Türkiye'nin dünya çapında ödüllü mimarlarından Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, kentleri dönüştürürken hafızasını silmemek gerektiğini söylüyor.
İnşaat rüzgârına tutulan İstanbul’u önümüzdeki yıllarda büyük bir “kentsel dönüşüm” bekliyor. İstanbul’un tarihi birikimini, siluetini, geçmişini hiçe sayan projeleri gördükçe, bu dönüşümün nelere mal olacağını tahmin etmek zor değil.
Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, Avrupa’nın en başarılı 40 mimarı arasında sayılıyor. Kanyon, İstanbul Modern, Levent Loft gibi son dönemin önemli projelerini gerçekleştiren Tabanlıoğlu Mimarlık’ın sahibi. Eşi Murat Tabanlıoğlu ise son zamanlarda mimari tartışmaların sembolü haline gelen Atatürk Kültür Merkezi’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu. İstanbul’da yaşananları konuşmak için bir araya geldiğimiz Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, “Şehrin hafızası var. Bunu yansıtan binalara saygı gösterilmeli. Dönüşüm barış içinde olmalı. Birilerini gettolara göndererek değil” diyor.
Mimarlık sizin için ne anlam ifade ediyor?
Binanın estetiğine inanmakla bitmiyor bu iş. Mimarlık bir hayat biçimi. Siz bir bina yapacaksınız ve içinde yaşayanlar da mutlu yaşayacak. Bir binayı tasarladığın gün değil, tasarladığın gibi bitirdiğin gün mimarsın. Mimarla sanatçıyla ayıran da bu. Sanatçı bir rüya görüyor ve bunu materyalle bir araya getiriyor. Mimarlar ise ikisini birden yapmak zorunda.
Projelerinizi oluştururken sizin için neler önemli oluyor?
İnsanların düşünceleri çok önemli. Örneğin Büyükdere’de çeşitli projelerimiz var. Baktığında o bölgede yaşayan bir yüksek gelirli Levent bölgesi var. En pahalı metrekare fiyatları burada. Bir de onlara çalışan bir alt gelir grubu Gültepe var. Bizim orada yaptığımız bütün projelerde çok önemli bir söylem var. Bir cadde, o caddenin önünde bir meydancık oluşturmak ama onun öncesinde arkaya kapı açmak. Kanyon’da da yaptık bunu. Loft da da. Her kapıdan gelenin o ortak bölgede buluşmasını sağlıyor. Kapılar ve sınırlar koyduğunuz sürece büyük tepkiler yaratırsınız. Herkesin birbirine daha anlayışlı olduğu ortamlar olduğu zaman bütün bu politizasyon da bitmiş oluyor.
Meydanlar konusuna hep dikkat çekiyorsunuz.
Mimarinin sanatın ve şehirlerin hep birbiriyle buluşturucu bir sinerji yaratmak için araç olduğunu düşünmüşümdür. Yani bir soyluluk göstergesi değil veya bir tabu değil. Mümkün olduğunca hiçbir sınıf farkı olmadan birleştiren alanlar olmasını isterim. Konserler, sinemalar insanların bir araya geldiği yerler. Bugün insanlar birbirlerinin fikirlerinden besleniyorlar. İstanbul’da yaşıyoruz. Bir Taksim Meydanı, bir Beyazıt Meydanı veya Tophane. Biz bu üç meydandan birini kullanabiliyor muyuz? Konser dinlemeye bu alanlara gidebiliyor muyuz? Meydanlar halka açık değil.
Nerede yanlış yapılıyor?
Mimari sadece bina yapmak değildir. Bir binanın estetiği değildir. Örneğin şu an Saphire’de 10 TL ödeyen İstanbul’un en yüksek binasının terasına çıkabilir. Bu durumda Saphire sadece zenginlerin binası olmaz. Bir mimar olarak insanları böyle binalar yapmaya ikna edersek, o insanlar için de şirket için de iyi olacaktır.
Büyük paralar yatırılan projelerde mimarın mı yoksa kazanılacak rantın mı sözü geçiyor?
Onun arkasında bir rant olduğunu bilmek zorundayız. Herkes daha çok metrekare ister. Bunun tam tersi birkaç yatırımcı var. Bazen uyarıda bulunuyoruz. Bu fazla alanların maliyeti artırmaktan başka bir katkısı olmayacağını iletiyoruz. Büyükdere Caddesi gibi bir gerçek var ama. Avuç kadar araziler var. Herkes bu bölgeleri iyi değerlendirmek istiyor.
İstanbul’da büyük bir kentsel dönüşüm projesi var. Doğru dönüşüm için neye dikkat etmek gerekiyor?
İstanbul’un bir imar planı var, ama bir vizyonu yok. Kadir Topbaş bir 3D görüntüsünü yaptırıyor İstanbul’un. Bu ciddi olarak olumlu bir yaklaşım. İstanbul tepelerin olduğu bir şehir. Yapılan bazı binalar hem silueti, hem de imar planını bozuyor. Kadir Bey’in bu yaklaşımı önemli. “Ben 3 boyutlu haritasını yaptıracağım” diyor.
Ama tepkiler ortaya çıkınca oluyor bu. Bina bitmiş oluyor o sırada…
Topbaş’ın kendisi bir mimar olduğu için iyi bir yaklaşımı var yine de.
Komisyonlar kurulması gerekir. Sadece İstanbul değil bir Adıyaman’ın, Konya’nın planı olmalı. Tarihi şehirler plan yapmak zorunda. Oysa örneğimiz Dubai oluyor. Tamamen plastik bir şehir. Orada yürüyemiyorsunuz, çünkü sokak yok. Biz şehirlerimiz için bir takım stratejiler oluşturmak zorundayız. Bu İstanbul’un üzerindeki sıkıntıyı da azaltır. Yeni merkezler yaratmak zorundayız.
Yeni merkez yaratacak yer kaldı mı? Siteler siteler. Her taraf yüksek binalarla doluyor…
İstanbul’un merkezi şu an bitmiş durumda. Merkezdeki dönüşüm de müthiş önemli şu anda. Myworld, Mydream bilmem ne suni suni projeler yapılıyor. Bu projeler bir insanın inisiyatifinde olmamalı. Ben bunlara karşıyım. Şehrin merkezini bırakıyorsun ve bir takım gettolar yaratıyorsun.
Şehirlerin hafızası var Bırakın çirkin kalsın
Atatürk Kültür Merkezi, Emek Sineması tartışmalarını nasıl değerlendirdiniz?
AKM dünyada modern mimarinin temsil edildiği birkaç örnekten biridir. Buna örnek Birleşmiş Milletler’in binası var. Çok mu fakirler de o binayı renove etmiyorlar. AKM’nin mimarisi beğenilmiyor… Olabilir, ancak benim ve senin annenin, onların annesinin gittiği başka bir yer yok İstanbul’da. Türkiye’nin bütün düşünürleri orada zaman geçirmiş. Her şehrin hafızası vardır. Ayasofya ve Topkapı’ya sahip çıktığımız gibi modern binalara da sahip çıkmalıyız. Bazı şeyler bırakın çirkin olsun, zarar etsin ama oranın kimliğini oluştursun. Eksikliklerle güzel hayat.
Değişim eskiler ve yeniler için iyi şeyler getirmeli
Tarlabaşı’nda da yenilenme başladı. Tarih adeta dekor gibi kalıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim ofisimiz 17 yıldır Beyoğlu’nda. Yanımızda pavyon vardı, sonra gece kulübü, şimdi lüks restoran oldu. Bir bölgenin barış içinde dönüşümü vardır. Biri bir yeri terkeder, biri yerine gelir. Ama benzeri gelir. Dengeli ve uyumlu yaşamayı öğrenirler. Bu bölge değişecekse eskileri de yenileri için de iyi bir şey olması lazım. El değiştirme birbirinin içinden geçecek. Bir bölgeyi alıp, gettoya atıp yeni sahipleri budur dememek lazım. Talimhane gerçeği bunu gösteriyor. Sırf otel ve turist şehrin parçası değil. Şehirleri şehir yapan yaşanmışlıktır.