Van’daki hava durumuna bakma gafletinde bulunmuştum. “Burada bir sorun var,” dedim Erciş Belediyesi’nin konferans salonunda toplanan kalabalığa; “Türkiye’nin geri kalanı düşünüldüğünde, aslında Van diye bir yer yok. Haberlerde hava durumunuzu söyleme zahmetine bile girmiyorlar.”
Eğer şu son iki deprem bir şeyleri değiştirdiyse, o da Türkiye’nin doğusunda ne olup bittiğinin daha fazla farkında olmamızdır. Başbakan ve kabine üyeleri, sadece fiziksel değil aynı zamanda siyasi hasarı da tesbit etmek için sık sık ziyarette bulunuyorlar. Bu her ne kadar müstehzi bir gözlem gibi görünse de, bu hükümetin, başka herkesten çok, bir doğal afetin siyasi sonuçlarını anlamak için haklı sebepleri olması beni etkiliyor.
Tamam, belki de abartıyorum. Fakat Türkiye’nin endüstriyel kuzeybatısını vuran 1999 depreminin, yerbilimin ötesine giden çıkarımları olduğu çok açık. Bütün doğal afetler gibi (Bangladeş’teki ya da New Orleans’taki seller) bu sarsıntı da, sadece toprağın altındaki değil toplumdaki fay hatlarını da ölümcül bir isabetle ortaya çıkardı. Yıkılan sadece binalar değildi, insanların istikrarsız, İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasi sisteme olan güvenleri de yıkıldı.
12 yıl önce, bu kadar can kaybının yaşanmasının sebebi yalnızca kusurlu inşaatlar değildi. Yasayı çıkaranlarla onu delenler arasındaki işbirlikçilik kültürünün bir sonucuydu bu. Malzemeden çalan müteahhitler kadar, buna göz yuman bürokratlar ve siyasetçiler de kusurluydu. Tabii, düşük nitelikli daireleri satın alanlar ya da kiralayanların da tam anlamıyla masum mağdurlar olduğu söylenemez. Bu arada, kendi sınıf çıkarlarının peşindeki sıradan insanlar, bürokrasinin ve ordunun bile felaketzedeleri ihtiyaç ânında enkazdan çıkarmakta geç kaldığının farkına vardı.
İzmit depremi, elbette AK Parti’nin 2002’deki seçim zaferinin tek nedeni değil. 2001’deki ekonomik kriz de yardım elini uzatmıştı. En azından, insanların şehirciliğe inancını yitirdiği bir zamanda Tayyip Erdoğan’ın maharetli belediye başkanı olarak ünlenmesi seçim için büyük bir kazançtı.
Peki, Van’daki depremler AK Parti’nin siyasi geleceğini nasıl etkileyecek? Bu soruyu sormak bile uygunsuz görünebilir, üstelik daha Bayram Otel’in enkazından çıkan son bedenler kurtarılmaya çalışılırken. Üstelik Başbakan felaketten siyasi fayda sağlamaya çalışacaklara fırça çekmişken. Ancak, ikinci deprem Van’daki konutların çoğunu yaşanmaz hale getirdi. Buradan varılacak sonuçlardan biri, zaten çoğunun ilk etapta amacına uygun yapılmamış olması; dolayısıyla, 12 yıl önce Türkiye’nin batısında vuku bulan trajediler, bu kez ülkenin diğer tarafında tekrarlanıyor. Binaları yıkan yine işbirlikçilik kültürü. Tek farkla, bu kez AK Parti iktidarda.
Öte yandan, ana muhalefet CHP’nin mensupları dâhil, hükümetin siyasi olarak ağır bir bedel ödeyeceğini öne süren kimseyi henüz bulabilmiş değilim. Ülkenin bir tarafında meydana gelen deprem, diğer yakasındaki insanlara, kendilerinin de savunmasız olduğunu düşündürtecektir elbette, ama bu tek başına hükümetin oylarına mal olmayacak. 23 ekimdeki depremin ardından konuştuğum insanlar, ulusal radarda Van’ın sinyalinin çok düşük olduğunu ve ıstırap ne denli büyük olursa olsun, Türkiye’nin geri kalanının bunu bir türlü hale yola girmeyen Kürt meselesinin bir başka dönemeci olarak göreceğini düşünüyordu.
Şimdi hükümet mayısa kadar şehri yeniden inşa etme sözü verdi. Ancak bu, kış ortasında, bir milyon nüfuslu bölgedeki barınak sorununu çözmüyor. Eli coplu polis, Van Valisi’nin istifasını talep eden göstericileri dağıtarak, hükümetin kurtarma operasyonuyla ilgili başarısız olduğu eleştirilerinin önünü almak istediğini gösteriyor.
Kış vakti insanlara kalacak yer bulmak yeteri kadar zorlu bir görevken, ülkenin en yoksul bölgesinde ekonomiyi yeniden inşa etmek de gerekiyor. Depremden sonra Van’a giden Başbakan’ın hedeflerinden biri, uzman kişi erozyonunu durdurmaktı. Doktorlar, öğretmenler, hatta veznedarlar bile deprem bölgesinden tamamen uzaklaşırlarsa ne olacak?
Geçen akşam CNN International’ı izliyordum. Hava durumu bülteni, dünyanın herhangi bir yeri üzerine olabilirken, meteorolog, bülten boyunca Türkiye’nin kuzeydoğusunda beklenen kar yağışı ile bu yağışın Van’daki çadır kentlerde etkili olup olmayacağından bahsetti.
Dolayısıyla deprem, Van’ın haritada yer etmesini sağlamakla kalmadı, Van küresel yayının hava durumu haritasında da yer buldu. Şimdi artık yalnızca Türkiye değil, bütün dünya Van diye bir yer olduğunu biliyor.