15 yıl kullanım dışı kalmasının ardından Santa Maria Tower halka tekrar kapılarını açtı ve şu anda Confindustria’nın desteklediği bölgenin zengin tarihi mirasını anlatan, gelişen kültürünü belgeleyen bir müze olarak kullanılıyor.
15 yıl kullanım dışı kalmasının ardından Santa Maria Tower halka tekrar kapılarını açtı ve şu anda Confindustria’nın desteklediği bölgenin zengin tarihi mirasını tanımlayan, gelişen iş kültürünü belgeleyen bir müze olarak kullanılıyor.
Alessandro Verona Studio’nun yaptığı restorasyon ve yeniden yapılandırma projesi, 13. yüzyıldan kalma kent simgesine yeni bir soluk getiriyor. Yapı, hafızayı ve bilgiyi bütünleştirerek yapılan dönüşüm çalışması, sadece bir restorasyon projesi olmanın ötesine geçiyor.
Müdahaleler, şehir ve tarihi yapı arasında yeni bağlar kurulmasını sağlamış. Antik kemerler özenle restore edilmiş ve eski formları geri kazandırılmış. Ulaşılabilirlik fikri zemin kattan başlayarak tüm binaya yayılmış. Dış merdiven yerini daha kullanışlı bir asansöre bırakmış ve bu sayede bina içinde görünmez bir ulaşım sağlanmış.
Yapı, modern müdahaleler ile kültürel bellek arasında kritik bir mesafede yer alıyor. Pürüzsüz bir yüzeye sahip, katı taş kütlesinin arasından kasıtlı olarak öne çıkan asansör, tarihi binayla; zemin katta genişleyen yeni yapılandırmaya benzer şekilde kontrast oluşturuyor.
“Kendimizi Udine’nin tarihi kent merkezinde bulduk, tam olarak dördüncü duvar halkası boyunca, şehir için savunma açısından büyük öneme sahip bir yerde…” diye anlatıyor tasarımcılar. Yıllar boyunca çeşitli işlev ve amaçlar için kullanılan ilgi çekici bir tarihe sahip yapının iç mekan savunmaya yönelik yapılandırılmış ve şehrin içi ve dışıyla bağlantı içinde kurgulanmış. Orijinalinde savunma amaçlı yapılan kule, en sonunda belediye tarafından kiraya verilebilen özel bir konuta dönüştürülmüş. Daha yakın zamanda ise mağaza, sanat stüdyosu ve hatta 1980’lerde şehir müzesi olarak bile kullanılmış.
2017 yılında, tarihi yapının sahibi Confindustria Udine, restorasyon ve yenileme projesi için Santa Maria Tower’ı Alessandro Verona firmasına emanet etmiş. Projenin asıl yapım amacı ise yeni müze için kalıcı bir mekan oluşturmak olmuş. Alessandro Verona Studio’nun tasarladığı projenin inşaatı Ekim 2020’de başlamış ve Aralık 2022’de açılışı yapılmış.
Projede iki temel elemente odaklanılmış: zemin katta yapılacak yeni alanların tasarımı ve kulenin yeniden yapılandırması. Yeni hacim, mevcut avlunun çevresini saracak şekilde inşa edilmiş ve zemin katın hacmini artırmış. Bu ek işlevler; bir salon, sunum ve workshoplar için bir alan ve bir sergi alanını kapsıyor.
1990’larda eklenmiş kaideler, sabit eşyalar ve parmaklıklar, sergi alanının dışarıdan da görülebilmesi için kaldırılmış. Ana girişte bulunan kemer, yapının içinde dahili olarak bulunuyor ve salona direkt ulaşım sağlıyor. Kemer, giriş sınırını genişleten bir çerçeve ile vurgulanmış. Aurisina taş zemin ve Venedik spatolato tavan, avluyu bir iç mekana dönüştürmüş. Salonun tavanı ile mevcut yapılar arasındaki ilişki, metal ve buzlu camdan bir bağlantı elemanı ile çözümlenmiş. Bu şekilde ışığın ortamda filtrelenmesine olanak tanınmış ve yeni eklenti ile tarihi yapı arasındaki geometrik farklılıklar içerisinde bir geçiş sağlanmış.
Sadece asansörü kapsayan dikey element, dışarıdan da görülebilecek şekilde kuleye bitişik yapılmış. Zemin katta eklenen hacim, mevcut duvarın mazgallarından daha alçakta olduğundan dışarıdan görülmüyor. Çatı ise yangın güvenliği yönetmeliklerine uygun bir acil çıkış görevi görüyor. Aynı zamanda Palazzo Torriani bahçesi ve cumbasına bakan manzarasıyla etkinlikler için de uygun bir alan sağlıyor.
Arka bahçe cephesi, tarihi duvarların heybetli yerçekimine karşı, çağdaş tasarım öğelerinin çarpıcı bir şekilde bir araya gelişini sergiliyor. Pürüzsüz çizgiler ve hafif strüktür ile mevcut elementler arasında ilgi çekici bir kontrast oluşturulmuş. Yeni aktiviteler için gerekli düzenlemeleri iki kat kapasitede barındıran salon girişinde, eski ile yeni arasında bir geçiş alanı yaratılmış ve sarkıtma görünümü veren bir yapıyla karakterize edilmiş. İç cephede ortaya çıkan sivri şekil hem salona girişi belirtiyor hem de kulak zarına benzer, karakteristik bir özellik yaratıyor. Bu tasarım, tarihi önemini korumak için kasıtlı olarak açıkta bırakılan, girişe bakan mimari unsurdan ilham alıyor.
Zemin katta ek olarak Palazzo Torriani’nin tarihine ayrılmış bir bölüm bulunuyor. Bu bölümde Confindustria Udine’in tarihini anlatan ve çeşitli ürün sektörlerine giriş niteliğinde sunumlar mevcut. Mekan seçkin girişimcileri vurgulamaya odaklanıyor. Üst katlarda, özenle seçilmiş görsel-işitsel belgeler aracılığıyla, Confindustria Udine’in ürün sektörleriyle uyumlu endüstriyel faaliyetleri sergilemek için yılda bir kez sunum yapılıyor. Bu sunumlar, La Vetrina dell’Ingegno’nun bulunduğu bölge ve şehirdeki endüstriyel üretim faaliyetlerinin tarihini ve karakteristik özelliklerini vurguluyor.