Taksim'deki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası yapılması ile ilgili kararın altında imzası bulunan öğretim üyesi Metin Şenbil'in, 11 Ağustos günü Zaman gazetesinde "Taksim Kışlası yerine ya Taksim Modern olsa idi?" başlıklı bir makalesi yayımlandı.
Şenbil, yazısında Topçu Kışlası’nı yayaları tutma projesi olarak sunuyor, klişe ve garabetlerle Olimpiyatlara bağlıyor.
“…Aşırı yoğunluk nedeni ile alanın alışveriş, dinlence ve eğlence mekanı özellikleri giderek erimeye başlamış, alanın kalitesi de son yıllarda giderek bozulmaya yüz tutmuştur…”
“…..Sosyo-kültürel, eğlence ve dinlence aktiviteleri donatılmış bir Taksim Kışlası, daha önce kendine yer arayan STK’lara, vakıflara, yer sıkıntısı çeken tiyatrolara, atölyelere, sanat galerilerine ve daha birçok benzer aktiviteye, kahve ve çayhanelere ev sahipliği yaparak alanın, İstiklal Caddesi’ni dengeleyecek ve rahatlatacak, tekrar canlanmasına katkı sağlayacaktır…”
Yazıyı okuyan İstanbulluların “Emek sinemasını yıkıp yanında Demirören AVM yapıp bu plan nasıl olacak?” diye sorduklarını duyar gibiyiz. Ama tutarsızlıklar ve garabetler sürüyor.
Örneğin şu tümceyi duyan biri Taksim’i kuş uçmaz kervan geçmez, aktivitesi olmayan bir çöküntü yeri zanneder “…Taksim, yakın gelecekte İstanbul’un önemli toplu taşıma merkezlerinden birisi olacaktır…”
Eskiye kötü diyen Şenbil, Topçu Kışlası projesini “yeni ve modern Taksim’e yakışır bulmaktadır” ancak, nedense İstiklal Caddesi’ni “eski haline (!) kavuşturmayı amaçlamaktadır.
* …”Taksim yayalaştırma projesi, zamanında tasarlanan durağan şehrin tam aksine 14 milyonu barındıran ve yüksek seviyelerde dinamizm gösteren bir metropoliten alanın, giderek değişen anlayışının dışavurumudur….”
* “…Yayaların önemli bir kısmının burada tutularak, dahası dağıtılarak, İstiklal Caddesi’nin eski günlerine dönmesinin önü açılabilir…”
Benzer çelişki ve tutarsızlıkları bünyesinde barındıran bu makaleyi yazan Şenbil şimdi de Ankara’nın ulaşım ana planını yapmaya soyundu.
Ankara Ulaşım Ana Planı çalışmaları son derece gizli bir şekilde yürütülüyor. Her şey Ankaralıların gözü önünde cereyan ediyor, dozerler çalışıyor, yeni yollar yapılıyor ama ortada plan yok. Planı sorduğunuzda yanıt yok…
Yani Şenbil, Ankara’da nerelerin değerleneceğini belirleyen ekibin içinde yer alıyor.
Öğretim elemanı Kent ve Bölge plancısısı Tahir Çalgüner’ e Taksim meydanı hakkındaki fikirlerini sorduk. Çalgüner; “Taksim kışlası veya Taksim modern mi?” tartışmasının kalem kavgası yaratmak amaçlı olduğunu söylüyor. Meydanın insanlara ve güvercinlere bırakılmasını savunan Çalgüner; define avcılığı yaparak planlama yapılmaz. O zaman Swiss oteli de yıkalım yerine “şark kahvesi” mi? inşa edelim dedi. Çalgüner’in konu ile ilgili görüşleri özetle aşağıdadır.
“Taksim meydanından kaç…. İstiklal caddesine tut” (yayalaştırma) espirisi.
“Taksinde yapılmak istenen Topçu kışlası görüntüsündeki proje; “Dünyada mekân ahrette iman” felsefesinin aslında bir kentsel izdüşümü ve avam bir uygulaması olarak karşımıza çıkıyor.”Mekânı” araç olarak kullanan bir zihniyet, imar vurgunları ile imar zengini olabildiği gibi ideolojik olarak mekanlar üzerinde ideolojik kodlarını yerleştirmeyi de ihmal etmiyor. Bu amaçla seçtikleri yerlerde toplum ve toplumsal yaşam odakları. Simgeler. Böylelikle mekânsal kurgudan yola çıkarak, bir toplum mühendisliği çerçevesinde özlemledikleri toplum modelini de desteklemek aracı olarak da bu tip projeleri gündeme getiriyorlar.
Topçu kışlası buna iyi bir örnek.Ankara’dan AOÇ ve Beyaz saray vurgusu.Ulusta tüm cumhuriyet dönemi yapılarının yıkılması gibi.Ankara kentsel projelerin altından da aslında binlerce gezi parkı olayı çıkar.Ben yaptım oldu zihniyeti ile planlamayı merkezileştirdiler..Büyükşehir belediye yetkilerinin “il” sınırına dayandığı “çevre ve şehircilik bakanlığının nerede ise “tek bakanlık” olarak işlev gördüğü günümüzde jakobenist projeci yaklaşımlar ve mekansal izdüşümleri,Planlamanın önüne geçmiş durumda.196O’ların söylemi olan “plan mı? plav mı? Söylemi yerini PLAN MI? PROJE Mİ? Söylemine yerini bıraktı.
Bu avam zihniyet; “kentsel tasarım” disiplinini “bilimsel” bulmaz. Planlama atölyelerinin şehircilik bölümlerinden kalkmasını ister. Düşünen çizen tasarlayan insan istemez.”Tasarlanan mekâna göre insan” odaklı bir anlayışa sahiptir.
Topçu kışlası projesi Taksim’de hayat geçseydi neler olurdu? Projeyi incelediğimizde meydanın yapılaştırılarak parçalandığını, ölçeğinin küçültüldüğünü, alan düzenlemelerinde ise; park ve yeşil ile daraltıldığını söyleyebiliriz. Böylelikle insanlara ” yürümeye zorunlu yaya” yaratmak amaçlı kontrol edilebilir ölçekte alanın parçalanarak küçültüldüğünü görürüz. İnsanlara “yayalaştırma” şirinliği altında vaat edilen aslında, yürüyen durmayan konuşmayan sadece vitrinlere bakan insan Modeli”dir. Duran adam, konuşan adam, bankta oturan, demokrasi taleplerini meydanlarda dile getirebilecek insan modelini istemiyorlar. Taksim meydanından önce güvercinleri kovdular… Sonra insanları… İnsanları bir yerlere kanalize ederek meydanları insansızlaştırmamak gerekir. Non-stop yürüyen duraksama yapmadan yürüyen sosyo-fobik insan modeli. Mekânı da buna göre biçimlendirilecek. Artık gösteri ve toplumsal miting alanları içinde kentin ve kentlinin uzağında kontrollü, dar mekânlar ve sanite yerler bulurlar diye düşünüyorum.
Adı ne olursa olsun Taksim Meydanını işlevsizleştirme olacak bu güzelleme projesi, Yeni kapı dolgu alanı üzerinde yaratılacak sözde miting ve gösteri alanı oluşturma çabalarıyla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir.Yarın bir gün çıkarlarda; “Ağaç sevgimiz insan sevgisinden kaynaklanır” derler ve taksim meydanının her bir metre karesini ağaçlandırıyoruz derlerse şaşırmayın.. Taksime yapılacak en büyük samimiyetsiz kötülükte bu olur.
Kentsel Meydanlar Osmanlılarda yoktu. Avrupa’nın Kilise Meydanlarında toplantılar yapılırdı. Bizde Cami avluları bu fonksiyonu yani halkın karşılaşması, buluşması vb. işlevini görürdü… Kentsel Meydanlar, Cumhuriyet dönemi sonrasında yapılan İmar Planları ile kentlerimize girdi. Hükümet Binası Belediye ile sınırlanan meydanlar merasim meydanları olarak düzenlenirdi. Atatürk Heykeline Çelenk koyularak başlayan bu merasimlere okul öğrencileri ve halk katılır Kentsel Meydanlardan hoşlanılmamasının nedeni, 1) Atatürk dönemine karşı olmaları, Resmi Bayramları kaldırmak istemeleri ve merasimler dışında da halkın gösteri ve yürüyüşlerinden gocunmalarıdır.
Peki Taksim projesinde ne yapılmalıydı.? Cevabı aslında çok basit: Bir demokrasi projesi olarak, kullanıcıların taleplerini dikkate alan yaşayan taksiminin devamına yardımcı olacak mekânsal düzenlemeler. Kimliğini geliştirici ve “ruhsuzlaştırmayı” önleyici her şey. Trafik ve yaya düzenlemeleri mi? Biz plancılar onu da hallederiz. Trafik mühendisliği yapan popülist ve başarıya aç akademisyenlere de “meydanı boş” bıraktırmayız.Topa tutmasını da biliriz.”Yayalaştırma” ve “Yapılaştırma” görüntüsünde meydanın “boşlaştırılması”, kozmetik projelerinin altında yatan zihniyeti de deşifre etmeye devam ederiz.
Hausmann’ın Paris şehrinde yaptıkları gerçektende mükemmel ayaklanmaları bastırmak için topçu ve süvari birlilerinin rahat hareket edebileceği geniş caddelerden ibaretti. Bugünkü büyük bulvarların açılış sebeplerinin en önemlisinin de stratejik ulaşım kaygısıyla yapıldığı söylenebilir
Nazi Almanya’sında otoyol yapımının ideolojik politik bir ürün olduğu genel yapılanmadan kolayca anlaşılabilir. Ayrıca işsizliği ortadan kaldıracak, inşaat sektörünü hareketlendirecek bu politika halkın desteğini sağlamak açısından önemliydi. Otoyol inşası sırasında savaş ekonomisinin etkisiyle öncellikle savaş araçlarının ulaşım kolaylığı ve serbestliği düşünülmüştür. Hitler’in bir toplantıda ‘yapılan otoyollarla savaş araçları iki gecede ülkenin doğu sınırından batı sınırına geçebilecektir.’ Cümlesi otoyol yapım gerekçelerinden en önemlisini vurgulamıştır.(Reichel,1991)
Günümüz Türkiye ‘ sinde ise, kamusal kent meydanlarını parçalama ve daraltmaya yönelik onları işlevsizleştirmeye ve kimliksizleştirmeye yönelik “yayalaştırma” – “YAPILAŞTIRMA” görünümü adı altında altında ve ruhsuzlaştırma projesi var. Kentin düğüm noktaları olan, kamusal kent meydanların “toplumsalsızlaştırması” şehircilik örneği.!
Toplumsal meydan muhalefetini dar mekânlara hapsetmek. Kentlinin muhalefet reflekslerini körelterek İstiklal caddesinin kalabalığında eritmek.Gezi parkı sonrası ortaya çıkan Güven park ve semt parklarında gördüğümüz parçacı forum alanları da bu bağlamda değerlendirebiliriz.Olimpiyat oyunları için gelen yabancı misafirlerimiz de Yenikapı müsamere alanında ağırlanır bu gidişle herhalde.
Bir diğer kanıt “YOLLAŞTIRMA” kılıfı : (Atatürk Ulaştırma Çiftliği Projesi)!
AOÇ’deki saray Neden “AOÇ”! de. Ankara Ulaşım Planı hedef yılı neden 2038 tarihi.”Önce yol sonra dönüşüm” şehircilik söylemiyle AOÇ adeta bir dönüşüm alanı haline getirildi. Yapılan şeyler vasiyet hükümlerine aykırı. AOÇ’nin kaderi de; Gökçek’in çelik kasası olan ve bir sır gibi sakladığı “AUAP 2038″projesinde saklı.
Yollar bitmiş durumda bu parselin önünden artık araçla geçebilecek şekilde yollar açılmış durumda,( binlerce ağaç kesilmiş). Hayvanat bahçesine kadar giden diyagonal bir bağlantı ile İstanbul yoluna kadar yolu götüreceklerini düşünüyorum. Etimesgut Sincan ulaşım hatlarına da paralel yol bağlantısı yapılma tehlikesi var. Tema parkı yapacağız diyerek AOÇ alanına girmişler. İdeolojik simgelerin yerleştirilmesi için “AOÇ” onlar için iyi bir seçim. “Gösterişli yapı yapma sendromu ve şirinlikler” vede ideolojinin “mekân bağımlılığı” tarihteki örneklerinden de gördüğümüz üzere; muktedirlerin hazin sonu ile noktalanan önemli bir emare olarak karşımıza çıkmıştır. Kamusal mekân ve meydanlara yapılan “psikolojik tacizler” (Mobbing) her zaman kentli halkın tepkisine neden olmuştur.
Parkinson’un analizlerine göre büyük şirketler de benzer kaderleri paylaşıyordu. Ona göre bir kurum veya kişi gösterişli bir yapı yapmak için esas işinden zaman bulup meşgul olabiliyorsa bir şeyler ya ters gitmiştir ya da gidecektir. Amerika’nın medya devlerinden CBS New York’taki yeni genel müdürlük binasını ünlü mimar Eero Saarinen’e tasarlattıktan sonra ne yazık ki uzun süre bu yapıda huzurlu bir ömrü olmadı ve rakiplerinin gerisinde kaldı. Diyet, niyetin önüne geçti.
AOÇ ön raporlarında yazılan; “BAĞLANTI yolları” başlığındaki, dörtlü öneri paketi, abartılı bir görüştür. Alanın gereksiz yere parçalanmasını ve kontrol dışı plansız gelişimlerin oluşumunu ivmelendirecek düzeydedir.
A.O.Ç alanı sanki “ulaştırma” noktasında kente bir engel teşkil ediyor da, sözde trafik sıkışıklığına neden oluyormuş gibi; ” bu yol bağlantılarını ve kavşaklarını da, bu vesile ile aradan çıkartırız” mantığı ile hazırlandığı izlenimini vermektedir. “Ulaştırma planlaması” ! Sayın Gökçek’ e ait bir kavramdır. Çağdaş kent ve “ulaşım planlaması” disiplini ile ilgisi yoktur. Bu noktada, her şeyden öce ANKARA için; ulaşım ve arazi kullanım kararları ile bütünleşmiş ve bütüncül bir stratejik planın kent MAKROFORMU ölçeğinde hazırlanması gerekirdi. AUAP 2038 çalışması bitmeden bu acele telaş nedir? AUAP çalışması; AOÇ’de arsa simsarlığı yapanlarla, Gökçek arasında bir noterlik ve aklama hizmet alımı ortak protokolü müdür? Bu konudaki görüşlerimiz de “nihai planın” tesliminden sonra …”