Bienalde, dışardaki sesi içeriye taşıyan işlerden biri de bir Halil Altındere videosu. “Harikalar Diyarı”, kamusal alanın çığlığını diplerden yakalıyor.
13. İstanbul Bienali’nde kamusal alanlardaki tahribat ve dönüşümler için cesurca savrulan sözleri, içerden izlemeye devam etmek, küratör Fulya Erdemci’nin Gezi ruhuna ve sokağa selam gönderen işleri seçmedeki tavrını önemsemek ve en başından sokakları hayal eden bu bienali içerden izlemek de sokağa çıkmak için önemli.
Bienalde, dışardaki sesi içeriye taşıyan işlerden biri 3 No’lu Antrepo’da izleyiciye sunulan bir Halil Altındere videosu. “Harikalar Diyarı”, kamusal alanın çığlığını diplerden yakalıyor.
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması başlıklı ve 5366 sayılı yasanın ilk uygulama yeri olan Sulukule’nin başına gelen “Kentsel Dönüşüm” denilen yıkım ve ardından süregelen yer değiştirme/değiştirememe sarmalında yaşananlar, Dünya Miras Alanları’ndan, İstanbul surlarının koruma bandında yer alan bir kültürü türlü vaatlerle yerinden etmiştir.
Türkiye’de ilk kez 13. İstanbul Bienali’nde izlediğimiz bu video, orada 500-600 yıldır yaşayan Romanların samimi isyanına odaklanır. Yoksulluğa ve eşitsizliğe sorulan sorular onlara ait olmayan bambaşka bir müzik türü aracılığıyla anlatır.
Bu videoda, yıkılan Sulukule’nin ilk hiphop’çıları, Tahribad-ı İsyan grubunu ve Hip Hop-Rap sanatçısı Fuat Ergin’in performanslarını, Altındere’nin seçtiği Sulukule ve İstanbul görüntüleri ve kurguları eşliğinde izliyoruz.
Bu video, bir klip değil, herhangi bir belgesel de değil. Köklerini bu mahallede saklayan, yıkımlar başladığında daha çocuk olan gençlerin yazdığı sözlere çekilmiş bir film.
Bu filmde, HipHop’un ritmi, Sulukulelilerin içinden geçtiği zamanın ritmiyle birleşerek Altındere’nin gösterdiği zemine sorular fırlatıyor. Altındere’nin üretimlerinin içinden geçen mizah ve hep hatırlattığı samimiyet, bu işinde izleyeni darp ederek yakalıyor.
Yıkım sonrası mahalleliye Taşoluk’ta gösterilen yeni evler, yüksek aidatlar, bir türlü çözülemeyen altyapı sorunları ve nerdeyse tamamının Sulukule’ye geri dönüşüyle devam eden süreç içinde yaşananlar…
Ait oldukları kültür gereği yaşamın kıyısına değil, kendine tutunan bu insanlar, İstanbul’un dönüşüm isyanı hakkında ciddi sözler sarf eder. Halil Altındere de bu gerçekliği, onların içinden çıkanlarla, onların diliyle resimler. Sözler ve yaşananlar o mahalleden isyana dönüşür. Sanatçı da bu isyanı Gezi Direnişi’nden çok önce, şubat ayında filme alır.
Müzikle ve dansla kendini çoğaltan bu kültürün keskin sözleri belki de taşınan umudun, boğazı düğümleyen şiddetinde gizlidir. Bir yere ait olmak, kimliği belirler. Sulukuleliler de oraya aittir.
Onların sözleriyle yazmak gerekirse; “Benimle oyna, benim muhabbetime kulak ver. Her bir derdi biliyon madem, sorduklarıma cevap ver” tümcesi, sürekli zikredilen eşit yaşam koşullarına sahip olma hayali içinde, kepçelerin girdiği gün, çocuk olanların sorusudur. Oluşan kaosun içinde yaşananları anlamlandırma çabasıdır. Mahallesinin yoksulluğunun, TOKİ ile cilalanmaya çalışıldığını fark ettiklerinde, artık birer genç olan bu çocukların modern tahribat karşısında aldığı samimi ve yürekli bir tavırdır.