Yaşar Adnan Adanalı'nın Mutlu Kent blogunda yer verdiği yazısı.
Haiti, belki de Latin Amerika ve Karayiplerin en bahtsız ülkesi. Köleliğe başkaldıran, ve 1804 yılında bağımsızlığını ilan eden Karayiplerin Afrikalı ülkesi gerçekleştirdiği devrim yüzünden kuruluşundan bugüne başta Fransa ve ABD olmak üzere batılı devletler tarafından sürekli cezalandırıldı. Tam iki sene önce bu zamanlar Haiti’yi 7.0 büyüklüğünde bir deprem vurdu. Hispanyola Adası’nı Dominik Cumhuriyeti ile paylaşan bu yoksul ülkede yaşayan 10 milyon insanın neredeyse üçte biri bu depremden etkilendi. 300.000’den fazla insan hayatını kaybetti, bir o kadarı yaralandı, 1 milyonu da evsiz kaldı. Hali hazırda yarım milyon insan sağlıksız koşullarda, branda, teneke, tahta gibi malzemelerle yapılmış geçici barınaklarda yaşamını sürdürüyor.
Deprem sonrası birçok ülke Haiti’ye toplamda 12 milyar doları bulan yardım sözünde bulundu. Yaklaşık 900 milyon dolarlık yardım taahhüdü ile ABD ve Venezüela başı çeken ülkelerdi. İki ülke de bugüne kadar bu yardımın üçte birini bile gerçekleştirmedi. Diğer ülkeler için de durum farksız. Sözlerin büyük bir kısmı tutulmadığı gibi, harcanan paraların büyük bir kısmı da doğrudan Haiti Devleti’ne veya insanlarına gideceğine aracı şirketlere, bağışçı hükümetlerin ajanslarına, sivil toplum kuruluşlarına gitti. Haiti Liberte’den gazeteci Kim Ives, çok fazla aracının olduğunu, ABD yardımlarına bakıldığında harcanan paranın yaklaşık yüzde 99’unun Pentagon, Dışişleri Bakanlığı, STK’lar ve yüklenici firmalara geri gittiğini belirtir. ‘STK Cumhuriyeti’ olarak adlandırdığı, dış yardımlara bağımlı olma durumunun 40 yıl önce başladığının ve öncesinde Haiti’nin kendine doyurabilen bir ülke olduğunun altını çizer.
Dünyanın en yoksul ve az gelişmiş ülkelerinden biri olan Haiti, mücadele ettiği birçok sorun yetmezmiş gibi, deprem sonrası bu sorunlara yenileri eklendi. Örneğin, kolera gibi ölümcül bir hastalık deprem öncesi Hispanyola Adası’nda görülmezken, Nepalli Birleşmiş Milletler Barış Gücü Askerleri’nin bu hastalığı adaya getirmeleri sonucu yarım milyon insan kolera salgınına yakalandı ve 7000’den fazlası hayatını kaybetti.
Şiddet, yoksulluk, hastalık, deprem gibi yığınla sorundan kacan binlerce Haitili görece stabil ve daha kalkınmış komşu Dominik Cumhuriyeti’ne sığınmanın yollarını aramaya başlar. Aslında Haiti’den Dominik’e göç Hispanyola Adası’nın bir tarihsel gerçekliği. Zamanında komşunun şeker kamışı plantasyonlarında çalışmak için ‘geçici’ olarak göçen Haitili işçiler bu ülkeye yerleşmiş, bugün nüfusun yaklaşık yüzde onunu oluşturuyorlar. Dominik Cumhuriyeti de yıllarca ülkesinde doğan çocuklara vatandaşlık hakkı tanımış. Bugün anne babası Haiti kökenli binlerce Dominik vatandaşı bulunuyor. Ancak, 2007 yılında göçmen karşıtı siyasetin yükselmesi ve kanunların bu yönde değiştirilmesi ile Haiti kökenli ve yasal oturumu olmayanların çocukları, yani yaklaşık 200.000 Dominikli, ‘vatansız’ durumuna düşme riski ile karşılaşır.
Aslında Dominik Cumhuriyeti’nde Haiti karşıtı siyasetin kökeni, devrim sonrası 1821 – 1844 yılları arasında Haitililerin komşularını işgaline kadar gider. Siyasetçiler de toplumdaki Haiti karşıtlığını iç politika malzemesi yapmaktan geri durmazlar. Diktatör Trujillo 1930’larda sınırda bir Haiti katliamına imza atar. Halefi Balaguer, komşuyu işgal etmek üzerinden siyaset yapmaktan geri durmaz. Domimikte ırkçı siyaset, toplumsal olarak da içselleştirilmiş kültürel ırkçılıktan da fazlasıyla beslenir. Yüzde 80’ı melez Dominik toplumunda teninizin rengi nüfus cüzdanınızda belirtilir. ‘Daha beyaz olmak’ bir prestij meselesidir. ‘Sarışın’ bir iltifattır. Köle devrimi gerçekleştirmiş Haitililerin çoğu siyahtır, Dominik kimliğinin ‘ötekisi’, olmak istenmeyen yansımasıdır adeta.
Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti Santo Domingo’ya, kent yoksullarının kurduğu ‘Yaşam Alanlarının Savunusu İçin Kentsel Toplumsal Ağ’ inisiyatifi ile çalışmak için geldiğim günün (4 Aralık 2007) ertesinde, fotoğrafta solda yer alan, Sonia Pierre ile tanışmıştım. Haiti kökenli Dominiklilerin hakları için mücadele eden bu aktivist kadın, tam o sıralar, verdiği mücadeleden dolayı bir uluslararası insan hakları örgütü tarafından ödüle layık görülmüştü. Bir heyet ile Sonia’ya tebrik ziyaretinde bulunmuştuk. Uluslararası saygınlığı olan, ülkenin en tanınan Haiti kökenli vatandaşı bile ırkçı baskılar görebilmiş, 2007 yılının sonlarına doğru vatandaşlıktan çıkartılma davası ile karşı karşıya kalmıştı. Sonia, tanıştığımızdan tam 5 yıl sonra hayatını kaybetmiş. Duyunca çok üzüldüm, umarım yattığı yerde huzurludur.
Şimdi, geride kalan eski dostlarla görüşmek, çalışmalarını takip etmek, desteklemek için önümüzdeki hafta Santo Domingo’ya, tam 5 yıl aradan sonra tekrar gidiyorum. Bir süre İstanbul, Santo Domingo, Port-au-Prince hattında, kentsel dönüşümün, mücadelenin ve mutlu kentin izini süreceğim. Yıkım karşıtı mücadele için örgütlenmiş ve bugün yaşam alanlarının kolektif inşaası için kooperatifleşen kent hareketlerini takip edeceğim. Deprem sonrası Haiti’de yeniden inşa sürecini, Dominik – Haiti ilişkilerini gözlemlemeye çalışacağım. Karayiplerin İstanbul’u Santo Domingo’nun neo-liberal politikalarının ve kentsel dönüşüm hikayesinin son 5 yılda geldiği noktayı merakla araştıracağım. Türkiye’de ancak Survivor yarışma programı ve Acun ile tanınan bu adada aslında öğrenilecek çok şey gizli…
Yaşar Adnan Adanalı’nın tüm yazılarına Mutlu Kent blogundan ulaşabilirsiniz.