Kuruluşundan günümüze her haliyle İstanbul'u anlatan "Yine, Yeni: Dünya Kenti İstanbul" sergisi açıldı. Kent müzesi olması engellenmiş bu sergiyi kaybolmadan görün.
Kuruluşundan günümüze İstanbul’un tarihini, coğrafyasını, yaşamını anlatan “Yine, Yeni: Dünya Kenti İstanbul” sergisi Galata Rum Okulu’nda açıldı.
Aslında sergi Tarih Vakfı’nın 18 yıl önce açtığı “Dünya Kenti İstanbul” sergisinin yeniden sunulan (reanimsyon) bir özeti.
Vakıf o dönem Darphane-i Amire’de açılan sergiyi aynı merkanda İstanbul Kent Müzesi’ne çevirecekti. Ancak çeşitli engellemeler sonucunda hem sergi hem de kent müzesi fikrinden vazgeçildi.
Yedi bin metrekare alanda kurulan bu serginin malzemeleri 18 yıl ambarda bekledi. Bu süreçte de kent müzesi açılmadı.
İşte bu malzemelerin bir bölümü Gezi direnişinin çığlığıyla daha duyulur hale geldiği müzesiz, hafızasız ve kimliksiz bırakılan İstanbul’un başına gelenleri göstermek için yeniden ortaya çıkarıldı.
Biraz hüzünlü. Çünkü 10 bin belge incelenerek hazırlanan ve gerçekten her biri birer bilimsel sanat eseri olan malzemeler sergi sonunda satılacak. Çünkü artık daha fazla depolarda durmalarındansa ev ve işyerlerinde “İstanbul Müzesi Hayali” ile yaşamasına karar verilmiş.
Oysa İstanbul’da bir Kent Müzesi açılacağı uzun süredir konuşuluyor ancak nedense yerel yönetim bu serginin malzemelerini hala tercih etmiyor.
O yüzden 22 Şubat’a kadar geniş bir zamanda sergiyi mutlaka görün derim.
Serginin koordinatörü Prof. Dr. Afife Batur, 1996’da İkinci Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı’na (HABİTAT 2) ev sahipliği yapacak İstanbul için hazırlanan sergiye neden “Dünya Kenti” kavramını seçtiklerini şöyle açıklıyor:
“İstanbul evrenselliğe, kendine özgür bir sürekliliğe ve tarihi vazgeçilmezliğe sahip imparatorluklar başkenti olarak siyasal, ekonomik ve kültürel etkileri yoğun ve yaygın olan bir fiziki ve kültürel alan.
“Kuruluşundan başlayarak Akdeniz ile Kuzey’deki step dünyası ve Doğu ile Batı arasında canlı bir ticaret yolu üzerinde olmuş; bu aynı zamanda kültürde, sanatta ve yaşam biçiminde bilgi alışverişine ve özgül bileşimlere olanak sağlamıştır.
“İlk Hıristiyan imparatorluk burada kuruldu ve yeniçağa en büyük İslam devletinin başkenti olarak girdi. Değişik inançların merkezi olarak edinilmiş bu evrenselliğe zengin bir kültürel birikimin kanıtları anıtlar eklendi ve topoğrafyasının da etkisiyle her dönemde kendine özgür bir şiiri oldu.”
Sergideki panolar, en başta da söylediğimiz gibi farklı disiplinlerdeki uzmanların uzun araştırmalar sonucu seçtiği resim, fotoğraf, gravür, minyatür ve benzeri çeşitli görsel malzemenin yazı ile birleştirilip tasarlanmasıyla oluşturulmuş. Bu yüzden her biri aynı zamanda birer bilimsel sanat eseri.
Tarih öncesi çağlardan yani M.Ö 7 yüzyıldan günümüze İstanbul’un jeolojik altyapısı, fiziki yapısı ve doğal özelliklerinin yanında yaşamöyküsü anlatılıyor. Bizans ve Osmanlı döneminde iktidar, ticaret, din, yaşam…
Mesele Bizans dönemini anlatan sikkeler, aslında Haliç’in o zaman balık kaynadığını da hatırlatıyor. Evliya Çelebi, “On çömçe içilse yine sarhoşluk vermez” sözleriyle bozayı anlatırken sokak bozacılarının resimleri ona eşlik ediyor. Günümüze yaklaştıkça kentin çılgın dönüşümlerine de tanıklık ediyoruz.
Andrey Barey’in sergideki alıntısıyla bitirelim:
“İstanbul’da hayal kurmak her yerden daha tehlikeli bir araç olmakta. Gözün bir an kayması hayalin de bitimi oluyor…”(NV)
* Bu akşam açılacak sergiyi 22 Şubat’a kadar Galata Rum Okulu’nda ücretsiz gezebilirsiniz. “İstanbul Müzesi Hayali” pazarı ise 23 Şubat’ta yine aynı yerde olacak.