İkinci Dünya Savaşı Mezarlığı için Anıtsal Bir Ziyaretçi Merkezi

İkinci Dünya Savaşı Mezarlığı için Anıtsal Bir Ziyaretçi Merkezi

Kaan Architecten, Margaten’da yer alan ve İkinci Dünya Savaşı mezarlığı Netherlands American Cemetery için anıtsal bir ziyaretçi merkezi tasarladı.

Fotoğraflar: Simon Menges

Hollanda’da yer alan tek Amerikan mezarlığı olan Netherlands American Cemetery (NEAC), 1960 yılında Maastricht yakınlarındaki 26,5 hektarlık bir alanda İkinci Dünya Savaşı’nda ölen askerlerin anısına adanmış.

2017 yılında Kaan Architecten, Amerikan Savaş Anıtları Komisyonu tarafından alana, küçük bir sergileme alanı ve oditoryum içerecek bir ziyaretçi merkezi tasarlamak üzere görevlendirilmiş.

Hem mezarlığın anıtsal duruşunu benimseyerek hem de Amerikan anıtsal mimarlığına referansta bulunarak “daha büyük bir bütünle harmanlanırken kendi alanına sahip olacak” bir beton ve cam form yaratılmış.

“Birleşmiş Milletler, anıtlar konusunda güçlü bir geleneğe sahip,” diye anlatıyor Kaan Architecten’in kurucularından Vincent Panhuysen.

“DC’de şöyle bir etrafınıza baktığınızda art arda birçok anıt ile karşılaşıyorsunuz.”

“Pek çok savaş ve özgürlük mücadelesi anısına bu yapılar tasarlanıyor ve hepsi bu fedakarlıkların sonsuza kadar korunması amacıyla çok sağlam bir şekilde inşa ediliyor.”

“Taşa kazınmış, betondan dökülmüş bütün bu anıtlar, jenerasyonlar boyu varlığını sürdürmeye devam edecek olan özel yapılar. Bu ilham verici konsept, tasarlayacağımız yapının temellerini oluşturdu,” diye ekliyor Panhuysen.

Mezarlığın merkezi avlusunun doğusunda yer alan, ağaçlarla çevrili dolambaçlı yol, ziyaretçi merkezinin önündeki beton verandaya doğru yavaşça alçalıyor. Bu alana yerleştirilen beton bloklar ise oturma alanını oluşturuyor.

Zemin kat, tavan yüksekliğinde pencereler ile sarılmış ve uygulanan minimal doğramalar ile neredeyse görünmez kılınmış.

Katmanlar halinde dökülen bir beton cephe ise üst katı sarmalıyor. İç mekandaki beton duvarlarla desteklenmesiyle cephe ile çatı arasında küçük bir ışık boşluğu oluşuyor.

“Yapıya belli bir mesafeden bakıldığında, çimlerin üzerinde yüzen bir taş gibi görünüyor.” diye anlatıyor Panhuysen. “Taşın içerisindeki müze dışarıdan pek görünmezken, manzara ve mezarlık her yerden görülebiliyor.”

İç mekandaki ahşap kaplı oditoryum ve ziyaretçi tesisleri; cephe görünümünü yansıtan döküm beton duvarların arkasında yer alıyor.

Oditoryumdaki kavisli köşeler, vefat etmiş bazı insanların kişisel hikayelerinin anlatıldığı sergi alanlarında ferah bir atmosfer yaratmayı amaçlıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın