İş Kazası Değil Öldürme Lisansı

Her iş kazasının ardından 'sorumlusu varsa...' diye başlanan cümlelerle yapılan açıklamalar, bir duruşun da ifadesi aslında; insan yaşamına verilen önemi de iyi bir biçimde gösteriyor. Sorumlusu olmayan kaza ya da cinayet mi olur?

Soru şu; yasa da çıkarıldı ama iş kazaları sürekli tekrarlanıyor, artık kitle halinde işçi ölümleriyle karşılaşıyoruz, sorun nerede? Yanıt belli; yasa var ama hukuk yok. Hukukun üstünlüğü çöpe atılmış durumda. Bakanları hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet soruşturması durdurulan, rafa kaldırılan bir ülkenin hukukundan bahsediyoruz. Siyasetçinin rant dağıttığı, görevlendirmeler yaptığı ahbap-çavuş kapitalizmine dönüşmüş ekonomide, kronik biçimde ve derinleşerek artıyor, bu cinayet gibi kazalar.

İş güvenliğine dair yasanın yürürlüğe girmesine karşın, giderek artan dozda iş kazası ve ölümlerin olması, bir süredir içinde yaşadığımız hukuksuz ortamın tescili. Yasalar var ama hukuksuzluk içinde sürüyor her şey. Güçler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün yerle bir edildiği, çoğunlukçu bir siyasal atmosferin bir sonucu bu; Anayasal güçleri sindirmiş bir siyasal iktidara yakın olanlar, kurumlar ve kuralları takmıyor. Böyle bir zeminde hareket eden ekonominin rantı katlama peşinde koşan girişimcileri de, iş güvenliğini, çalışma koşullarını, işçinin bedensel bütünlüğü ve yaşam hakkını hassasiyetle el üstünde tutmuyor.

Henüz altı ayı bitmemiş büyük kazanın olduğu madenin işletmecileri, yaptıkları açıklamalarda her şeyin normal olduğuna, bunun nasıl olduğunu anlayamadıklarına bizi ikna etmeye çalışmadılar mı? Yine benzer tablo ortaya çıkıyor.

AVM ve rezidans, rant tutkusu, kısa sürede rantı paraya çevirme tutkusu, her ne diyorsanız deyin; hukukun üstünlüğünün yerle bir olduğu bir ekonomide katlanarak büyüyorsa canların kurban edilmesi sıradanlaşıyor. Ülkeyi yönetenler, sorumluluklarını perdelemek için bunu normalleştiren açılar geliştiriyor.

İş cinayetine siyasal iradenin duruşu da, sorumluluğu perdelemeye dönük. Giderek bir cinayet haline dönüşen iş kazalarında ölenleri ‘şehit’ diye tanımlama adeti boy göstermeye başladı. Görevleri, düzenleme ve denetleme olan, icra gücünü elinde tutan yöneticiler, bakanlar, siyasetçiler; karşılaşılan cinayeti soruşturma, hesabını sorma pozisyonunda iken, ‘şehit’ edebiyatına girmeleri, sorumluluklarını perdelemekle eş değer. İlk söylenecek olan ‘cennete gittiler, rahatlayın’ mı olacak? Bunu en son söyleyecek olan yöneten siyasetçiler olmalıydı. Toplumun inançlarını kullanarak, ‘kadere boyun eğme’ telkininden başka bir şey değil.

Her iş kazasının ardından ‘sorumlusu varsa…’ diye başlanan cümlelerle yapılan açıklamalar, bir duruşun da ifadesi aslında; insan yaşamına verilen önemi de iyi bir biçimde gösteriyor. Sorumlusu olmayan kaza ya da cinayet mi olur?

Son 10 yıllık ekonomi tablosunda AVM ve rezidans patlamasıyla kendini gösteren ‘rant ekonomisi’ artık kitle halinde can almaya başladı. Büyük kentlerde dikilen devasa AVM ve rezidanslar, artık inşaatlarında can veren, bedensel bütünlüğünü kaybeden, çalışamaz hale gelen işçilerin sayıları ile anılacaktır.

Kurumları ve kuralları işlemez hale getirilen bu hukuksuz iş ortamında; hem ağır hapis, hem de rant güdüsü olanın en iyi anlayacağı biçimde ağır maddi tazminatla cezalandırılmayan her bir iş cinayeti, bir sonraki cinayetler için ‘öldürme lisansı’ değil midir?

Etiketler

Bir yanıt yazın