İstanbul Projeleri (4): Kent Parkı (Kâğıthane/ Cendere Vadisi)

İhsan Bilgin, İstanbul Projeleri başlıklı yazısına Kağıthane/ Cendere Vadisi ile devam ediyor.

Geçen hafta İstanbul’un önemli bir eksiği olarak kent parkına değinmiş ve İstanbul’un kent parkı olmak üzere her bakımdan hazır ve evrensel kriterlere uygun mükemmel bir yeri olduğunu belirtip, bunun Beyoğlu ve Eminönü yakalarının dikiş (bitişme) hattı olan “Kâğıthane/ Cendere Vadisi Koridoru” olduğunu söyleyip, ayrıntıyı da bu haftaya bırakmıştım…

Kentin orta yeri

Vadi metropolün en ücra köşeleriyle bile kestirme bağlantısını E5 ve TEM çevreyollarının sınırlarını oluşturmasına borçludur, ayrıca merkezin ana arterleriyle yakın teması nedeniyle merkezin yoğunluk ve sıkışıklığından da korunmaktadır. İstanbul gibi yaygın, sıkışık ve üç yakalı bir metropolün tamamına hizmet edebilir olmasının sırrı da burada zaten. Ancak sadece metropolün bütünü içindeki yerinin uygunluğu bakımından değil, kendi içinde taşıyacağı değerler bakımından da ilginç özellikleri var vadinin, bakalım.

Yeşil tabanlı “boğaz”

Bu vadi aynı zamanda da Boğaz ve Haliç’in Marmara ile buluştukları Sarayburnu’ndan kuzey ormanlarına açılan ve Boğaz’a paralel ikinci bir koridor niteliğindedir. Aslında otoyol viyadükleri dışında bütününü algılayacak bir perspektiften bakamadığımız için farkına varamadığımız ikinci bir “boğaz” topografyası sözkonusudur. Boğaz gibi içi su ile dolu olmak yerine vadi tabanını yoğun bir yeşil bant olarak tasavvur edince içi mavi yerine yeşil renk olacak bir “boğaz” daha çıkacak karşımıza. Nitekim biz de Santral’de hemen arkamızda duran bu imkân ve potansiyelleri, 2007’de Bilgi’deki Mimarlık-Y.Lisans atölyesinde İBB ve Kâğıthane belediyelerinin ayrıntılı data desteğiyle bir akademik yıl çalışarak farkettik. Hatta Mehmet Kütükçüoğlu atölyesi, botanik ve ekoloji desteği ile vadi tabanını ayrıntılı bir “ekoloji parkı” projesine bile dönüştürdü. Projeyi ve çalışmaları, Santral’de açtığımız sergiyle ve seminerlerle belediyelere, başkanlara, sivil örgütlere ayrıntısıyla tanıttık. Vadi tabanındaki yeşilin iki kenarında da yine tıpkı Boğaz gibi birbirine bakan yamaçlar bulunuyor ve bu yamaçlar tabanda uzayacak iri ve şişkin kent parkı üzerinden birbirlerine bakıyor; yeşil bandın iki kenarına da gidiş-geliş yolları kondu mu çıkacak ortaya Central Park, Hyde Park veya Tiergarten gibi bir kent parkı; hatta onlardan daha özgün ve kendine has olacak, çünkü onların hepsi hareketsiz topografyalar ve dümdüz ovalar üzerine yayılırken burada kentin merkezî bölgelerindeki yamaçlardan farklı açılarla kendini gösterip manzara veren ve olanca davetkârlığı ve cazibesiyle kentin tam ortasına yerleşmiş belki de dünyanın en ilginç kent parkı olacak. İşte o zaman, Boğaz’a rakip ikinci bir cazip rekreasyon bandına tekrar kavuşacak İstanbul Sadâbad, 20. yy’a kadar İstanbul’un mesire alanıydı. Kanal açmakta mutabık kalan Zihni Sinir’lere duyurulur. İşte çok daha hesaplı, makul ve ekolojiyi katletmek yerine onaracak bir kanal duruyor gözlerimizin önünde; eğer faydasız icat yapmadan rahat etmiyoruz denmezse tabii…

Boşuna değil Osmanlı baroku Lale Devri mekânının da burası olması: Tabandaki dere yatağını terbiye için uzun bir kanal yatağı/duvarı (Cedvel-i Sim) referans hattı olarak inşa edildikten sonra Sultan ailesi dâhil Osmanlı elitinin başlıca mesire yeri oldu vadi. Sultanla birlikte elit sınıfın saray duvarlarının arkasından çıkıp, şaşalı endam ve gövdelerini seremoniye dönüştürerek, vadinin yamaçlarında bunun için biriken halkın seyrine açmalarıyla bu özel topografyanın ev sahipliği yaptığı bambaşka bir haz/seyir kültürü serpildi. (bkz. Bilgi Yayınları’ndan çıkacak B. Deniz Çalış’ın doktora tezi)

Cereyan ve klima

Önemli bir faydası daha olacak bu parkın: bu koridor zaten İstanbul’un ferahlık kaynağı kuzey-güney havalanmasını sağlayan dört doğal koridorundan biri (doğudan batıya doğru sırayla Maltepe, Boğaz, Kâğıthane, Çekmece) ve hatta Boğaz’la birlikte merkezî konumdaki ikisinden de biri (bkz. şekil 1 ). Sözkonusu rüzgâr koridoru ancak bir kent parkı dolayısıyla korunup, parkın florasıyla klimatik özelliğini pekiştirir. Kendi haline bırakılırsa, gayrımenkul piyasasının hayalleri, Maslak’tan arkaya sarkıp, oraya sığdıramadığı B sınıfı ofislerle dolduruyor vadi tabanını. Bu tür bir yapılaşma şehrin ekolojisini tahrip eder; oysa kent parkı, Marmara ve Haliç kıyılarında son dönemde inşa edilen yeşil alanları kuzey ormanlarına bağlayarak son yüzyılda oluşan tahribatı önemli ölçüde onaracaktır. Bu kent parkını bir de tamamlanmış raylı sistem ağı ve geçen hafta hayalini kurduğum arkeoloji parkı ile birlikte düşünmek İstanbul’u aynı anda hem Londra hem Roma yapar ki daha fazlasına nazar değer diye eli ve zihni varmıyor insanın.

İşte Angajman ve köken yerine sorun ve çözüm temelli olup; politikacılarla gayrımenkulcülerden ziyade tüm İstanbulluları ilgilendireceği için Maslak’ın hangi ilçeye bağlanacağından çok daha anlamlı bir kentsel referandum konusu: “Kâğıthane/ Cendere Vadisi tüm İstanbul’a servis veren bir kent parkı olsun mu?”

Haftaya bütün kenti ilgilendiren büyük projeler yerine, İstanbul’un DNA’sına ilişkin imar ve iskân sorunlarının nasıl tanımlanabileceği ve denenmiş çözüm yollarına genel bakış, sonra örneklerle devam…

Etiketler

Bir yanıt yazın