Doğan Hasol, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazısında Haliç Metro Geçiş Köprüsü'nü eleştiriyor.
Önce şunu belirtelim. Bizim övüncemiz “Altın Boynuz” yani Haliç, dünyada tek değil: Bir Altın Boynuz da Rusya’nın doğu ucunda, Vladivostok’ta var. O da “Altın Boynuz”. O da öteki dillerde aynı karşılıkla anılıyor: Örneğin İngilizcede “Golden Horn” denilmesi gibi… Tabii bu isim rekabeti bizimkinin değerini azaltmıyor.
Haliç, gerçekten de hem doğal yapısı hem de yamaçlarındaki tarihsel yapılaşma nedeniyle gerçekten emsalsiz. Bu nedenle de Batılıların da en çok tanıdıkları Altın Boynuz bizimki.
Vladivostok’ta temmuz başında iki köprü birden açıldı: Altın Boynuz Köprüsü ile kıtayı Russki Adası’na bağlayan köprü. Altın Boynuz Köprüsü, 1389 m. boyunda, 737 m. açıklığı olan iki yüksek ayak arasında uzanan gergili (eğik halatlı) bir köprü. Şu anda dünyanın en uzun “gergili” köprüsü. Her iki köprü de Vladivostok’ta Eylül 2012’de yapılması planlanan Asya-Pasifik ülkelerini bir araya getirecek 24. APEC zirve toplantısı için planlanmış ve dört yıldan az bir sürede bitirilmiş.
Gelelim bizimkine… Bizde de on yıl kadar önce başlanan Taksim-Yenikapı metrosunun Haliç’i aşmasını sağlamak üzere bir köprü yapılıyor. Bu köprünün tasarımı için çeşitli girişimler oldu. Dünyanın en ünlü strüktür ve köprü mimarı Santiago Calatrava bile bu amaçla İstanbul’a getirildi. Sonuçta, konsept tasarımı Belediye Başkanımız Kadir Topbaş’a ait olan bir proje, bir mimar arkadaşının da katkısıyla devreye sokuldu. Büyük sorumluluk!.. O günden bu yana da tartışmalar bitmiyor. Köprü, Rusya’daki adaşından çok küçük; ancak bu, onun önemini azaltmıyor. Toplam uzunluğu 507 m., pilonlar arasındaki mesafe 180 m. Köprünün Ekim 2013 sonunda bitirileceği söyleniyor.
Haliç, doğal ve tarihsel nitelikleri bakımından çok özel bir bölge. Orada yapılacak her şey için çok üst düzeyde bir mimari özen gerekiyor. Tartışmalara UNESCO da katıldı. Onlar da yapılacak köprünün Haliç’in efsanevi siluetini bozacağından ve Süleymaniye Camisi’nin görünümünü etkileyeceğinden kaygılılar.
Köprünün hem yüksek taşıyıcı ayakları yani pilonları var hem de tabliyesinin (döşemesinin) altında kolon türünden ayakları… 65 m. yüksekliğindeki pilonlar önce, Altın Boynuz’u simgeleyecek şekilde “boynuz” şeklinde düşünülmüştü; sonra bundan vazgeçildi. UNESCO uzmanlarının uyarıları da dikkate alınarak ayakların yüksekliği 65 m’den 55 m’ye indirildi. O bile fazlayken şimdi yüksekliklerin yeniden 65 m’ye çıkarılacağı, hatta üzerlerine “Altın Boynuz”u simgeleyecek boynuzlar yerleştirileceği söyleniyor. (İyi ki yabancılar Haliç’e “Altın Boynuz” demişler. Ya uygunsuz bir ad koymuş olsalardı ne yapardık?)
İstanbul’a simge eklemek merakımız sürüp gidiyor. İstanbul’un var olan simgeleri yetmezmiş gibi… Var olan simgelerle yarışacak simgeler yaratmak çok kolaymış gibi…
Bizim köprünün bir başka ilginç özelliği de metro istasyonunun tam ortada yer alması. Bu çözümde istasyon, köprüyü genişletip ağırlaştırırken, metroya binecek ve inecek yolcular köprünün yarısını yürüyerek aşmak zorundalar. Aslında bu işin doğrusu, Haliç gibi çok duyarlı bir yörede yer alacak köprü için ciddi bir mimarlık yarışması açılmasıydı. Haliç’e yakışan da bu olurdu. Ne yazık ki olmadı… Ülkemizde mimarlık sürekli olarak göz ardı ediliyor. Yöneticilerimiz nedense danışmayı, bilgi almayı, paylaşmayı, uzlaşmayı sevmiyorlar, aksine, zıtlaşmayı yeğliyorlar. Her alanda olduğu gibi mimarlık alanında da durum farklı değil.
İşte böyle… Vladivostok’taki Altın Boynuz Köprüsü’ne boynuz takmak kimsenin aklına gelmemiş. Herhalde biz daha duyarlı insanlarız!