İstanbul Titanik’e Benzemesin

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Erol Manisalı, İstanbul için planlamanın önemine dikkat çekiyor.

İZ TV’de İstanbul ile ilgili bir program izliyorum; uzmanlar ellerindeki raporlara göre değerlendirmeler yapıyorlar;

– Üçüncü Boğaziçi Köprüsü’nün bağlantı yolları ile birlikte maliyeti yaklaşık 6 milyar dolarmış.

– Önümüzdeki 8-10 yıllık süre içinde 360 milyar dolarlık gelir (ya da rant) yaratacağı söyleniyor. Arazi değer artışları, yeni gelişecek yerleşim birimleri, inşaat ve ticaret faaliyetleri çevreye dev bir gelir (rant) yaratacak boyutlarda.

– İstanbul’un nüfusu 25 milyona dayanacak; yaratılan yeni cazibe merkezleri nüfus göçünü tavana vurduracak.

1980’de Nagoya’da (Japonya) UNDP tarafından düzenlenen “Metropoliten Planlaması ve Yönetimi” konulu uluslararası konferansa katılmıştım. Dünyadaki büyümekte olan kentlerdeki, “üçüncü Boğaziçi Köprüsü örneğinde olduğu gibi”, etkilerinin artı ve eksileri enine boyuna tartışıldı. Ben de “dünya ticaret merkezleri” ile ilgili bir sunum yapmıştım.

Kentlerin büyüme karşısında değişen yaşam standartları ve yeni altyapı gereksinimleri dünyanın en ünlü uzmanları tarafından değerlendirildi.

Özellikle önceden görülemeyen “dolaylı etkiler” analiz edildi;

– Kentin nüfus yapısına, yaşam koşullarına ve çevre sorunlarına olan etkisi ele alındı.

– Kente getireceği iktisadi ve sosyal bedeller analiz edildi. Kültürel dokudan su kaynaklarına kadar her alandaki olası sonuçlar ve dolaylı etkiler tartışıldı.

İZ TV’deki programı izlerken 1980’deki konferansı anımsadım;

– İlk bakışta yönetimler açısından 8-10 yılda yaratılacak 360 milyar dolarlık gelir ya da rant öne çıkıyor.

– Bu sanki kimileri tarafından, yoktan var edilen “bir değer” ya da refah artışı gibi ele alınıyor. 10 ya da 15 yıl içinde getireceği bedeller düşünülmüyor ya da boş veriliyor.

– Örneğin 25 milyonluk İstanbul’un su kaynakları tükenecek.

– Bu dev nüfusla mega kent İstanbul nefes alamayacak bir noktaya gelecek. Zaten bozuk olan “insan-doğa dengesi, tamamen ortadan kalkacak”.

Kuzeyden gelen temiz havası artık kirli esmeye başlayacak.

– Bugün zaten keşmekeş durumda olan ulaşım sorunu, kenti yaşanamaz hale getirecek. Koca kent, bir canavar gibi kendi kendini yemeye başlayacak.

– Büyük sosyal ve kültürel sorunlar yaşayan kent, dev yapısıyla bir kısırdöngü içine girecek.

O zaman 360 milyar dolarlık gelir (ya da rant) kat kat fazlasıyla geri ödenmeye başlanacak.

Uzun vadeli plan gereği

Kent planlaması ve yönetimi uzun vadeli projeksiyonlara ve planlara dayanır. Kısa ve orta vadeli “doğrudan etkiler” yanında ve bundan çok daha önemli olarak ,”dolaylı olumsuz etkiler” uzun dönemde yaşanmaya başlar.

Bu hesapların yapılarak “artıların ve eksilerin alt alta değerlendirilip sonucun ortaya konması gerekir”. Çünkü dolaylı etkilerin getireceği sorunların devreye girmesiyle birlikte, artık geri dönülemeyecek bir süreç yaşamını sürdürecektir.

Kısa vadeli çözüm amacı ile getirilen projelerin uzun vadeli sonuçları birlikte hesaplanmak zorundadır. İnsanın neredeyse, “Şu çılgın kanal projesi devreye sokulsa da İstanbul Boğazı ve İstanbul kenti kurtulsa diyesi geliyor”.

Meseleye sadece, “biz kısa ve orta vadede 360 milyarlık bir gelir (ve rant) yaratacağız, bu bize yeter de artar” diye bakamayız. Böyle yaparsak dünyanın bu en güzel kentine ihanet etmiş oluruz ve bu yanlışın bedelini yalnız yarının 25 milyonluk İstanbul insanı değil Türkiye halkının tamamı da fazlasıyla öder.

İstanbul kenti bir yüzünde dev AVM’leri ve otelleriyle süslenir ve zenginleşir görünürken öte yandan yeşilini, suyunu, öz kültürünü, tarihi değerlerini betonlaşması ve kalabalıklaşmasıyla yok etmektedir.

Hâlâ güzel olan bu kenti Titanik gibi, yavaş yavaş, güle oynaya batırmayalım. O yalnız bizim değil dünyanın da mirasıdır.

Etiketler

Bir yanıt yazın