De Kort Van Schaik, Hollanda kırsalında modern bir barınak tasarladı.
Hollanda’nın kalbinde kuşlarla dolu açık bir otlakta yer alan bu sakin kır evi, Rotterdam merkezli mimarlık ofisi De Kort Van Schaik tarafından, hem yaz aylarında çevredeki doğayı deneyimlemek için bir barınak hem de dondurucu kış aylarında sığınılacak bir korunak olarak tasarlandı. Adını yakındaki marinadan alan “House on the Raboes”, monokrom gri tonlar ve zengin dokulardan oluşan sakin paleti, çerçeveli manzaraların kompozisyonu ve Hollandalı tasarımcı Sabine Marcelis’in sarı epoksi banyo tasarımı gibi heykelsi parçaları ile minimalist bir iç mekan atmosferine sahip.
Şimdiki sahipleri 1992 yılında bir zamanlar terk edilmiş olan marinayı satın aldığından beri, proje çevresindeki alan modern bir doğa ve su sporları merkezine dönüştürülmüş ve House on the Raboes yeniden canlandırılan bu mülkün son eklentisi olarak yerini alıyor. Bir tarlanın en ucunda yer alan ev, marinanın kamusal alanlarından, sıralı ağaçlar ve arka sınırı oluşturan bir uzun ve dar siyah bina grubu ile ayrılıyor. Uzun bir patika aracılığıyla seremonik bir şekilde ulaşılan ev, ilk bakışta yekpare bir kaya parçası gibi görünüyor. Ancak daha yakından incelendiğinde, üstü kapalı teraslarla bir arada tutulan gevşek bir şekilde gruplanmış üç beton hacim ortaya çıkıyor. İnce camlı kapılarla kapatılan T şeklindeki ara geçit, üç hacmi birbirine bağlarken çevredeki manzaranın çok yönlü olarak izlenebilmesini sağlıyor.
Dikkatlice düşünülmüş bir düzenleme ile özel alanlar ortak alanlardan ayrılırken bir dizi irili ufaklı pencere ve kapı tamamlayıcı manzaralar ve görüş hatları sunuyor. Evi asıl öne çıkaran şey ise mimarların malzeme, renk ve dokulara odaklanması oluyor. Doğru çimento, çakıl taşlarının türü ve boyutu, çeşitli kum dereceleri ve bunların birbirine göre oranları üzerine yürütülmüş kapsamlı bir araştırmaya dayanan zengin dokulu, yerinde dökme beton ev, dokunulabilir güzelliğin ve münzevi zarafetin bir örneği haline geliyor. Beton zeminler cilalanarak çakıl taşı halısı ortaya çıkarılırken, çam ağacı kalıbının izi, beton duvarları, çatı ve tavanlardaki işlenmemiş ahşap plakaların dokusunu yansıtan organik desenlerle kaplıyor.
İnce uygulanmış bir sıva katıyla tamamlanan tuğla iç duvarlar, ahşap kapı doğramaları, pencere pervazları, beton süpürgelikler ve ahşap tavanlarla birlikte sadeleştirilmiş iç mekanları oluşturuyor. Evin kuşkusuz en benzersiz ögesi, Sabine Marcelis’in tasarladığı heykelsi formu ve sarı tonuyla iç mekanın sakin paletine karşı öne çıkan epoksi banyo takımı. Lavabo, duş ve küveti tek bir yekpare hacimde birleştiren ayaklı yapı, işlevselliği artırmanın yanı sıra manzarayı güçlendirmek için akıllıca döndürülebiliyor. Büyük bir pencereye ve tamamen camdan bir çatıya sahip olan banyo, evin karakterine uygun olarak gerçekten bir açık mekan hissi verirken, yerleşim yönü sayesinde ev sakinlerine köpük banyosu yaparken gün batımını izleyebilme ve dışarıdaki bol doğal manzaranın ve huzurunun tadını çıkarma fırsatı sunuyor.