İTÜ, Ağrı Valiliği ile hayata geçirdiği işbirliği kapsamında İshak Paşa Sarayı’nı gravürlerde görülen özgün haline geri getirmek için çalışma başlattı.
Önemli kültür varlıkları arasında yer alan İshak Paşa Sarayı, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi ve Ağrı Valiliği tarafından başlatılan iş birliğiyle özgün haline döndürülecek.
İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyeleri, çalışma kapsamında Ağrı Valisi Dr. Osman Varol ile beraber İshak Paşa Sarayı’nda incelemelerde bulundu. Uzun soluklu ve detaylı bir çalışmanın yürütüleceğini belirten Vali Varol, İshak Paşa Sarayı’nın gravür çizimlerinde görülen özgün haline kavuşmasıyla birlikte daha fazla ilgi toplayacağını belirtti. İshak Paşa Sarayı’nın çevresiyle ilgili çeşitli düzenleme faaliyetleri hakkında bilgi veren Vali Varol, İTÜ akademisyenleriyle yapılacak restorasyonunu çok önemli gördüğünü belirtti ve “ses getirecek önemli bir çalışma” olarak niteledi.
UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan İshak Paşa Sarayı, her yıl daha fazla yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor. İTÜ’nün Ağrı Valiliği ile gerçekleştireceği proje kapsamında saray tepeden tırnağa restore edilecek. Yapıdaki plastik ve cam muhafazalar kaldırılacak ve yapıldığı döneme ait aslına uygun malzemelerle özgün görüntüsüne kavuşturulacak.
İTÜ, yer aldığı restorasyon çalışmalarının yanı sıra tarihi yapılarda çeşitli bilimsel incelemeler de yürütüyor. İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Serkan Angı, Ayasofya Camisi’nde kullanılan doğal taşları inceledi.
Dr. Angı, yapıldığı Roma döneminden Osmanlı’ya uzun bir zaman aralığında değişen mimari estetik anlayışı ve teknikleri ile doğal taşların ilişkisini değerlendirdi. Tunus ve Fransa gibi uzak coğrafyalardan dahi çok farklı doğal taşların Ayasofya’da kullanıldığına dikkat çekti.
İTÜ öğretim üyesi Dr. Serkan Angı ile birlikte doğal taşları inceleyen Doç. Dr. Sedat Bornovalı doğal taşların geçmişten günümüze bir güç sembolü olarak görüldüğünü söyleyerek “Ayasofya tam bir kompozisyon” sözleriyle taş çeşitliliği ve zenginliğini vurguladı. Ayasofya’ya özel bir önem vererek benimseyen Türklerin Osmanlı’dan Cumhuriyete yapının korunmasında ve bugüne taşınmasında çok önemli bir rolü olduğuna değindi: “Mimar Sinan, II. Selim ve I. Mahmut’un kurduğu vakıf, Ayasofya’ya büyük güzellikler eklemiştir. Aynı zamanda zaman içinde yapıyı sağlamlaştırmıştır. Örneğin, Abdülmecid dönemindeki restorasyon yapılmamış olsaydı, 1894 yılındaki depremde büyük olasılıkla Ayasofya yıkılacak ve günümüze ulaşamayacaktı.”