Geçtiğimiz aylarda OnaltıDokuz projesiyle çok tartışılan "İstanbul kent silüeti" aslında yüzyıllar boyunca değişim içerisindeydi. Biz de silüetin geçirdiği değişimi 18. ve 19. yüzyıllara ait Melling ve Dunn'ın panoramaları üzerinden inceledik.
Antoine-Ignace Melling (1763-1831) incelenen iki panoramadan ilkine imza atmış, ayrıca İstanbul’un 18. yüzyıl ile başlayan modernleşmesine de katkıda bulunmuştu. 1784 senesinde İstanbul’a gelen Melling, 1804 senesine kadar şehirde kaldı. III. Selim (1789-1807) tarafından saray mimarı olarak görevlendirilen tasarımcı 1819 senesinde yayımladığı “Voyage pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore” başlıklı kitabında Sarayburnu’ndan Tophane-i Amire’ye kadar uzanan bölgeyi, özellikle 18. yüzyıl yapılaşmasını titizlikle çalışarak resmetmiş. Bu bölgedeki yapılaşmadan çok az iz kaldığı için Melling’in çalışması aynı zamanda bir belgesel niteliği taşıyor.
Montagu B. Dunn’ın panoraması ise Tanzimat sonrası dönemi yansıtıyor. Sanatçı hakkında çok fazla bilgi bulunmasa da, sanatçının İngiliz donanmasında görevli olarak Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a geldiği ve 1855 tarihli panoramasını çizdiği biliniyor. Melling geleneğini sürdüren Dunn’ın panoraması fotoğraf öncesi İstanbul gravürlerinin son temsillerinden. Panorama, Topkapı Sarayı’ndan itibaren, Galata ve Boğaziçi sahilleri boyunca devam edip, tam bir daire çizip başladığı noktada bitiyor, bu sebeple İstanbul’un en geniş panoramik ifadesi olarak biliniyor.
Bu iki panoramik çalışmadan yola çıkarak, zaman içerisinde kaybolan, değişen ve dönüşen yapılardan birkaçına göz atmak gerekirse:
Topkapı Sarayı’nı sahil yönünden sınırlayan surların üzerinde bulunan İncili Köşk, III. Murad’a Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından yaptırılıp hediye edilmişti. Hassa mimarı Davud Ağa’nın tasarımcısı olduğu yapının altındaki Bizans dönemine ait Sotiros Ayazması, 1821 senesindeki Yunan Ayaklanması’na kadar yortu günlerinde ziyaret edilen bir noktaydı. 1871’de demir yolu inşaatı sırasında yıktırılan binanın, günümüze surlara bitişen kemerli altyapısı ile deniz cephesindeki çıkmayı taşıyan konsolları kalmıştır.
Bir kompleks niteliğindeki Topkapı Sarayı’nın II. Mehmed döneminde yapılan birimlerinden birisi olan Adalet Kulesi zaman içerisinde birçok değişiklik geçirdi. “Kule-köşk” yapı tipini temsil eden bina 17. ve 18. yüzyıllarda yenilendi. Adalet Kulesi, Melling’in gravüründe kare kesitli ve piramidal külahlı olarak resmedilmişken, Dunn’ın gravüründe ise II. Mahmud (1808-1839) döneminde gerçekleştirildiği düşünülen değişiklikler panoramaya yansıyor. Buna göre, kare kaidenin üzerine bir cihannüma birimi eklendiği gözlemlenebiliyor. Yapının günümüzdeki Neo-Rönesans ve Barok üsluplarını yansıtan restorasyonu ise Abdülmecid (1839-1861) döneminde gerçekleştirildi.
I. Mahmud (1730-1754) tarafından Top Kapısı’nın yanında ahşap olarak inşa ettirilen yapı 1862 senesinde çıkan yangında ortadan kalktıktan sonra II. Mahmud döneminde yeniden yaptırıldı. Yeniden yapım sırasında yapıya ismini veren “Top Kapısı” yıktırılarak yeni bina kuzey-güney doğrultusunda uzatıldı. Sarayburnu’nda olmasından ötürü Batılı gezginler tarafından sıkça resmedilmiş olan yapı hakkındaki araştırmalar ise oldukça kısıtlı.
Melling’in panoramasında Galata’yı çevreleyen Ceneviz surlarının Azapkapı’dan Şişhane’ye kadar olan bölümünün hala ayakta olduğu görülüyor. Dunn’ın panoramasında ise yalnızca bir burç resmedilmiş. Aradan geçen yüzyılda surların kısmen yokolduğunu görmekteyiz. Bu görüntü bölgeden yürütülen modern belediyecilik ile beraber şehir dokusunu Galata’dan Beyoğlu’na doğru açan yeni imar planının dönemde hızla uygulanmakta olduğunun bir kanıtı.
III. Selim’in orduya yönelik ıslahat hareketleri kapsamında inşa edilen, çok büyük bir ölçeğe sahip Top Arabacıları Kışlası, Melling’in panoramasını yaptığı dönemde henüz yeni yapılmıştı. Yapı kat sayıları kademeli olarak artan, birbirine paralel üç sıradan meydana geliyordu. Kışlanın camisi ise panoramada altıgen kasnağa oturan kubbesi ve minaresiyle yer almaktadır. 1823 senesindeki Firuzağa Yangını’nda zarar gören kışla II. Mahmud tarafından yeniden yaptırılmıştır. Dunn’ın panoramasında yeni kışla eskisine göre kıyıdan çekildiği ve caminin yerine Nusretiye Camisi’nin (1826) inşa edildiği görülüyor. 1910 senesinde ise sahil şeridine gümrük antrepoları inşa edildi ve Boğaz cephesinden Nusretiye Camisi’nin konumu değişti. Günümüzde bu antrepo binalarını “İstanbul Modern” kullanıyor.
Günümüzde Alman Konsolosluğu’nun bahçesinde yer alan birkaç mezar taşı hariç, Batılı seyyahlarca “Grand Champ des Morts” olarak anılan mezarlık tarihe karıştı. Taksim’den Dolmabahçe ve Fındıklı’ya kadar uzanan mezarlık 19. yüzyıl ortalarından itibaren bölgenin iskana açılması ve Ayaspaşa Bulvarı üzerinde apartmanların inşa edilmesiyle 1930’lu yıllar itibariyle hiçbir envanter çalışması yapılmaksızın ortadan kayboldu.
1849 senesinde M. Smith tarafından tasarlanan yapı günümüzde “Taşkışla” ismiyle anılıyor ve İTÜ Mimarlık Fakültesi binası olarak kullanılıyor. Silüet içerisindeki yeri Süzer Plaza’nın (1998) inşası sonrasında oldukça değişti. Dunn’ın panoramasında dikkati çeken öğe ise günümüze ulaşmamış olan kışlanın avlusunda yer aldığı düşünülen camidir.
Bu basılı panoramaların yanı sıra, 20. yüzyılın başında çekilmiş bir video ile Boğaziçi kıyı şeridinde meydana gelen mimari ve sosyal değişikliklere farklı bir açıdan bakalım:
İstanbul’un Batılılaşması ve modernleşmesiyle hızlı bir kentleşme faaliyeti içerisinde, kent silüetinin de bu hızla değiştiğini söylemek mümkün.
Kaynak: Işın, Ekrem (ed.), 2010. Uzun Öyküler: Melling ve Dunn’ın Panoramalarında İstanbul, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
1 Yorum
Silüet v2.0