Kimi zaman bir yapının kendisinden çok, o yapı sayesinde yaratılmış 'yer' etkiler insanı. Gölcük'teki Vehbi Koç Vakfı Kültür Merkezi'nde olduğu gibi...
MİMARİ
Vehbi Koç Vakfı Gölcük Kültür ve Sosyal Yaşam Merkezi,
TeCe Mimarlık
Bazı binalar, nedenlerini açıklayamasanız da size kendinizi iyi hissettirir. Sadece mimari jargonla ifade edilemeyecek bir beceriyle çizilmiş bu yapıların tasarımında içgüdülerin de rol aldığını görürüz. Heyecan verici veya huzurlu bir atmosfer yarattıkları için mimarlık fotoğrafçıları bu yapıları birkaç karede anlatmaya çalışırken zorlanırlar. ‘Seksi’ fotoğraflar sunamadıkları için genellikle bu tür yapılar mimarlık medyasında da hemen itibar görmezler. Ancak yaratılan ‘yer’in kalitesi yıllandıkça anlaşılır. Bu nitelikteki mimari ürünlerde yapının kendisinden çok yaratılan ‘yer’ ve ‘ortam’ önemli.
Tülin Hadi ve Cem İlhan tarafından kurulan TeCe Mimarlık bu yıl içinde böyle bir yere imzalarını attılar. Gölcük’teki Ford Otosan arazisinin hemen arkasında, meşhur 1999 Kocaeli depreminin fay hattının tam da birkaç metre berisindeki arazi Vehbi Koç Vakfı’na bağışlandığında vakıf yönetimi burada hem fabrika çalışanlarına ve ailelerine hem de Gölcük halkına hizmet edecek bir kültür ve eğitim merkezi inşa etmek istedi. Bunun için sınırlı davetli bir yarışma sonucunda kazanan öneri TeCe Mimarlık ofisinin oldu.
Doğal atmosferle uyumlu
Arazide yer alan yaşlı ağaçların güzelliği ve doğal peyzaj, tasarımı etkileyen en önemli faktör olmuş. Ağaçların arasında kalan boşluklara ustaca yerleşen iki ayrı binadan oluşan tesis, bu yeşil dokuya uyumlu olması için bilindik en doğal yapı malzemelerinden tuğla ile kaplanmış. Özel bir dizim tekniği ile gün ışığının duvar yüzeylerinde değişken gölgeler yaratması sağlanırken, iç mekandaki malzeme seçimleri de dışarıdaki bu doğal atmosferle uyumlu şekilde seçilmiş.
Sergi salonu, eğitim ve toplantı odaları, geniş bir oditoryumu ve huzurlu bir atmosfere sahip restoranı barındıran eğitim ve kültür yapısının karşısında spor salonu bulunuyor. Spor salonuna yakın konumdaki çelik kule ise hem yüksek bir seyir noktası yaratmak hem de düz bir bölgede olan tesise uzaktan tanınabilecek bir simge kazandırmak amacı ile tasarlanmış. Tüm detay ve malzemelerin saat gibi işlediği bu tesisin tek kusuru ise bu kuleden görünen fazla özenilmeden bitirilmiş çatılardır herhalde.
Pek mimari kusur sayılmasa da, belki bir diğer kusur da tesisin herkese açık ve ücretsiz olduğunu tam yansıtmaması. Koç ve Ford Otosan logoları ile donatılmış kulesi ve kontrollü giriş bu algıyı doğuruyor ne yazık ki. Yine de henüz kendini yeni yeni bölge sakinlerine tanıtan bu tesisin iyi işletildiği takdirde yakın zamanda özellikle hafta sonları çevre illerden de ziyaretçileri olacağı kesin.
İlginç olan bir diğer husus ise bu yapının, bir mimarlık işvereni olarak Koç Holding’in profilindeki süreklilikte bir kırılma yarattığıdır. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin bugüne kadar mimarlık üretimi için sergilediği işveren portresi ile çelişiyor bu proje. Ancak bu çelişkiyi açıklamak başka bir yazının konusu olabilir.