İstanbul'un finans merkezi olması için altyapıdan banka merkezlerinin taşınmasına kadar bir dizi çalışma yapılıyor.
Uzmanlar, parayı çekmek için yüksek miktarda fon oluşturulması gerektiğini belirtiyor. Varlık yönetimindeki büyüme ise bireysel emeklilik sisteminin (BES) gelişmesiyle mümkün.
Yirminci yüzyılın başında dünya finans merkezlerinden biri olarak kabul edilen İstanbul’a tekrar eski gücünü kazandırmak için İstanbul Finans Merkezi (İFM) projesi başlatıldı. Bu kapsamda finansla altyapının hazırlanmasından, sosyal yaşamı cazip hale getirecek çalışmalara ve ihtisas mahkemeleri gibi kanuni altyapının hazırlanmasına kadar bir dizi faaliyet yürütülüyor. İki hafta önce Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen Uluslararası Gayrimenkul Fuarı’nda konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Biz inanıyoruz ki, İstanbul önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın ilk on finans merkezi arasında olacak.” diyerek bu konudaki kararlılığı gösterdi. Hatta bu proje için yapılan çalışmalara örnek olarak Türk Hava Yolları’nın dünyadaki birçok noktaya doğrudan uçuş yapmasını gösterdi. Diğer taraftan merkezi Ankara’da bulunan başta Merkez Bankası ve kamu bankaları olmak üzere birçok finans kurumunun İstanbul’a taşınması işlemleri devam ediyor. Ancak parayı İstanbul’da misafir etmek için atılacak adımların başında, kayda değer fon oluşturmak geliyor. Bu konuda da Türkiye’nin ciddi oranda bir varlık yönetimi sistemine ihtiyacı var. İşte bu noktada Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) önemi bir kat daha artıyor.
Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) Yönetim Kurulu Başkanı ve Vakıfemeklilik Genel Müdürü Mehmet Bostan, İstanbul’un hâlihazırda bir finans merkezi olduğuna işaret ederek, “Eğer İstanbul’un uluslararası finans merkezi olması isteniyorsa bu projenin temelini varlık yönetimi (asset management) oluşturacak. Bunun da gerçekleşme ihtimali ancak ve ancak bireysel emeklilik sisteminin büyümesiyle olur. Dolayısıyla varlık yönetimini beslememiz gerekiyor. Türkiye’de şu anda bu kadar fonu biriktirecek, bir araya toplayacak başka bir enstrüman yok.” değerlendirmesini yapıyor. Zaten yılbaşından beri sisteme katkı payının yüzde 25’i kadar da devlet desteği verilmesi BES’e verilen önemi gösteriyor. Devlet desteğini ‘Türk halkının cebinden sisteme 100 lira girecekse 25 lira da devlet koyacak’ şeklinde özetleyen Bostan, fon büyüklüğünün yıl sonuna kadar 30 milyar lirayı geçmesini bekliyor. Geçen yılın ilk 2 ayının sonuçlarına bakıldığında sistem 3 kat hızlı büyüyor. Bugün 21 milyar lira civarı fon büyüklüğüne ulaşılmış durumda. Tabii diğer çalışmalara paralel olarak yapılması gerekenler olduğunun altını çizen Mehmet Bostan, bunları da şu şekilde sıralıyor: “Fon performansının iyileştirilmesi. Fon yönetim sektörünün daha rekabetçi olması. Maliyetlerin azaltılması. Fon yönetiminde verimlilik ve çeşitliliğin artırılması.”
Türkiye’deki varlık yönetiminin durumu başlangıç seviyesinde. Emeklilik Gözetim Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Bostan, finans aktiflerinin büyük bölümünün bankacılık sektörünün elinde olduğuna dikkat çekerek, “Sadece bankacılıkla da finans merkezi olmazsınız. O zaman yapmamız gereken sadece büyük bir bankacılık değil güçlü bir varlık yönetimi sistemine de sahip olmak.” diyor. Genel Müdür, İFM olması için tüm dünyaya kredi verebilecek duruma gelinmesi gerektiğini, “Yarın öbür gün Azerbaycan’da petrol arayacak adam gelecek, senden finansman bulacak. Yemen’de liman işletmek isteyen adam gelecek, senden finansman bulacak. Yunanistan’da turizm yatırımı yapan adam gelecek, senden finansman bulacak.” sözleriyle ifade ediyor.
Merkez Bankası raporuna göre, yurtiçi tasarruflara olumlu etkisi olan bireysel emeklilik sisteminin, reformu takip eden yedinci yılda en yüksek seviyeye çıktığına dikkat çekiliyor. Sonraki yıllarda etki giderek zayıflıyor. BES tasarrufu yüzde 1,5 oranında artırırken, esas etkiyi tasarrufların finansal sisteme aktarması ve vadelerin uzatılması gibi önemli işlev görüyor. Tasarruf oranlarını etkileyen başka faktörler ise kişi başına düşen gelirin artması, yaşlılık oranının yükselmesi ve şehirleşmede gözlenen hızlanma. Ancak reel faiz ve enflasyonun önemli bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmış. Raporda özellikle faize duyarlı kesimlerin finansal sisteme fon aktarmasını mümkün kılmak için ‘kira sertifikası’ gibi finansal araçları içeren yatırım fonlarının oluşturulması da tavsiye ediliyor.