İstanbul Projeleri

Her Çarşamba Taraf Gazetesi'nde yazan İhsan Bilgin, bu haftaki yazısında İstanbul'un "büyük projeleri"ni eleştiriyor.

Baktım ki Murat Belge, Halil Berktay ve Alper Görmüş’ün yazı formatı gayet okunaklı oluyor, ben, haftada bir yazsam da, bir seri ile kafamdaki bazı konuları ilintilendirerek sıralamaya karar verdim. Ayrıca hem en çok yanıt aldığım, hem de benzeri istenen yazım da “Maslak” oldu, ilgiyi çeken oradaki “kent okuması”nın yeri özgülleştirmesi olmuş. Güncel projeleri gözden geçirmek özgül İstanbul okumaları yapmaya da fırsat tanıyacak; sonra istediğim yerden sürdürürüm nasıl olsa.

İstanbul’un sürekli yenisine maruz kaldığı aktüel projeler malum, bu aktüel ve gündem olanları bir de olmayıp daha güzel ve iyi yaşanır bir İstanbul hayal et[tir]mek için kullanılabilecek birkaç kritik ve henüz hepsi proje değilse de tahayyül ile aynı paket içinde sergileyeceğim ki kıyas mümkün olsun.

Ama önce başlanıp da Kürt sorunu ve demokrasinin genişlemesi misali hevesi kaçmış gözüken iki konu var ki, önemleri nedeniyle aktüel projeler kadar kendi tasavvur ve hayallerimi de gölgede bırakıyor. Diğerlerini sonraya bırakıp o ikisiyle başlayacağım.

Metro

Tabii ki önce metro, yani entegre raylı sistem. Metronun ayırdedici özelliği yerin altından gitmek değil; birbirini tamamlayan bir ağ sisteminin, tıkanma riski olmadan kesintisiz akması. O nedenle, asfaltla kesişmeden, kesişse de sıçrayarak devamı önemli. Dolayısıyla, kesilmeyen bir hat ve istikrarlı sürat önemli; yeraltı, yerüstünden keskin ayrımıyla garantiliyor bunu. Yeraltının sonu gelince yukarıdan rayla devam; akışı ve hız istikrarını bozmuyor. Paris ve Londra’da çok var yerüstü bölümleri. Belediyenin grafik şemasını şimdiden tedavüle soktuğu raylı sistem ağı bu entegre sistemin asgari koşullarını yerine getiriyor. o nedenle hatların teker teker açılmasını beklemeye gerek yok. Tek seferde ve görkemli bir açılışla, trafiğin en sıkışık saatinde, başbakan ve başkan İstanbul’un ücra bir köşesinden yolculuğa başlasalar ve tercihen alâkasız bir başka köşede verilmiş randevuya TV’ler vs. eşliğinde naklen yetişip, yolculuğu bitirseler? Tabii ulaştırma bakanıyla ilçe başkanlarının da ayrı ücra ve ters duraklardan kalkarak buluşmaları da buna eklenebilir. TV’ci olsam naklen paralel maç yayınına çevirirdim bu ritüeli ve o gün İstanbul’un 15 asır önceki fethinden daha önemli, zengin ve anlamlı bir fetih günü olarak hep kutlansa fena mı olurdu? İnsanlara değil, zorlu bir topografya ve coğrafyaya karşı fetih; gemileri tepeden, Hasan’ları da surlardan atlatmak gerekmezdi hem.

Evet, malum ulaşımı hızlandıracak, o nedenle de çok önemli ama nasılı da onun kadar önemli akla getirmesi ve hayali zor bazı yan sonuçları da olacak: sadece her yeri birbirine daha ulaşılabilir kılmakla yetinmeyecek, uzaklarla, merkezler bir yana en uzakları da birbirine bağlayarak, yaşamadan hayali kurulamayacak çok girift ve yıldız formların toplamıyla oluşan bir ağ da meydana getirecek (bkz. şekil).. deminki örneklerle sadece Üsküdar, Karaköy ve Taksim değil Bakırköy ile Ümraniye de çok yaklaşacak.

Belki bütün bu yaklaşmalardan daha da önemlisi seyir zamanını dakikalar düzeyinde bilip. Yeşilköy’den Bostancı’ya 30-40 dk. aralığında randevu verilebilecek.

Liman/Rıhtım

Başlanıp tamamlanmayan diğer iş, limanın yenilenmesi: Aktüel projelerden farkı, önceki iktidar tarafından başlatılıp yarım bırakılması. Bu iktidar da sahip çıkmadı Tabanlıoğlu projesine, başkasına da talip olmadı. Liman dönüşümü ve yeniden kullanımı şundan önemli: liman dediğimiz iki kara parçası (Karaköy ve Haydarpaşa) büyük-İstanbul’un üç yakasının tam ortasında, yani ağırlık noktasında duruyor. Tıpkı halterin ortasındaki ağırlık noktasından en kolay kaldırılması gibi, şehri de o noktadan tutup çekip-çevirmek; kısaca, planlamak mümkün. Çevrede yapılacak operasyonlar sıkışıp pot yaptıkça ortaya doğru itip sıkışan havayı boşaltmak mümkün, işte merkezdeki bu kıymetli boşluk Karaköy-Tophane rıhtımıyla, Haydarpaşa konteyner terminalinin toplamından oluşuyor, aslında İstanbul gibi bir şehrin limanı olmak için cılız bir yer. İstanbul’un üç yakasından ancak biri büyüklüğünde olan Hamburg ve Amsterdam şehirlerinin bugün Santral’da tanıtımı yapılacak kitapta (Liman Kentleri: Amsterdam, Barcelona, Hamburg) yer alan haritalarıyla kıyaslanınca aradaki devasa fark dikkati çekiyor ki onlar son 20 yılda ikişer hamleyle yenilendiler bile, Hiç bunlar kadar önemli bir liman olmamış Barselona ise olimpiyat vesilesiyle kıyılarını topladı. Kentleri ve limanlarını Ortaçağ’dan beri, küresel ticaret trafiğinin içindeki konumları ve bu bağlamlarda üretilen kent formları ve mimarileriyle birlikte ele alıyor; kentle mimarlığı, sosyolojiyle tarihi ve iktisadı aynı hikâyenin parçası kılma iddiasında olan ve Vitra’nın desteğiyle basılan kitap, bugün saat 18:00’de dünya limanlarının dönüşümünü karşılaştırmalı olarak inceleyen Hamburg Hafen-City (liman-kenti) Üniversitesi Dekanı Prof. Dirk Schubert’in konferansı ile kamuoyuna tanıtılacak. Dünya örneklerini izlemek ve tartışmak İstanbul kıyıları/limanları-nın dönüşümü için mevcut öneriyi ve başkalarını geliştirmeye katkısı olacağı aşikâr.

Etiketler

Bir yanıt yazın