İSTANBUL’a yolcu sayısı bakımından dünyanın en büyük havalimanı inşa etme süreci dün resmen başladı.
Bana göre, dün Bakan Yıldırım’ın en kritik açıklaması projenin finansmanına ilişkin çok iyi bir soruya verdiği cevaptı.
Binali Yıldırım “Proje belirlenen sürede yetiştirilemezse ve işletme süresi başlamazsa bir yaptırımınız olacak mı? Kredi bulma sürecinde geçmiş ihalelerde sıkıntılar oldu, benzer süreçler yaşanır mı” sorularını şöyle cevapladı:
“Yüklenici sorumluluğumdaki gecikmeler kredi temini ile ilgili sorunlardır. Bu konuda İdare de sorumludur. Yüklenici krediyi bulmuştur ancak Hazine tarafından kredinin uygun bulunması süreçleri vardır. Bu süreçlerde gecikmeler oluşabiliyor. Biz bu kez kredi işleri tamamlanmadan özkaynakla başlama şartı koyduk. Diyelim 6 ay süre vereceğim. Mesafe kat edemezsek ondan sonraki dönemi beklemeden özkaynakla firma çalışmaya başlayacak. Diğer işlemler de devam edecek.”
Binali Yıldırım’ın bu sözlerinden 3. Havalimanı ihalesinde hükümetin diğer ihalelerden farklı bir yöntem izlediğini anlıyoruz. Örneğin Koçoğlu Grubu, Çukurova Havalimanı ihalesini 350 milyon euroluk bedelle kazanmıştı. Firma uzun süre kredi aradı ama bulamadı. Projeye yüzde 20 özkaynakla başlamak istese de kalan yüzde 80’lik kredinin garantisini Hazine’ye sunamadığı için çakıldı kaldı. Çünkü şartnamede projeye başlamak için kredinin bulunması, teminatların sunulması ve Hazine tarafından onaylanması gerekiyordu.
Benzer kredi sorunları hem 3. Köprü ihalesinde yaşandı hem de Körfez geçiş ihalesinde. İkisi de hâlâ bekliyor.
Şimdi ortada farklı bir tablo var. Binali Yıldırım’ın bu ihale için açıkladığı özkaynakla işe başlama formülüne ben kendimce ‘hele bir başlayalım, gerisi gelir yöntemi’ dedim.
Örneğin X konsorsiyum ihaleyi 10 milyar euro gibi bir bedelle aldı diyelim. Bir kere 2 milyar euro özkaynağı olması şart. Kalan 8 milyar euro için kredi bulacak. Avrupa’da kriz ABD’de işler çok da iyi gitmezken bunun zorluğunu tahmin edersiniz. Buldunuz diyelim, Hazine de onayladı, sorun yok.
Ama ya tersi olursa. Zamanında krediyi bulamadınız diyelim. 10 milyar euroluk bir işe elinizdeki 2 milyar euro ile başlama şartı getirilmiş. ‘Hele bir başlayalım, gerisi gelir’ demek ve kazmayı vurmak zorundasınız.
Hadi, başladınız diyelim… 2 milyar euroyu harcayıp projeyi de belli bir aşamaya getirdiniz. Ama paranız bitti. Kredi? Yok. Ne yapacaksınız? Kaldı ki bu projenin en önemli bölümü hafriyat ve zeminin sağlamlaştırılmasını da içeren, asıl maliyetin oluşacağı ilk etap. Bu etabın yaklaşık maliyetinin 5 milyar euroyu bulacağı tahmin ediliyor.
Çok yüksek miktarda bir mali yükten bahsediyoruz. Ben ihaleye katılacak hiçbir firmanın kolay kolay böyle bir risk üstleneceğini tahmin etmiyorum.
Dünyanın en çok yolcusuna sahip olacak havalimanı projesinin en önemli sürecinin, ne yer tespiti, ne zemin etüdü, ne ihale süreci ne de bir başka etap olduğunu düşünüyorum. Bu kadar büyük bir projenin en önemli ayağı finansman sürecidir.
Bu projeyi finansman problemi olmayan yani kolay borçlanabilecek bir firmanın almaması durumunda zor günler yaşanacağını düşünüyorum.
En kötü senaryo da; ‘özkaynağını yitiren ve kredi bulamayan konsorsiyumun önce Hazine’nin sonra da kamu bankalarının kapısını çalması’ olur.