İstanbul Modern’de 74 kadın sanatçıdan 100 yıllık sorunlarımız

Müthiş bir haftayı geride bıraktık. Bir sergi açılışından diğerine, bir öngösterimden ötekine ve bu nedenle verilen davetler derken, hafta boyunca dilimiz dışarıda koşuşturup durduk.

Cuma günkü yazımda da ifade ettiğim gibi İstanbul, şu günlerde tam bir görsel sanat cenneti. Tabii ki bunu 12. Uluslararası İstanbul Bienali’nin, dünyada ve Türkiye’de yarattığı cazibeye borçluyuz. Ve bu vesileyle İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucusu Dr. Nejat Eczacıbaşı’nı sevgiyle, hürmetle ve rahmetle anmak istiyorum.

Şu ana kadar gördüklerim içinde beni en etkileyen sergi İstanbul Modern’de, Eczacıbaşı’nın sponsorluğunda açılan HAYAL ve HAKİKAT oldu. Azade Köker’den Arzu Başaran’a, Handan Börüteçene’den Şükran Moral’a, Kezban Arca Batıbeki’den Gülsün Karamustafa’ya, Hale Tenger’den Nur Koçak’a o kadar zengin bir sergi ki… Mutlaka gidip görmelisiniz.

Kadın sanatçılarımızın son 100 yıllık üretim sürecini yansıtan sergi, Türkiye’deki toplumsal ve kültürel dönüşümü, kadın sanatçılarımızın üretimleri üzerinden gündeme getiriyor. Modern ve çağdaş sanatta kadın sanatçıların öncü ve eleştirel pozisyonlarını merkeze alan sergi, Türkiye’nin sosyokültürel tarihine de yeni ve alternatif bir bakış sunuyor.

Hasköy’de mentalKLİNİK

Bu maraton içinde keyfine en vardığın gece hangisiydi derseniz, cevabım tereddütsüz Yasemin Baydar-Birol Demir çiftinin (evliler) Cartier-Galerist işbirliğiyle Hasköy Yün İplik Fabrikası’ndaki mentalKLİNİK sergisinin açılışıdır.

İleri teknolojinin sonuna kadar kullanıldığı, etkileyici bir sergi. Seksi dev kirazlar, çok hızlı kamerayla 4 saniyede çekilmiş, ancak 3 dakikada seyrettiğimiz konfetilerin havada uçuştuğu devasa pano…

Baydar-Demir çifti bize sergiyi bizzat gezdirirken, yarattıkları eserleri şöyle anlattılar:

“iPAD gibi ileri teknolojiyle üretilen nesneleri kutudan çıkartıp eline aldığın an ne hissediyorsanız, serginin izleyiciye vermek istediği his de o. Bugün arzulanan nesneye ulaştıklarında insanların görmek istediği tek şey parlaklık ve mükemmeliyet. Bunun nereden geldiğinin önemi yok. İnsanlar sanattan büyülenmek istiyor. Biz bu arzuyu fazlasıyla kışkırtıyoruz.”

Tabanlıoğlu imzasıyla…

Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda aslında o gece o mekânda 1 değil 2 sanat olayını birlikte yaşadık. Melkan Tabanlıoğlu imzasını taşıyan, sadece o geceye mahsus, saymakla bitmeyecek güzellikler içinde bulduk kendimizi.

Koskoca tekstil makinelerinin ortasında, ön tarafta Sarkis’in görkemli Altın İskelesi, Sarkis’e selam duran 50’şer kişilik upuzun, mumlarla aydınlatılmış çok şık 4 masa. Masada tam karşımda oturan, parmaklarında onlarca yüzüğüyle sanatçı Haluk Akakçe…

Hem mimar, hem de yemek yapmaya ve yemeye meraklı bir hatun olarak bendeniz, Tabanlıoğlu’nun o gece mekânın tasarımından yemeklerin lezzetine ve şarapların uyumuna varıncaya kadar eriştiği mükemmelliği kıskandım. Şu kadarını söyleyeyim: Ünlü İtalyan şef Carlo Bernardini’nin pek çok yerde pek çok kez yemeğini yedim. 10 kişilik sofralarda da 100 kişilik davetlerde de…
Ancak 200 kişilik bir davette hepsi birbirinden lezzetli böyle bir yemeğini hatırlamıyorum.

(Bienali ayrıca yazacağım.)

Etiketler

Bir yanıt yazın