29 Mayıs 1453’te Bizans İmparatorluğu’nun elinden aldığı İstanbul’a giren Fatih Sultan Mehmet’in 1455 yılında inşa ettirdiği Haliç Tersanesi de (Tersane-i Amire) tarihe karışmak üzere.
Türkiye’yi saran “AVM histerisi” bu kez otel, marina, kongre merkezi, sinema ve cami gibi eklentiler eşliğinde tersaneyi ve üstüne oturduğu 250 dönüme konuşlu tarihi dokuyu vuracak!
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Milliyet’teki köşesinde “Kasaba zihniyeti, Osmanlı’nın muhteşem tersanesini ve alanını kendi açık tasarrufunda zannediyor” diyerek eleştirdiği bu işi kim plânladı, kime soruldu, ilgili yasaların emrettiği işlem aşamalarından geçirildi, gerekli izinler alındı mı?
Haliç Tersanesi ve bölgesinin İstanbul için Gezi Parkı kadar değeri yok mu? 2012 yılı verilerine göre, İstanbul’a yanlış ve gereksiz yatırım oldukları için bazıları “batan” 114 AVM yetmiyor mu?
Oysa, bu alanı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan devralan Denizcilik Müsteşarlığı, imzalanan protokol uyarınca, tersane bölgesini, içindeki Aynalıkavak Kasrı, Taşkızak Tersanesi, Divanhane ile birlikte müze alanına dönüştürmenin hazırlığına girişmişti. İlber Hocamızın söylediği gibi, orada Kasımpaşa Mahallesi ile Beyoğlu’nu kapsayacak bir kültür alanı öngörülüyordu ki İstanbul’a ve elbette Türkiye’ye kazandırılması gereken yüksek katma değer bu idi, AVM değil.
Haliç gibi, zaten sıkış tepiş bir tarihî bölge fiziği, yerleşimi, trafiğiyle mevcut yoğunluğunu katlayacak böyle bir projeyi kaldırabilir mi? 558 yıllık tarih mirasını, İstanbul estetiğiyle uzak yakın ilgisi bulunmayan AVM histerisine kurban etmek, gerekli gereksiz her fırsatta “ecdadımız” sözcüğünü seslendirmeyi seven iktidar dilinde “ecdat mirasına” saygısızlık anlamına gelmez mi? Böyle bir rahatsızlık yaratmaz mı? İnsanın “Fatih’in kemikleri sızlamaz mı, elleri ahirette yakanıza yapışmaz mı?” diye sorası geliyor!
Bu arada, İstanbul’dan sonra İzmir’in “başı” da dertte. Cumhuriyet gazetesinin Mete Kızık imzalı haberine göre, doğal sit alanı olarak tescilli ve tarım alanı statüsündeki İnciraltı’nda 30 dönümlük alanın “EXPO 2020” projesi kapsamında AVM inşaatına ayrılması tepki çekiyor.
“EXPO 2020” şüphesiz önemli bir ekonomik ve sosyal etkinlik. Hazırlıklar İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası’nın da içinde bulunduğu yetkili kuruluşlarca yürütülüyor. Hükümet tarafından da destekleniyor. Bu kapsamda gerekli tesislerin ve düzenlemelerin yapılması için İnciraltı bölgesinde büyük bir alan tahsis edildi. Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi. Kimsenin “EXPO 2020″ye itirazı yok.
İtiraz ve tepki, İnciraltı gibi doğal sit alanı olarak tescilli, tarım alanı statüsünde, lagün, dalyan ve sulak alanları barındıran ve şehrin en önemli rekreasyon alanı olan bir bölgede 30 dönümün AVM için ayrılmasına. Şart mıdır? “EXPO 2020” için olmazsa olmaz mıdır? İlle olması gerekiyorsa koskoca İzmir’de başka yer yok mudur?
“Büyük alışveriş merkezlerinin şehir dışında faaliyet göstermeleri sağlanacaktır” cümlesi 8. Kalkınma Plânı’na (2000-2005) yazılmıştı. Aradan 9. Plân geçti (2005-2012). Şimdi 2013-2018 yıllarını kapsayacak 10. Kalkınma Plânı TBMM’de görüşülüyor. Demek ki, AVM yatırımlarına çeki düzen verecek, yasa hükümlerine, şehircilik ve rekabet kurallarına bağlayacak bir düzenleme 13 yıldır yapılamamış.
Bu 13 yılın 10 yılı AKP hükümetlerinin yönetimi altında geçti. Daha önce Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nı yürüten Ali Coşkun ile Zafer Çağlayan bir kanun çıkarmak için uğraştılar, başaramadılar. Şimdi konu Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın yetki alanında, henüz bir sonuç yok.
Bakan Yazıcı, CHP Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın yazılı soru önergesine verdiği cevapta (22.1.2013) özetle, sektör ve ilgili kamu kuruluşlarla “istişare sürecinin” devam ettiğini, yurtdışında bu düzenlemelerin nasıl yapıldığını öğrenmek için büyükelçilerden bilgi istendiğini ve “tüm çalışmaların 2013 yılının ilk yarısında sonuçlandırılarak ilgililerle paylaşılmasının hedeflendiğini” belirtmişti.
2013 yılının ikinci yarısı bitti, çalışmaların ilgililerle paylaşılıp paylaşılmadığı bilmiyoruz. Ama, TBMM 24. Dönem 3. Yasama Yılını tamamladı, tatile giriyor, kanundan ses yok, bunu biliyoruz!