13 Kasım'da son erecek İstanbul Bienali için Pelin Tan, Nikolaus Hirsch ile bir söyleşi gerçekleştirdi ve bu yazı Domus'ta yayınlandı.
Kültür Ajansı’nın konferans küratörü olan Nikolaus Hirsch, Ryue Nishizawa tarafından tasarlanan yeni mekanları aracılığıyla İstanbul Bienali’ni anlattı.
Pelin Tan: 12. İstanbul Bienali’nin küratörleri, sanatçıların tek başına sunumları ve grup sergileri için yeni pavyonlar oluşturmak amacıyla mimar Ryue Nishizawa ile çalıştı. Serginin tasarımı ve içindeki sanat arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Kendi başına küçük bir şehir gibi bu sergi, daha önceki İstanbul Bienalleri’nin kent kavramını hem benimsiyor hem de tersine çeviriyor. İstanbul Bienali’ne sabit bir yer verilmemesi, serginin kendisi üzerinde güçlü bir etkisi olan ve bir bütün olarak İstanbul Bienali’nin karakterini değiştiren depoda bu yılki mekansal küratöryel kararın yoğunlaşmasını sağlıyor.
NH: Daha önceki İstanbul Bienalleri, güçlü kentsel, özel yarı-mekansal stratejiler geliştirmişti ki bunların arasında 2009 yılındaki WHW’nin Yunan okulu, 2007’deki Hou Hanru’nun siyaset yüklü Atatürk Kültür Merkezi ya da 2005’teki Charles Esche ve Vasıf Kortun’un hazırladıkları Beyoğlu’ndaki muhtelif mekanlar da var. Üretimin sanatsal ve sosyal-politik alanları arasındaki sıkı ilişki, İstanbul Bienali’ni dünyada sayıları sürekli artan bienaller arasında eşsiz kılıyor. Şimdi bienal, şehrin örgüsünden çekilip limanın eski “serbest bölge”si olan, oldukça özerk bir yer ve adeta güvenli bir sığınak haline gelmiş depo binalarında gerçekleşiyor. Bu pratik bir seçim, çünkü hem Beyoğlu’ndaki en büyük boş bina hem de hemen İstanbul Modern’in yanında bulunuyor.
Antrepo No.3’ün içi. Fotoğraf: Ryue Nishizawa
Ama bundan daha fazlası var, İstanbul Bienali tıpkı diğer bienaller gibi oldukça kendine dönüşlü özerk bir alan. Birileri buna pişman olabilir ama bu İstanbul için gerekli ve gayet mantık bir adım olabilir. 20. yüzyılın krizinden sonra, 21. yüzyılın küresel bir şehri haline geldi ne de olsa.
Bu bienal için daha genel, müze gibi bir ortamda belirli bir şekilde hareket etmek öneriliyor. Bu hareket, alanın yapısında var olan kritik inançlarını artık izlemiyor. Belki de mekanın yerel nostaljisi fikrinin ötesine geçmek gerekiyor. Genele hoşgeldiniz! Ve şimdi genelin içindeki özgüllüğü keşfedin.
Antrepo No.3’ün iç mekanı. Fotoğraf: Ryue Nishizawa
Antrepo No.3’ün iç mekanı. Fotoğraf: Mahmut Ceylan.
NH: Portikus’taki küratörlük geçmişim sonucu ve bir mimar olarak bunun bir tarifi olmadığını söyleyebilirim. Öncelikle bu eserlerin sergilenmesi için bir mimarinin gerekmediğini anlamak çok önemli. Jan Verwoert ve O’nun Sheffield’deki küratöryel projesi aracılığıyla dediğimiz gibi, “mimarın soruşturulması” hakkında bir seçenek mevcut.
Sanatsal yaklaşım ve bir serginin küratöryel kavramına bağlı olarak, belirli bir sergi tipi düşünmek mantıklı olabilir. Küratör, sanatçılar ve mimar arasındaki temiz bir iş dağıtımıyla gerçekleşebilir ki, bunu Jens Hoffmann, Adriano Pedrosa ve Ryue Nishizawa arasında görüyoruz. Güçlü görselliğine rağmen serginin mimarisi hizmet alanı içinde kalıyor. Ancak, sergi mimari disiplin için sadece bir soru değil, aynı anda giderek daha fazla sanatçının işlerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri bir şey. Bu en son düzenlenen Venedik Bienali’nde apaçık ortadaydı. Song Dong, Monika Sosnowska, Oscar Tuazon ve Franz West gibi sanatçılar diğer sanatçıların çalışmalarının sergilendiği mimari strüktürler yaptılar. Bu durumda sergi sadece bir arka plan olmaktan çıkıyor ve kendi başına sanatsal bir müdahale haline geliyor. Hatta daha da ileri giderek European Kunsthalle için, sanatçılar ile birlikte zarif bir kadavraya benzeyen müzemsi bir mekan tasarlayarak, “sergi” ve “müze” kavramlarını birleştirmek için çalıştık, sonuçta konteyner, arka plan ve sanat nesnesi arasında ve hizmet eden ile hizmet edilen arasındaki farkları eriten “Kurumsal Yapılanma” (Markus Miessen, Philipp Misselwitz ve Matthias Görlich ile birlikte hazırladığımız kitabın adı) stratejisini geliştirdik.
Antrepo No.3’ün iç mekanı. Fotoğraf: Mahmut Ceylan.
11. ve 12. İstanbul Bienalleri’nin tam arasında, 2010 yılının Eylül ayında meydana gelen galeri saldırıları çarpıcı bir düşünceyi oluşturdu. Bir sayaç ritmi gibi, bienalin boşluğu dolduruluyor.
Ryue Nishizawa tarafından hazırlanan Antrepo maketi
Martha Rosler’in Savaşı Eve Taşımak: Güzelim Ev (1966–1972) serisinden. Fotoğraf: Nathalie Barki.
Açılış akşamı sırasında Antrepo. Fotoğraf: Mustafa Önder.