Neutelings Riedijk Architects, Naturalis Biyoçeşitlilik Merkezi projesi için fosil formları, tasarımcı Iris Van Herpen'in koleksiyonu ile buluşturuyor.
Neutelings Riedijk Architects tarafından moda tasarımcısı Iris van Herpen ile birlikte tasarladığı Naturalis Hollanda Ulusal Biyoçeşitlilik Merkezi, bilimi ve halkı yeni bir mekanda bir araya getiriyor.
Naturalis, Hollanda’nın Leiden kentinde Kral I. Willem tarafından kurulmuş, 1820’den kalma ulusal biyolojik çeşitlilik araştırma enstitüsü. Uzun ve zengin bir geçmişe sahip enstitü, son on yılda katlanarak bir büyüdü ve bu da acil bir yenileme ihtiyacına yol açtı. Ziyaretçi sayısı hızla artarak yılda 400.000’e çıktı.
Moda tasarımcısı Van Herpen’in Hollanda’nın Leiden kentindeki doğal tarih müzesinin genişletilmesi projesi, tasarımcının ilk tam ölçekli mimari projesi oldu.
Var olan uzantısı 1998 yılında Fons Verheijen tarafından tasarlanan müzenin beş katlı galeri alanı, Naturalis Biyoçeşitlilik Merkezi’ne ait kırk iki milyon obje içeren koleksiyonundan eşyaları sergilemek için kullanılıyor.
Neutelings Riedijk Architects, projenin bir parçası olarak şu anda ofis alanı ve depolama için kullanılan mevcut binayı da yeniledi. Yeni bina iki ana unsurdan oluşuyor; yığın şeklinde dikdörtgen bloklar ve 36 metre yüksekliğindeki atriyum.
“Gian Lorenzo Bernini gibi mermer heykeltraşlarının harika eserlerini, taş üstündeki yumuşak kıvrımlı ipeği ve onları zarif bir şekilde birleştirme biçimlerini düşündüm. Amacım ‘couture’ sürecimden çok fazla uzaklaşmak değil, bunun yerine sürece hala devam etmek ve onu bozguna uğratmak.”
Van Herpen
Blokları saran 263 panelin her birine, kumaşı andıran hassas bir his yaratmak için beton ve küçük taneli beyaz mermer agrega ile şekil verildi.
Van Herpen formları oluşturmak için müze koleksiyonlarındaki sayısız taş oluşumuna ve fosillere bakarken, aynı zamanda taş oluşumlarını yerinde görmek için seyahat etti.
“Çok çeşitli kaya oluşumlarına baktım. Volkanik kaya oluşumlarını görmek için Tenerife’ye, erozyon içindeki aşamaları görmek için ise başka bölgelere gittim. Suyun binlerce yıl boyunca, kayaların üzerindeki ayrıntıları nasıl şairane bir şekilde işlediğine tanık oldum. Bu dokuları izlemek zaman yolculuğu yapmak gibi.”
“Taştaki bu sonsuz yaşam nefes kesici, bu donmuş formlar beni taşın kumaş gibi akan bir yapıda olduğunu düşündürdü. Bir elbisenin arkeolojisi gibi mimariyi düşünmeye başladım.”
Galeriler, varolan yapılara ziyaretçilerin giriş yaptığı atriyumdan bağlanıyor. Atriyum sergilere erişim sağlayan büyük bir merdiven içeriyor. Bu ışık dolu alan, kendine özgü altıgenler ve üst üste çakışan dairesel desenler oluşturan çok sayıda prefabrik beton elemandan yapıldı.
Proje, Van Herpen’in ilk büyük ölçekli mimarlık çalışması olmasına rağmen sanatçı, moda ile binaların oluşturulması arasında birçok benzerlik görüyor.
“Çok uzun yıllar boyunca kendi işlerimde mimarlarla çalıştığım için bu projenin çok doğal bir sonuç olduğunu hissettim. Elbette moda ve mimarlık arasında farklılıklar var, ama aynı zamanda pek çok benzerlikler de var. Mimarinin de modanın da her bir parçası, kavramsal düzeyde, teknik düzeyde ve estetik düzeyde yeni bir anlayış ve keşif arayışı içinde. Hem moda hem mimari, bize düşüncelerimizi harekete geçirmemiz için yeni alanlar tanıyor, hayal edebilmemiz için tanıdık olmayan aralıklar sunuyor.”
Van Herpen, narin ve heykelsi kıyafet tasarımlarıyla tanınıyor. Tasarladığı kıyafetlerin içinde, su ve havanın niteliklerine odaklanan ve bir kuş uçuşunun hareketini pileli giysilere çevirmeyi amaçlayan bir koleksiyon da dahil.