İlk kez halkın tepkisiyle inşaatı duran iki otel, gözleri Kapadokya'ya çevirdi. Bahçesine baraka yapan insanların cezalandırıldığı bölgede, bu otellere nasıl izin verildiği soruluyor.
Kapadokya Bölgesi’nde Nevşehir’e bağlı Uçhisar Beldesi’nde otobüsten iniyorum.
Soru sorabileceğim tek bir kişi yok. Arada yerel halkın yaşadığı tek bir ev yok. Sanki bir oteller mahallesindeyim.
Lafta değil, gerçekten dünyada eş benzeri olmayan peribacalarıyla ünlü Kapadokya, özellikle son beş yıldır geleneksel mimariyi, kentin silüetini bozan, sayıları hızla artan ve bölgeyi insansızlaştıran otellerle boğuşuyor.
UNESCO’nun korunması gereken dünya miras listesinde 911 yer var; Kapadokya bu yerler içinde hem doğal hem de kültürel miras listesindeki 27 yerden biri.
37 yıldır bu listede ama Kapadokyalıların yüzde 94’ü, turistlerin ise yüzde 75’i bundan haberdar değil.
Milyonlarca yıl önce oluşan peribacaları içinde kalan Kapadokya’ya (başta Nevşehir, Kırşehir, Aksaray, Kayseri, Niğde’ye yayılan bölge) yılda gelen turist sayısı 2,2 milyon.
Turistik bölgede yaklaşık 25 bin yatak olduğu tahmin ediliyor. Otele ihtiyaç yok demek, gerçeği yansıtmıyor; çünkü turist sayısı artsın isteniyor.
Sıkıntı, bu yapılaşmanın kontrolsüz, plansız ilerlemesi ve turizm uğruna yapılanların turizmi bitirecek noktaya gelmesi.
Uzun süredir sivil toplum örgütleri, Kapadokya’nın planlı şekilde korunmamasından şikayetçiydi, ancak hem olanakların yetersizliğinden hem de halkın ilgisizliğinden güçlü bir itiraz yükselememişti.
Taa ki, Uçhisar Beldesi’ndeki Arinna Lodge Otel ve yanındaki CCR Hotels’in her yerden gözüken inşaatları yükselene kadar.
200 kişilik bir grup, inşaat projelerini geçiren Koruma Kurulu’nun önünde toplanıp protesto eylemi yaptı. Ardından önce Arinna Lodge Otel sonra CRR Hotels’in inşaatları projeye uygun yapılmadığı gerekçesiyle geçici olarak durduruldu.
Bu bir ilkti.
Peki, buna benzer otellerin projeleri Koruma Kurulu’ndan nasıl geçiyor, yasalara göre bunları denetlemesi gereken belediyeler ne yapıyor, bölgeye uygun oteller nasıl olmalı?
bianet, bölgeye giderek endişeleri ve talepleri dinledi.
İlk sözü, 93’te kurulan ve bu projeleri onaylayan Koruma Kurulu’nda görev yapmış, şimdi de bu projelerin denetlenmesinde bilirkişilik yapan arkeolog Filiz Yüksel’e veriyoruz.
Yüksel, ikisi de kentsel sit alanı içinde olan otelleri “ucube” olarak nitelendirdi.
“Koskoca iş makineleri ile iki inşaatta da kum ocağında çalışır gibi 24 saat çalıştılar. Peri bacaları zaten zamanla iyicene eridi, iş makinesi çarpsa ne olacak? Kayaları kafalarına göre kestiler. Biri dört katlı bina yapmış, ötekisi kocaman beton kütlesini koymuş.”
Yüksel, hedeflerinin otel sahipleri değil Koruma Kurulu olduğunu belirterek “Bir Koruma Kurulu bu projelere nasıl izin verebilir” diye soruyor.
“Sıradan bir vatandaşın asla böyle bir şey yapmasına izin verilmez. Onlarca insan içinde yaşadıkları evleri elleriyle kazdı, bir pencere taktı, üzüm bağına kazma kürek için bir baraka ya da ahşap gölgelik yaptı diye hapis cezası aldı. Bu kadar ufak şeyler için insanları cezalandıran kurul, iş makineleri ile yapılan otellere izin veriyor. Kurulun hassasiyetlerini anlayamıyoruz; demek ki buradaki hassasiyet ranttan yana.”
“Bu işin bir standardı olması lazım” diyen Yüksel, iki katı aşan, tek düze, doğal yapıyı korumayan, bölgeyi insansızlaştıran projelere izin verilmemesi gerektiği görüşünde.
Kapadokya’da, eskiden doğal yapıyı bozduğuna karar verilenler ağır cezada yargılandığı için onlarca insan hapis yatmış.
Göreme Kültür Varlıkları Koruma Derneği Başkanı ve otel işletmecisi Ali Yavuz, “Biz bilinçli değildik. Neyi korumamız gerektiğini bilmiyorduk. Deneme yanılmayla öğrendik. Halkın bu konuda bilinçlendirilmesi şart” diyor. Butik otelinde bacaların arasına sekiz basamak merdiven yaptığı için sekiz ay yatmış.
Turizmi Geliştirme Kooperatifi Başkanı Mustafa Durmaz, Göreme Açık Hava Müzesi önüne turistler çamurda yürümesin diye yaptığı parke taşları nedeniyle sekiz ay hapis yatmış.
Böyle örnekler çok fazla. İşte bu yüzden “Adalet duygumuzu kaybettik. Biz boşuna mı hapis yattık” diyorlar.
İşin turizm kısmına gelirsek Rehberler Derneği Başkan Yardımcısı Aslan Özcan, turistlere dert anlatmaktan yorulmuş.
“Avrupalı turistlerin sorularından bıktım. Sokakları değiştirerek onları hep en güzel yerlerden gezdirmeye çalışıyorum. Yoksa sürekli nasıl bu güzellikleri koruyamıyorsunuz diye kızıyorlar.”
Peki, turistik bir bölgede otel ihtiyacı varsa, herkes geleneksel evlerde, peribacalarının içinde uyumak istiyorsa, nasıl bir çözüm bulunacak.
Ürgüplü yüksek mimar Tunçel Öcmen, “Böyle giderse Avrupa’nın örnek aldığı Ürgüp’teki mimarı tarz tamamen yok olacak” diyor.
“Zaten eski yapılar teker teker yıllar içinde yıkıldı, taşları çalındı. Benim hatırladığım iki kilise, kocaman bedesten yıkılanlar arasında. Kalanları da koruyamıyoruz. Ben korumacı bir insanım, ancak peribacalarına otel yapılmasına hiçbirimiz karşı değiliz. Ama öyle bir boyuta geldi ki, tüm kaya mezarları otele dönüştü. Sonuçta buraları insanların kendi mülkü de olsa kültür varlıkları olarak tescil edilmeli. Eskiden insanlar bilmeden yanlışlar yapıyordu ama şimdi yüzde 90’ını bölge dışından gelen otelciler bunu bilerek yapıyor. “
Koruma Kurulu ve yerel yönetimleri eleştiren Özcen şöyle konuştu:
“Proje kuruldan bir şekilde geçiyor. Belediye bunu kontrol etmiyor. Sonra şikayet geliyor. Ve ceza yazılıp, düzeltin deniyor. Ancak burada yapılan şeyler dönüşü olmayan bozulmalar. Yani iş işten geçmiş oluyor.
“Sadece en az müdahale ile doğal yapıyı, geleneksel yaşam tarzını bozmayan değişimlere izin vermeli. Ama iki oda fazla olsun diye bacaların içinin oyulması kabul edilemez.”
ÇEKÜL Ürgüp temsilcisi Mustafa Kaya da Kapadokya’da otellerin çoğalmasıyla yerel halkın dağıldığını ve bir yaşam alanı kalmadığını söylüyor.
“Turistler otobüsleriyle otele gelip, iki peribacası görüp gidiyor. Çünkü yerel halkın yerini her yerde otel aldı. Eskiden çarşıdan alışveriş eder, akşamları kahvede otururlardı. Kültür turizmi için gelenlerin özellikle istediği halkla ilişki kurmak. Bu ortadan kalktı. “
Kaya, ÇEKÜL çalıştayında da bölgesel yönetim planı, Kapadokya Kurulu, bilinmeyen varlıkların envanteri, korumada sivil katılım, ekoloji ekonomi dengesinin yaratılmasına dair kararlar alındığını aktardı.
Ürgüplü Tekiner Kaya da, Kapadokya’daki bozulmayı yüzde 1 olarak gösteren Unesco’ya tepki göstererek mutlaka bir heyetin yerinde bölgeyi incelemesi gerektiğini söylüyor.
Turizmin “üretim” yerine “tüketim” odaklı olduğunu dikkat çeken Kaya, bağ bozumu şenliklerinin dahi sembolik yapıldığını belirterek “doğa, kültür, inanç turizmi” yapılan böylesi önemli bir yerin çok ciddi bir plana ihtiyacı olduğunu söylüyor.
TMMOB’a bağlı Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden de bir heyet Arinna Otel’i incelemek için Uçhisar’daydı; heyet konuyu değerlendirdikten sonra gerekirse otele dava açacak.
1 Yorum
Kapadokya gibi muhteşem antik mimari yapıları barındıran bölgede bir ara seve seve küçük bir mimari çalışma yapmıştım, o bölgede para ihtiyacım olmasaydı bedava çalışmaya bile razı olurdum. Bu kadar şahane bir bölgenin (ve türkiye’nin bunun gibi binlerce bölgesinin) çirkin binalara kurban gitmesini acıyla izliyorum. Avrupa,Asya,Rusya,Kuzey ve Latin Amerika’daki şehirleri gezerken şehrin güzelleşmesini ileriye yönelik bir yatırım olarak düşünüyorlar. Yani bunu göremeyecek kadar kör mü bu devlet!!! Bugüm birçok şehrimiz yaşanmayacak kadar çirkin, buna İstanbul’da dahil. Oysa çarpık şehirleşmeden evvel tüm güzellikleri mevcuttu bu şehirlerin. Nasıl bu hata devam ettiriliyor? Geleceğimiz ve bugünkü yaşam kalitemizin bozulmasına nasıl müsaade ediliyor? Sadece mimariye önem verildiği zaman bile şehirler değişiyor ve yaşanabilir oluyor. Lütfen ülke genelinde yapılan bu terminatör hareketini durdurun!