İstiklal’in unutulmuş sarayı

Önünden her gün iki milyon kişinin geçtiği metruk Serkildoryan binası kırk yıl sonra kamuoyuna açıldı. Binayı eski görkemine kavuşturacak proje, ne yazık ki Emek'i yutmaktan vazgeçmiş değil.

Korkulukları yıkılıp gitmiş, havada uçar gibi dönen geniş merdivenler bittiğinde terk edilmiş bir saraya varıyorsunuz. İşlemeli tavanlar, doğramasından kurtulup kaymış büyük kapılar, iç içe geçen büyük salonlar… Hepsinde Serkildoryan (Cercle d’Oryan) için zamanı durduran yangının izleri var.

Emek Sineması’yla gündeme gelen Serkildoryan projesi, öncelikle tam 40 yıldır terk edilmiş bu yapının restorasyonunu kapsıyor. Bu vesileyle, belki de yıllar sonra ilk defa, bu metruk yapı kapılarını kamuoyuna açtı. 1884’te yapılan, İstiklal Caddesi’nin en geniş cepheye sahip bu binası, bir zamanlar bütün Osmanlı elitini bir araya toplayan bir kulüptü. Yakın tarih kitaplarında İngiliz, Rus elçilerinin ülkeyi yöneten Osmanlı paşalarıyla oturup kâğıt oynadıkları görkemli günlerine dair çok şey vardır. Arkasındaki İpek Sineması’nı mahveden yangında kullanılmaz hale geldikten sonra terk edilen yapı, hâlâ o eski görkemini taşıyor. Asma katta, yakın zamana kadar kafe olarak kullanılan bölümleri herkes bilir. Birinci ve ikinci katlarda, üyelerin vakit geçirdiği salonlar ya da konakladıkları odalar ise uzun zamandır terkedilmiş durumda. Yine de zemindeki özgün parkeler, duvarları kaplayan süslemeler, görkemli doğramalardan bazıları duruyor. Bu haliyle yok olup gitmiş şatafatlı bir geçmişin simgesi gibi duran binanın aslına en uygun şekilde yenilenmesi planlanıyor.

Tabii ki Büyük Kulüp olarak faaliyet göstermeyecek. Muhtemelen o birbirine açılan salonların her biri şık birer ofise, görkemli rezidanslara, davetler verilen salon ya da iddialı restoranlara dönüşecek. Ama vaadet tikleri gibi bugüne ulaşabilmiş her bir tahta parçasını dahi koruyarak binayı hayata döndüreceklerse, sorun yok.

Serkildoryan’ın arka cephesini 1920’lerden bu yana kapatan iki sinema, İpek ve Emek ise yeni projede yer almayacak. Proje bir yandan binanın arka cephesini de görünür hale getirecek ama daha önce de sıkça söylediğimiz gibi, Emek Sineması’nın da bulunduğu alanı kapsayan yeni bir kütleyle desteklenecek. Bu mekânın içinde de on yeni sinemayla birlikte yukarıya ‘taşınacak’ Emek Sineması, lokantalar, dükkânlar vs. olacak. Bu arada Emek’in üzerinde yükselen Melek Apartmanı’nın da sadece dış cephesi korunacak. O da yeni kütleye dahil edilecek.

Festival afişleri duruyor
Serkildoryan’ın ardından içine girdiğimiz Emek Sineması’nın fuayesinde üç yıl önceki Film Festivali’nin afişleri duruyor. Kısa zamanda hafiften metruk bir hal almış sinema. Projenin mimarı Fatih Kesgün, binanın statik sorunları olduğunu anlatıyor. Yapacakları işin ‘yıkım’ değil, ‘taşıma’ olduğunun altını çiziyor. Tamam biz de ‘taşıma’ diyelim, ama Mimar Kesgün de bu işlemin bir zorunluluk olmadığını, sinemanın yerinde korunabileceğini kabul ediyor. “Biz başka bir şey öneriyoruz” diyor. Kesgün’e göre projenin oluşmasında Koruma Kurulu’nun da katkısı büyük. Kurulun da önerileriyle projenin bu halini aldığını anlatıyor. Yani, kültürel değerleri koruması için oluşturulan kurul, Emek’in korunmamasında bir beis görmemiş; bu zaten verdikleri onaydan da belli.

Kesgün, sinemayı günümüz koşullarına uygun, daha geniş, daha konforlu bir fuayeyle yukarıya taşıyacaklarını anlatıyor, “Bittiğinde yine bu duvarlara dokunacaksınız” diyor, ıssız sinema salonunu gösterirken. Yaklaşık 30 bin metrekarelik projenin 7-8 bin metrekarelik bölümü sinemalara ayrılmış. Şimdi Emek Sineması’nın bulunduğu yer alışveriş merkezi gibi kullanılacak alana dahil edilecek. Yerin bir kat altına inilip ilk iki kat dükkânlara ayrılacak. Bir üstünde yeme içme alanları, en üstte de Emek Sineması’nın yeni hali…

Bunlar son kareler mi?
Metruk yapılar arasındaki Kutsal Hazine Avcıları turumuzu tamamladıktan sonra hâlâ Emek konusundaki fikrimiz değişmedi. Belli ki Melek Apartmanı’nın yıkılması ve Emek’in ‘taşınması’, bu projenin daha kârlı olması için şart. Kamer İnşaat bunu ‘sürdürülebilirlik’le açıklıyor. Oysa Emek’in bir kültür mirası olması, bulunduğu yerle çok ilgili. Serkildoryan gibi bir mücevher değil sonuçta. Günümüze kadar işlevini sürdürmüş olması, anılar barındırması, sokaktan doğrudan girilebilmesi onu değerli kılıyor. Yoksa asansörlerle çıkıp dükkânların ve lokantaların arasından geçerek ulaşılacak, adı ve tipi Emek’e benzeyen o planlanmış salon, ‘soyut kültürel miras’ adına tüm anlamını yitirdiği için Emek olmayacak.

Neyse, bunları bir kez de mimar Fatih Kesgün’e anlattık. Hasret giderip Emek’le bol bol fotoğraf çektirdik ve çıktık. ‘O hatıra fotoğrafları, oradaki son görüntülerimiz olmasın’ dileğiyle.

Etiketler

Bir yanıt yazın