"Üç katlı büyük İstanbul tüneli" adı verilen projenin, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan tarafından tanıtılması üzerine TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi basın açıklaması yaptı.
Açıklamanın tam metni şu şekilde:
“Üç katlı büyük İstanbul tüneli” adı verilen proje, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan tarafından “İstanbul’da ulaşımın omurgası kurulacak, 100 yıl sonrasında da toplu ulaşım bu omurga etrafında şekillenecektir” ifadeleri ile tanıtıldı. Söz konusu proje ile TEM Hasdal Kavşağı ile Ümraniye Çamlık Kavşağı arasından karayolu; İncirli-Söğütlüçeşme arasında ise raylı sistem bağlantısını sağlayacak olan tünelin yapılacağı açıklandı.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul şubesi olarak öncelikle belirtmek isteriz ki, Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde çevre düzeni planı, nazım imar planları ve ulaşım master planı ile kentin gelişimine ve ulaşım sistemine ilişkin temel kararlar belirlenmiştir. İstanbul’a ilişkin alınması gereken, hele ki böylesine büyük ölçekli kararların, söz konusu planlama çalışmaları çerçevesinde ele alınması, bilimsel ölçütler ve halkın katılımı doğrultusunda yapılacak değerlendirmeler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Oysa bugün planlama adeta bir teferruata dönüştürülmüş, tüm bu oldu-bitti projelerin toplumsal ve ekonomik maliyetleri yaşayanların sırtına yüklenmiştir.Benzer bir sürecin Avrasya Tüneli sürecinde de yaşandığını, hükümetin seçim kampanyası kapsamında ortaya atılmış olan bu “plansız proje” ile; kapalı kapılar ardında belirlenen güzergâhlar ve kamuoyuyla paylaşılmayan yeni bir proje gündemi ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan planlara aykırı olarak merkezi yönetimce üretilen mega projeler, bir planlama sorunu olduğu kadar aynı zamanda bir yönetim sorunudur.
İstanbul’un en önemli sorunlarından biri olan trafik sorununu çözeceği ve “kentin omurgasının kurulacağı” ifade edilen projenin, ulaşım master planına uygun olması gerekir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan ulaşım master planında belirlenen entegre bir toplu ulaşım sistemi, öncelikle araçların değil insanların ulaşımının sağlanması, hızlı ve konforlu bir raylı sistem ağı ve dengeli bir nüfus-istihdam dağılımı gibi temel ilkeler Odamızın da sürekli vurguladığı hususlardır. İstanbul’da on yıllardır sürdürülen bir ulaşım politikası olan karayolu ağırlıklı ve özel araç sahipliğine dayalı taşımacılılık, mevcut sorunları çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuş, İstanbul’un dokunulmaması gereken doğal yaşam alanları inşaat sektörünün himayesine terk etmiştir.
İstanbul’da gerçekleştirilen toplu taşıma projelerinin -özellikle raylı sistemler- her zaman destekçisi olduk. Marmaray ile iki yaka arasındaki geçiş için önemli bir olanak yaratılmış olup; iki yaka arasında raylı sistem için yeni bir alternatif yaratılması olumlu bir gelişmedir. Ancak,güzergâh seçiminin de evrensel kurallar ve bilimsel yöntemler ile yapılması gerekmektedir.
Halen yürürlükte olan ulaşım master planında iki yaka arasında raylı sistem geçişleri için alternatifler değerlendirilmiş, boğaz geçişi için en iyi güzergâh Bostancı – Kazlıçeşme Metro Hattı, ikinci seçenek olarak Ünalan – Mecidiyeköy Metro Hattı olarak belirlenmiş iken İncirli-Söğütlüçeşme hattının hangi kriterlere göre seçildiği tarafımızca anlaşılamamıştır.
3 katlı tünel projesinde yer alan karayolu geçişinin ise ulaşım ana planı ile belirlenen temel ilkelere uygun olmadığı, yeni bir karayolu geçişinin İstanbul’un kentiçi ulaşım sorunlarını çözmeyeceği açıktır. Marmaray için 8 milyar dolar harcanmış ve 10 yıldır, boğaz geçişi haricinde hala bitirilememişken, İstanbul’da ulaşımın % 95-98’i karayolu ile sağlanırken, her şart ve koşulda İstanbul’da artık karayoluna değil raylı sisteme ve entegre deniz ulaşımına ihtiyaç bulunduğu vurgulanırken, 3. Köprü üzerine yapılacağı açıklanan raylı sistemin kentin raylı sistem ağına nasıl entegre edileceği belirsizken birbirleriyle çelişen projeler üretilmeye devam edilmektedir.
Her iki köprü sonrasında yaşanan süreç, İstanbul’daki arazi kullanımı ve ulaşım dinamiklerinin köprü inşa etmeyi, kısa süre sonra köprülerin kendi trafiklerini yarattıkları bir kısırdöngüye dönüştürdüğünü ortaya koymaktadır. İstanbul’da nüfus artışı yılda % 4, özel otomobil sahipliliğindeki artış ise yılda % 16’dır. Mevcut eğilimin devam etmesi halinde bu talebi karşılamak için 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında ise 70 köprü gerekecektir. Bugün geldiğimiz noktada 3 köprü ve 2 tüp geçit ile 5 adet karayolu geçişi oluşturulmaktadır.
Karayolu ulaşımını destekleyen ve artmasını teşvik eden bu tür projeler, çevresel ve kentsel gelişimin dengelendiği bir ulaşım sistemi kurulması yönündeki çabaları hiçe saymakta, ekonomik getirisi nedeniyle kamu yararı gibi önceliklerimizi geri plana itmekte, petrole dayalı ve karayolu öncelikli bir sistemi dayatmaktadır.İstanbul’un ulaşım sistemi ile ilgili yaptığımız tüm açıklamalarda vurguladığımız gibi, tarihin ve çevrenin korunması, adil yaşam dengesinin sağlanması, kentin fiziksel gelişimini belirleyen sağlıklı planların uygulanması ve yakalar arasındaki erişim ve ulaşım sorunları karayoluna bağımlı köprü ve tüneller yaparak çözülemeyecektir.
İstanbul üç imparatorluğa ev sahipliği yapmış, ülke nüfusunun neredeyse % 20’sinin yaşadığı bir kent, doğal ve tarihsel çevresiyle gelecek nesillere yaşanabilir bir halde bırakmakla yükümlü olduğumuz bir mirastır. Bunu sadece bu ülke yurttaşlarına değil dünya miras listesinde yer alan pek çok güzelliği ile dünyaya da borçluyuz.
Yıllardır söylediğimiz gibi, İstanbul’da yapılacak her türlü ulaşım yatırımında öncelik toplu ulaşıma dayalı, yeni ulaşım talepleri yaratmayan, aksine var olan ulaşım taleplerini ve kamu yararını gözetecek nitelikte olmalıdır. Bu çerçeveden bakıldığında İstanbul’un iki yakası arasındaki ulaşım sorununun raylı sistemler/deniz taşımacılığı üzerinden sağlanmasını; kentsel planlama anlamında yakalar arasındaki istihdam-nüfus dengesini gözetecek politikaların ulaşım ayağıyla birlikte uygulanmasını gerekli görüyor ve öneriyoruz.
Bizler, bu sorumlukla ve bilinçle İstanbul’u, doğayı, bilimi savunanlar, daha yaşanabilir kılmaya çalışanlar; çözümü ucuz, nitelikli, erişilebilir toplu taşımada, demokratik ve kamu yararı odaklı bir planlamada arayanlar olarak; plansız, kentin bütününden bağımsız seçim yatırımına dönüştürülen projelere karşı inadına yaşamı ve bilimi savunacağımızı, bilimsel gerekçelere dayanan bütüncül planlamanın gereklerini tekrar dile getiriyoruz.