Yayınlardan takip etme şansı bulduğumuz binayı gezmek, hikayesini mimarlarından Joshua Prince-Ramus'un ağzından dinlemek için Vakko'nun davetlisi olarak, binada bir araya geldik.
2010 senesinin ilk aylarında açılan Vakko Moda Merkezi hem Türkiye hem de dünyada ses getirdi, yerli ve yabancı kaynaklarda yayınlandı. Yayınlardan takip etme şansı bulduğumuz binayı gezmek, hikayesini mimarlarından Joshua Prince-Ramus’un ağzından dinlemek için Vakko’nun davetlisi olarak, binada bir araya geldik.
Yaklaşık 200 kişinin bulunduğu toplantıda ilk olarak sözü Cem Hakko aldı. Kadir Topbaş’ın Kartal-Pendik ve Küçükçekmece kentsel dönüşüm yarışmalarının kolokyumunda kırdığı pottan ders almış olacak ki “Bu binayı yabancı bir mimara tasarlattığım için kusura bakmayın, bir dahaki sefere Türk bir mimar ile çalışacağım. Bu binada zamanımız oldukça kısıtlıydı düşünmek için çok fazla zamanımız yoktu,” diyerek sözü mimara verdi.
Ramus, Vakko Moda Merkezi’ne geçmeden diğer çalışmalarından ve ofisinden kısaca söz etti. OMA’nın eski ortaklarından olan Ramus 2006 yılından ayrılarak kendi kanatları ile uçmaya karar vermişti. Söz ettiği projelerden, Seattle Halk Kütüphanesi, Las Vegas Hermitage Guggenheim, Dallas Wyly Tiyatrosu OMA ile ortak yürütülen projelerdi.
İlk olarak aktardığı Seattle Halk Kütüphanesi’ydi. Zaman içinde halk kütüphanelerinin misyonlarını değiştirmeye başladığını bundan yola çıktıklarını, sonuçta elde edilen ürünün kütüphaneye çok fazla benzemediğini söyledi. Binanın formunun eskiz yaparak değil, yaptıkları analizler sonrası ortaya çıkan diyagramlardan ve süreç içinde oluştuğunu belirtti. Binayla ilgili mimarın kendi fikrini empoze ediyor şeklinde eleştirilmesine de katılmadığını çalışanların isteklerine cevap veren bir bina olduğunu söyledi.
İkinci örnek ise Las Vegas’taki Hermitage Guggenheim Müzesi oldu. Bu binada yaşanan en büyük zorluklardan bir tanesi hırsızlık sorunu olmuş. Güvenlik konusuna büyük önem verilmiş. Müzenin dikkat çeken noktalarından bir tanesi sergi panoları. Hızla paslanan çeliğin tercih edildiği panolar fon olarak güzel bir renk ortaya çıkarmış.
2009 yılının Ekim ayında açılan Dallas’taki Wyly Tiyatrosu, şehrin yeni AT&T Performans Sanatları Merkezi’nin bir parçası. Binanın en önemli özelliklerinden biri dışarıdan içinin görünmesi ve tasarlanan mekanik sistem ile 15 dakikada oturum düzeninin değişmesi.
Louisville Museum Plaza ise aralarında belki de en şanssız olanı. Kar getirmesi beklenen bir projeyken, yaşanan krizler sebebiyle inşaatı neredeyse durma noktasına gelmiş. 2 senelik duraksamanın ardından bulunan fon ile inşaatına yeniden başlanmış. Üst üste yığılmış kutu şeklindeki bina farklı fonksiyonları barındırıyor.
Son örnek ise New York Madison Avenue’deki Calvin Klein mağazası için noel vitrini tasarımıydı. İşverenin talebi üzerine Calvin Klein kadınını yansıtan Barbie bebeği için modern bir bebek evi tasarlanmış.
Fotoğraf: Iwan Baan
Farklı ölçekteki 5 örneğin ardından sıra Vakko Moda Merkezi’ne geldi. Proje, mimarın ABD sınırları dışındaki uygulanmış belki de ilk projesi. Farklı bir coğrafyada olmasının dışında binanın yapılış süreci farklı zorlukların yaşanmasına neden olmuş. Bunlardan en başta geleni zaman darlığı. Merter’deki binalarını boşaltmalarının ardından yeni bir bina arayışına giren Vakko, fabrika için yeri bulmuş ama yaratıcı ekip için farklı bir arayışa girmişler. Sonunda Nakkaştepe’deki yeri bulmuşlar fakat arsada bulunan kaba inşaat halindeki yapı mimar ve işveren için ikinci bir zorluğu beraberinde getirmiş. Tasarım, yönetim ve medya kadrosunu bir arada bulunmayı gerektirmesi bir başka zorluk olmuş.
Mimar, tanışmalarından kısa bir süre sonra arsayı yerinde ziyaret etmek için bir pazartesi günü İstanbul’a gelmiş. Mevcut programa göre yetişmesi için çarşamba günü inşaata başlanması gerekiyormuş. Süreci hızlandırmak adına daha önce iptal edilen aşağı yukarı aynı büyüklükteki Pasadena Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü Annenberg Center projelerinin programını Vakko Moda Merkezi’ne uygulamışlar.
Mevcut kabuk ve içerisinde düşünülen çelik iskeletin uygulanması 6 hafta sürmüş. Bu süreç işveren için de zorlu geçmiş. Strüktür konusunda her şeyin rayına oturmasının ardından 2 hafta sonra çelik siparişleri verilmiş ve inşaat başlamış.
Fotoğraf: REX
Strüktürü dışında mimarın streç film etkisini yaratmak üzere cam cephe tasarlanmış. Yangına, depreme ve suya dayanıklı olarak tasarlanan cam özel olarak bu bina için üretilmiş. Bu konuda mimar, “Amerika’da yüksek teknolojiyi kolaylıkla kullanabiliyoruz fakat zanaat konusunda eksikliklerimiz var. Siz bu konuda çok şanslısınız. Hem teknolojiniz hem de çok iyi zanaatkarlarınız var,” dedi.
Fotoğraf: REX
Dış cephesi kadar binanın iç mekanları da oldukça dikkat çekici. Malzeme işçiliği ile dikkat çeken binanın iç mekanlarında kaleydoskop etkisi yaratmak için farklı açılardaki aynalar kullanılmış. Aynalar farklı görüntüler oluşmasına sebep olurken alışık olmayanlar için baş dönmesine neden oluyor.
Oluşturulmak istenen kaleydoskop etkisi yukarıdaki fotoğrafta net bir şekilde anlaşılıyor.
Mimarın üzerinde önemle durduğu bir başka konu da işveren ile olan ilişkiydi. Mimar, ilk defa bir işveren ile çok fazla uyum içinde çalıştıklarını belirtti. Sonuçta da hem mimarı hem de işvereni tatmin eden bir sonuç ortaya çıkmış.
Son olarak günümüzün popüler teması olan sürdürülebilirliğe bina üzerinden atıfta bulunan Ramus, burada olduğu gibi yarım kalmış binaların değerlendirilebileceğini söyledi. Soru-cevap bölümü olmadan mimarın sunumu sona erdi.
Binada, 200 kişinin çalışabileceği ofisler dışında sunumun yapıldığı bir oditoryum; mimarlık, tasarım ve moda eserlerini barındıran Vitali Hakko Kütüphanesi; özel tasarım eşarp, giysi, Şen Şapka’nın şapkaları ve eski reklamların sergilendiği müze; kafeterya ve Power Group yer alıyor.
Radyo ve televizyonu bünyesinde barındıran Power Grup’un ofisleri fazlasıyla şeffaf ve geçirgen binada olamayacağı için binayla bağlantılı olacak şekilde zeminin altında yer alıyor. Kabloların zeminde tasarım unsuru olarak kullanıldığı bölümde yayın odaları, ofisler ve toplantı odası bulunuyor.
Yapım ve taşınma sürecinin bir başka zorlu aşaması da Vakko’nun Merter’deki binasında bulunan Bedri Rahmi Eyüboğlu, İlhan Koman, Jale Yılmabaşar ve Nevzat Yüzbaşıoğlu’na ait olan her biri büyük öneme sahip eserlerin buraya getirilmesi olmuş. Eserler, binanın giriş, müze katı, kütüphane gibi yerlerine sergileniyor.